Hatay’ın ‘Şehir Müzesi’ ünvanıyla, eski Arkeoloji Müzesi binasında hizmete giren yeni turizm noktası için konuşanlar, yorgun ve sıkıntılı sektörün kendisini anlatmaya ve reklam etmeye bu kadar ihtiyacı olduğu bir dönemde, böylesi iddialı bir alanın “tanıtım yapılmadan” ve “resmi bir açılışa ihtiyaç duyulmadan” hizmete sokulmasını ciddi bir kayıp olarak yorumluyor.
Dünyanın birçok yerinde müze gezmiş biri olarak, bugün, Antakya’nın kent merkezinde kapılarını aralayan bir müze içinde adımlayalım hep beraber. Bunu yaparken de, klasik gazete haberciliği dilinden uzaklaşıp, sohbet ederek ilerleyelim.
Evet… Burası, uzun bir süre, tabelasında yazılı ‘Etnografya’ ifadesinde duran, ama bir anda gerçekleşen değişiklikle beraber ‘Şehir Müzesi’ yapılan yeni turizm adresimiz. Kentin; tarihi, ticareti, üretimi, günlük yaşamı ve yemek kültürünün tanıtıldığı müze, 6 bölümden oluşuyor.
İki katlı müzenin oldukça ilgi çekmesi beklenirken, açılışı için neden bu kadar sessiz / sedasız bir yöntem izlendiği ise bilinmiyor. Aslında Müze’nin açıldığı bilgisini, birçok kişi, kamuoyuna yansıyan bir haberin, “Açılışı gerçekleşen müzenin -1- numaralı biletini Hatay Valisi Rahmi Doğan imzaladı” cümlesi ile edindi. Ardından da meraklı gözler, Müze içinde onları bekleyen kentin sayfaları arasında gezinen adımlara katıldı, ki biz de onlardan biriydik, geride kalan hafta sonu. Peki, gördüklerimiz mi?
-GİRİŞ!-
Türkiye’de ya da Avrupa’nın büyük kentlerinde müze gezerken, sizi ilk etkileyen şey ya müze binasıdır ya da müze içeriğinin dışarıya yansıyan görselidir. Kendini bir şekilde anlatır, birçok müze. Bir kimlik sunar. Ait olduğu şehrin hikâyesinin bir parçası olduğunu bilir ve bu bilgi ile de ‘hoş geldin’ der.
Hatay Şehir Müzesi mi? Eski Müze’nin görkemli taş binasına eklenen ‘gri’ renkte beton bir tünelin camdan ‘giriş’ kapısı eşlinde, gelenlere ‘hoş geldin’ diyor. Açıkçası, bir hikâyesi yok. Size, bu kent adına anlatmak istediklerine dair bir ön girişi de! Benzer bir duyguyu, Hatay İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün renksiz mimarisi ile size ‘hoş geldin’ demeye çalışan resmi kurumsal binasında da yaşıyorsunuz. Çünkü “medeniyetler” anlamında bu kadar derine inen bir şehrin “kültür” ve “turizm” başlıklı binasının diğerlerine nazaran çok daha farklı bir sunum yapmasını beklemek “hakkınız” diye düşünüyorsunuz.
-YÖRESEL!-
Ve müze binasının içindeyiz. Hemen girdiğiniz ilk salonda, bilet gişesine ulaşmadan, raflarda dizili bazı ürünler karşılıyor sizi. Kavanozlarla yöresel ürünler, kent adına yazılmış kitaplar ve… Aslında bu noktada durup da düşündüğünüz şey oldukça net! Böylesi bir alanda, hele ki adı “Şehir Müzesi” olan bir destinasyonda, kentin sanatçıları ya da yöreseli tarafından üretilenler bu rafları doldurmalıydı! Bu kentin ressamları, mozaik sanatçıları, ahşap yakma ustaları, hasırcıları, cam üfleme ve aklınıza gelebilecek her başlıkta, bu şehrin üretimleri, üretenleri!
-VE İÇERİDEYİZ!-
İstisnasız, Şehir Müzesi’nde sizi karşılayan her şey, oldukça özenli bir çalışmanın karşılığı. Ancak, iki katlı müzenin bizleri asıl etkileyen kısmı, ikinci katı oldu. Ama her iki katta da en dikkati çeken çalışma, istisnasız, bal mumundan yapılan insan figürleri! Detaylar, etkileyici. Günlük yaşama ait görsellerin ya da iş hayatına ilişkin üretimlerin canlandırılış şekli, çok başarılı.
