Önce ‘Asi’ dizisi ile başlayan bir ilgiden bahsedildi. Hatta dizi ile başlayan meraklı gözlerin doldurduğu tur otobüsleri bu ilgiye dahil oldu. Şimdilerde ise ‘Kalp Yarası’ adlı yapım, benzer bir Antakya ilgisi yaratıyor. Affan Kahvesi mi? 1911’den bu yana devam eden nostaljisi ve sunduğu lezzetlerle, önemli bir mola noktası…
Antakya’ya kadar gelip de Uzun Çarşı’yı görmeden dönmek olmaz. Hepsi birbirine benzer sokaklarda gezerken; bakır işinin en zerafetlisine, defne sabununun en baş döndürücüsüne ve lezzetiyle büyüleyen künefenin hasına rastlayacaksınız.
Birçoğunun dediği gibi… Antakya, bir kültür ve tarih başkenti olarak, birkaç günde gezilebilecek bir yer değil. Ancak buraya geldiğinizde, Antakya’nın sokaklarında özgürce gezerek, şehrin ruhuyla temas kurmadan dönmek de olmaz. Bu temas öylesine derindir ki, eski Antakya evlerinin ruhunuzu ele geçiren etkisini tüm benliğinizde hissedeceksiniz. Ve bu sokaklarda kaybolmak, başınıza gelen en güzel şey olabilir.
-KAHVE Mİ?-
Peki, Antakya’da ne yenir? “Bu da soru mu?” diyen çok olacaktır! Diyen, haklı da! Antakya’da ne yenmez ki? Künefesinden tepsi etine, humusundan oruğuna, burası inanılmaz bir lezzetler durağı. Tepsi kebabı, kağıt kebabı ve meşhur Antakya simidi derken, bolca yürüyüş yapmanız gerekebilir. Hele bir de kahve tutkunuysanız, Affan Kahvesi’ni denemeden dönmeyin.
1911 yılında yapılan taş bir binanın alt katında bulunan, adından ve tarih kokan görselinden çokça bahsedilen kahvehane, Antakya/Kurtuluş Caddesi üzerinde. Bulunduğu alan, Affan Mahallesi olduğu sebeple, ismi oradan geliyor. Şu an dördüncü kuşak tarafından işletiliyor.
Bir Hatay klasiği olan kahvenin, kendisi ile özdeşleşmiş Haytalı isimli tatlısı ise oldukça ilgi çekici. Aslen Arap kökenli bir tatlı. İsmi, yapıldığı köy olan Haytalı’dan geliyor. Anlatılana göre, fakir bir köy olan Haytalı’da, tatlı olarak mısır unu ve sütün karışımından yapılan muhallebiye gül suyu koyularak servis edilmesi ile ortaya çıkmış, bugün damaklara keyif veren bu tat.
Günümüzde bu tatlı, sade dondurma ile birlikte ikram ediliyor. Denemelisiniz.
-ANLATILAN!-
Yolu Antakya’dan geçen bir gezginin kaleminden gelsin, bugünün son kelimeleri…
“Tahta sandalyeler, yine tahta bir masa… Burada kahvenizi, klasik, bildik bir fincanda içme durumunuz yok! Zaten kahve fincanı isteseniz de yok! Süvari denen, ufak bir çay bardağında geliyor, Türk Kahvesi. ‘Asıl keyfi, bardakta içilendir’ deniyor hatta. İstanbul’a dönünce, bir bardak sırf bunun için alır mıyım, henüz emin değilim. Ama beni çok farklı bir zaman dilimine taşıdığı kesin.
Arkasındaki bahçe de güzel ama… Tüm kapıları ve giriş alanlarının açıklığıyla dışarısı ile adeta bütünleşen iç mekanı, dışarıda akan hayata da bu kadar yakınken, açıkçası bizi de kaldırıma bakan bir masaya oturtuverdi. Duvarlarındaki siyah-beyaz görseller ve ufak bir rafta dizili kitaplarıyla, her şeyin sanki bir Türk Filmi sahnesiymişçesine size sunduğu o ekranın önünden kalkamıyorsunuz. Başka bir zaman dilimine atlamış gibi hatta!
Birçok kent gibi Antakya da betondan fazlasıyla nasibini almış, almaya da devam ediyor, izlediğimiz kadarıyla ama… Affan Kahvesi gibi düne sımsıkı tutunan binalara bizlerin de sımsıkı sarılmamız gerekiyor. Çünkü bu zaman tüneli kaybolduğunda, emin olun, o şehirler de kayboluyor. Şehirlerin hikayeleri de kayboluyor. Şehirlerin hafızaları da…” -Tamer Yazar-