Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu, Ulu Önder’in ebediyete intikalinden sonra ikinci dünya savaşı ve ardından bütün dünyada gelişen özgürlük hareketlerinden fazlasıyla etkilenen Türk Demokrasisi Adnan Menderes’in başında olduğu Demokrat Parti’yle birlikte budanmaya başlamıştı. Demokrat görünümüyle Türk demokrasisini budayan ve adım adım hukuku yok sayan Menderes 27 Mayıs 1961’de yapılan askeri müdahale ile görevden uzaklaştırılmış, bilahare Yassıada’da kurulan mahkemede Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan ile birlikte dönemin askeri mahkemesinin verdiği karar sonucu idam edilmişlerdi.
Elbette demokrasiye inanan toplumlarda siyasi anlayış nedeniyle idam-infaz kabul edilemez.
Nitekim hem genç Türkiye Cumhuriyeti demokrasisine hem de ülkenin ekonomik bağımsızlığına verdiği zarar nedeniyle Menderes tartışılırken hakkındaki infaz kararı da hâlâ tartışılıyor.
Bu tartışma devam edecektir.
Ancak gerçeklerin üstü bir süreliğine örtülebiliyor.
Seçim dönemlerinde demokrasiye ihanet eden iki siyasetçi; Menderes ve Turgut Özal’ın “Demokrasi Kahramanı” ilan edilmesi; Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması sonucu kurulan Cumhuriyete öfke kusan ve “Yunan galip gelseydi” diyen İngiliz istihbarat örgütünün kullanışlı elemanı Kadir Mısıroğlu’nun demokrasi anlayışı ile aynıdır.
Ne yazık ki; onları “Demokrasi Kahramanı” ilan edenler de aynı geleneği sürdürmektedir.
Bunları anımsattım çünkü; bugün 12 Eylül 1980 darbesinin yıldönümü.
Darbenin üzerinden 43 yıl geçmesine rağmen geride bıraktığı acılar hâlâ ilk günkü gibi olmasa da insanın içini acıtıyor.
Darbenin yapılması için yıllarca Türkiye’de ekonomik kriz ve terör desteklendi. Türk halkı bilerek Alevi-Sünni; Türk-Kürt olarak ayrıştırıldı.
Süleyman Demirel’in başbakanlığındaki MC hükümetinin 2 Temmuz’da güvenoyu almasıyla ertelenen darbe 12 Eylül sabaha karşı yapıldı.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşan darbeci Milli Güvenlik Konseyi, bütün yetkileri ele aldı. Anayasayı kaldıran darbeciler, ardından TBMM’yi lağvetti. Ülke genelinde sıkıyönetim ilan edildi. Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler kapatıldı. Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel Hamzakoy’da gözaltında tutulurken darbeden 3 gün sonra bir evde yakalanan Alpaslan Türkeş ve Necmettin Erbakan Uzunada’da zorunlu misafirliğe gönderildi.
Darbenin üzerinden bir ay bile geçmeden 9 Ekim 1980’i gösterdiğinde sol görüşlü Necdet Adalı ile ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi. Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen 17 yaşındaki çocuk Erdal Eren’in yaşı büyütülerek ve MGK’nın da onayıyla 13 Aralık 1980’de Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde infaz edildi.
Gazetecilerin “neden asıldı” minvaldeki sorusu üzerine dönemin kudretlisi “Asmayalım da besleyelim mi?” diye yanıt verdi. O süreçte 650 bin kişi gözaltına alındı, 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi hakkında idam talep edildi. 517 kişi ölüm cezasına çarptırıldı ve 50 kişi hakkında idam kararı yerine getirildi. 14 bin kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı, 30 bin kişi ise “sakıncalı” olduğu iddiasıyla işinden edildi. Kültür ve sanat hayatının da hedef alındığı 12 Eylül’de, yaklaşık 1000 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.
Aydınları, solcuları, kafası çalışan ülkücüleri hapse tıkan, kaçmaya zorlayan Kenan Evren ve arkadaşları “Siyasal İslam’ın” da yolunu açmış oluyorlardı. Çok değil 20 yıl sonra iktidar olacak olan Siyasal İslamcılar BOP Eşbaşkanlığı ile başladığı iktidarı çeyrek asra yakın aralıksız sürdürüyor. Bu süre içinde “Eşbaşkanlığın” gerektirdiği bütün yükümlülükler” yerine getirildi ve getirilmeye de devam ediyor.
Suriye’ye savaş, Mısır ile kavga, İsrail ile ilişkilerin bozulması Sözde Ermeni soykırımının bütün dünya parlamentolarında tanınmasına ses çıkarılmaması, 12 adaların Yunanistan’a bırakılması ve 10 milyon kaçak-göçmenin ülkede barındırılması bu görevin sonucudur.
YORUMLAR