O anlamda bir konuda netim… Baktığınızda gerçeğinden ayıramayacağınız, dünyaca ünlü sanatçıların ve tarihi kişiliklerin heykellerinin özel bir yöntemle yapıldığı balmumu müzeleri, dünyada olduğu kadar ülkemizde de büyük bir heyecanla karşılanıyor. Hatay Şehir Müzesi’ni de bu anlamda ayrıcalıklı bir yere taşıyacağı kesin.
-KESİM!-
Ancak ilk katı dolaşırken karşımıza çıkan Tayfur Sökmen’in balmumu heykelinde beklenenden biraz daha uzun durduk. Aslında içeride gezerken, detaylara hakim olmaya çalışıyorsunuz. Bunu yaparken de, gözleriniz, o her bir detay arasında gidip gidip geliyor.
Tayfur Sökmen’in balmumu heykelinde durma sebebimiz ise bıyığı! Çok fark edilmemiş olsa gerek ama… Dudağının üzerinde kesimi yapılmış bıyığı, baktığınız noktanın sol kısmında daha uzun bırakılmış ve bu da oldukça dikkat çekici bir rahatsızlık, hatta özensizlik yaratıyor. Işıklandırma çok yeterli olmadığı için tespit hatalı da olabilir ama… Bir diğer unsur, aynı heykele giydirilmiş olan kıyafetin ceket cebindeki mendil. Burada fark edilmeyen kısım, mendilden sarkan ve siyah ceket üzerine düşen ipler! Aynı durum, Defne ve Apollon hikâyesinin canlandırıldığı balmumu heykellerinde de var. Heykellere giydirilen kumaşın kesimi oldukça girintili çıkıntılı, ki bunun ‘özellikle’ böyle yapılıp yapılmadığını bilmek zor! Ancak bir ziyaretçi olarak, böylesi bir sunumun beni rahatsız ettiğini söylemem gerekiyor.
-İNGİLİZCE!-
Hatay Şehir Müzesi’nde, Türkçe ve İngilizce anlatımlar oldukça doyurucu, sergileme alanlarına konumlandırılmaları da sorunsuz. Ancak… Defne ve Apollon hikâyesi için oldukça büyük bir alanda bilgilendirme panosu hazırlayan, Türkçe ve İngilizce hazırlığımızı da bu çerçevede iyi yapan bizlerin, Müze’nin ikinci katındaki ‘iş ve üretim alanları’ balmumu heykellerinde aynı pratikten neden uzak durduğumuzu sorgulamamız gerekiyor.
Müze’nin ikinci katında; “Künefeci, Peynirci, Tatlıcı” gibi, kentin yöresel üretim dallarının canlandırıldığı platformlarda, bu alanlar, sadece “Künefeci, Peynirci, Tatlıcı” gibi isimliklerle geçiştirilmiş. Oysaki burası bir Şehir Müzesi ve böylesi bir müzede, her bir alana ekli ürün için en azından bir içerik eklenmesi gerekirdi, gelen yerli ya da yabancı misafirler için. Bu da ciddi bir eksiklik.
-SES YOK!-
Bir turizmcinin, bu konudaki yorumu da buna dair:
“Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi, Madame Tussauds İstanbul, Jale Kuşhan Balmumu Heykel Müzesi, Özdilek Vakfı Balmumu Heykel Müzesi ve şimdi de biz. Burada, balmumu heykelleri ile yaratılan müthiş bir görsellik söz konusu. Detaylar inanılmaz. Ben çok beğendim. Ama ifade ettiğiniz konu gerçekten de ciddi eksiklik.
Balmumu heykellerle canlandırılması yapılmış iş hayatına dair yöresel zenginliği sadece tek bir kelimeden ibaret isimliklerle noktalamışız.. Bu müze, bu görselin detayları arasında durup da hayal etmek isteyen insanlarla gezilecek. Ama biz, onları sadece televizyon ekranı karşısına oturtuyor, ama televizyonun sesini kapalı tutuyoruz. Yani, sadece izliyorlar ve görüntüden anlam çıkartma peşindeler. Burada da benzer bir durum var. Düzeltilebilecek bir hata.”
-TAŞ KADAYIF!-
Müze’nin ikinci katında, bir taş kadayıf tepsisinin önünde duran bir diğer balmumu heykelindeki eksiklik de bir diğer kısım. Heykeller, belli bir pozu yakalama adına yapıldıklarından, buradaki balmumu heykelinin eli de bir şeyi tutar pozisyonda yapılandırılmış, ki bir şeyi tutar pozisyondaki elin duruş hali içi de oyuk olduğundan, bu ‘boş’ kısım oldukça dikkat çekmiş. Bir ihtimal, tatlı kaşığı tutuyor olması gerekiyor, ama unutmuşuz! Bunu da düzeltsek mi? Tamer Yazar