Peki, biliyor muyuz?
Doğa yürüyüşü mü yapacaksınız, yoksa kaya tırmanışı mı? Belki de sadece tarihin derinliklerine inerken fotoğraf çekmek isteyeceksiniz. Antakya’nın hikâyesinde hemen hepsi var, hem de fazlasıyla…
Saint Pierre Kilisesi’nin içinde olduğu dağın gerisinde kalanına ulaşan sayımız çok azdır. Hele ki, çok da belirgin olmayan dar bir patika ile derinlere ilerleyen yolun ulaştığı noktada, şehrin kalabalığından gizlenen tarihe… Antakya’nın dünden bugüne kalabilmiş eski dış sur duvarlarının yanı başından geçerken rastlıyorsunuz ona. Bir bilene soruyorsunuz yaşını… En az 1500 sene deniyor onun için! Bir Roma eseri. Sel sularını engellesin diye yapılmış. Yapıldığı günden bugüne kadar da direnebilmiş.
Ama merak edilen, bugünün kent idarecilerinin onu ne kadar sahiplendiği, kent turizmi adına ne kadar kullandığı!
-DERİN BİR VADİ-
Burası, Demirkapı Vadisi olarak da bilinen, Saint Pierre’in olduğu dağın arka kısmına düşen bir alan… Buraya, tek katlı gecekonduların arasından ilerleyen derenin yatağını takip ederek de ulaşabilirsiniz. Ama zor bir yoldan ilerleyeceksiniz. O yüzden buna hazırlıklı olmanızda fayda var. Özellikle de böylesi dik, yamaç ve kayalık bir alan için uygun ayakkabı seçmeniz çok önemli.
Bu bölgenin tarihi özelliğine geçmeden, kaya tırmanışı için de uygun alanlarına işaret edelim, ki bazıları tarafından bu bölgedeki kaya oluşumları, dünya çapında bir tırmanış cenneti olan Antalya’daki Geyikbayırı’na benzetiliyor, bunu söylemeden de geçmeyelim.
Geyikbayırı mı? Burası, Avrupa’da kış aylarında tırmanış yapılacak en önemli üç, dünyada ise 10 merkez arasında gösteriliyor. Zira Türkiye’nin en büyük ve en önemli kaya tırmanış bahçesi olan Geyikbayırı’nda rota sayısı çoktan bini geçmiş durumda. Ancak burayı özel kılan asıl şey; farklı eğim, yükseklik ve zorluk derecesindeki parkurların her seviyedeki kaya tırmanışçısına hitap etmesi.
Peki, kendi halindeki Demirkapı Vadisi de bu anlamda umut vaat edebilir mi? En azından sahiplenilirse, bir gün rotasını, bu alandaki turizmcilere çevirir mi? Hatta uluslararası grupların uğrak bir alanı haline gelebilir mi? Her yıl Türkiye ve dünyadan çok sayıda kaya tırmanışçısını kendine çeken yerler gibi özelliklere tam olarak sahip olmasa da, eldeki eşsiz tarihle birleşen bu dik kayalar kendi adına avantaj yaratabilir mi?
-BİR ROMA HİKÂYESİ-
Ekoturizm ya da alternatif turizm alanlarından bihaber bir kentin derinliklerine doğru ilerlerken, karşınıza çıkan heybetli bir yapı karşısında önce duruyor, ardından keyifle izliyorsunuz. Burası, Demir Kapı (Ba’el Hadid ya da Porte de Fer) diye bilinen, eski bir Roma Su Seddi… Yaşının bin seneden daha eski olduğu söyleniyor. Hatta 1500… Betonun ve çeliğin teknolojisinde bile doğaya yenilen gezegenin bu düne ekli taş yapısının hala ayakta kalan kısımlarının hayranlığında dururken, içimizden geçen soruları bir kez daha sıralasak mı?
Ama önce burası ne, onun bilgisini verelim…
Burası, şehrin 5 giriş kapısından günümüze kadar bazı kayıplarıyla korunabilen tek yapı olma özelliğinde. Roma dönemi imparatorlarından Justinianus döneminde inşa edilmiş. Derin bir vadi içine yapılan bu kapı, surları birbirine bağlayıcı özelliğiyle, sel sularını kontrol amaçlı olarak tasarlanmış. Yüksekliği ise tam tamına 18 metre…
-İKİSİ DE SAHİPSİZ-
Hacı Kürüş Deresi (Antik Çağda Parmenius) üzerinde yükselen bu Roma emaneti, tüm kiri ve çöpüyle bugün akmaya devam eden dere kadar sahipsiz. Oldukça zor ve dar bir yoldan ilerleyip ulaştığımız noktada dikkati çeken bu yalnızlık, eski bir Roma kenti olan Antakya’ya yakışmıyor. Eldeki zenginliğin fakirliğinde durmak, bu kente hiç yakışmıyor. O yüzden kendi kendinize sık sık soruyorsunuz, ‘NİYE’ diye! Özellikle de adımlarınız, tarihi Antakya surlarının geride kalan, kalabilen kısımlarının gölgesinde ilerlerken ve onlar sizi en tepeden usulca izlerken…
-SORALIM MI?-
Benzer soruları tekrar edelim mi? Aslında sadece tek bir soru soralım… Antik çağın Parmenius’u, bugünün Hacı Kürüş Deresi’nden gelen şiddetli selleri kontrol edebilmek için, Habib Neccar Dağı ile Haçdağı’nı birbirinden ayıran derin ve dar bir vadi üzerinde ‘surların devamı’ niteliğinde yapılan Demirkapı, niye kent tanıtımına dair hazırlanan her hangi bir yayının herhangi bir sayfasında yer almaz?
Tamer Yazar