Ama Hikâyesi Yok!
28 Aralık 2014’te ilk etabının hizmete girmesinden bu yana ikinci etap çalışmaları devam eden Hatay Arkeoloji Müzesi’nin merak edilen bu son kısmı geçtiğimiz günlerde açıldı açılmasına da… Sorunlar bitmedi! Sergi alanlarına ekli problemlerin ana başlığı da!
Geride kalan hafta sonu, Müze’deydim… Açılan 2. Etap için! O yüzden, bugüne beraber başlayalım ve son kelimeye noktayı da beraber ekleyelim. Haber formatımız da bildik haber kalıbı dışına çıksın ve her adımda biraz durup sohbet edelim. Ama biz başlamadan, sözü, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy alsın ve bugüne dair anlatacaklarımıza yol açsın!
“Hep beraber Hatay’a konsantre olmamız gerekiyor. Bundan sonra; ortak bir planlamayla, hızlı bir şekilde, Hatay’ı hak ettiği yere ulaştıracağız. Hatay’ın, turizmde alması gereken paya kavuşması için gereken düzenlemeleri yapacağız.”
Şimdi o ‘pay’ noktasında konuşmaya başlayalım ve merakla beklenen 2. Etap ile ilgili izlenimlerimizi hem sizlerle hem de Müze İdaresi ve İl Kültür/Turizm Müdürlüğü ile paylaşalım.
-BEKLENEN!-
2. Etap çalışmaları sonunda açılan ziyaret alanlarında adımlamaya geçmeden, 2014 Aralık ayına dönelim ve hizmete giren Müze’nin ilk etap kısmının kurdelesini kesen dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ile başlayalım! Ne demişti Sayın Davutoğlu?
“Biz, toprağın altındaki tarihi mirasımıza sahip çıkacağız ve sahip çıkmakla da kalmayacağız, onların çağdaş standartlarda en iyi şekilde sergilenmesine de önem vereceğiz.”
Konumuz da aslında tam olarak bu! Toprağın altından çıkan tarihi mirasın, çağdaş standartlarda sergilenmesi! Olması gerektiği gibi! Londra ve Paris’te izlediklerimiz gibi! Peki, durum bu mu?
-KALDIRALIM!-
Evet… Müze’deyiz. Aslında Müze binasının hemen önünde. Sizi bilmiyorum ama, buraya ne zaman gelsem, beni karşılayan müze ile görsel anlamda barışmaya çalışıyorum, ama olmuyor! Sanırım sorun, binanın mimari sunumunda! Ya da sunamadığı mimari detaylarında! ‘Bir müze binası nasıl olmalı?’ sorusu çok tartışmalı da olsa, eldeki adına bu tartışmayı gecikmeli de olsa yapmak gerekiyor belki de. Ya da var olanı ‘güncellemek’ gerekiyor! En çok da önündeki değirmen adına! Müze çıkışında, haberin ilk notlarını almak için oturup bir Türk Kahvesi içtim, ki en çok o zaman fark ediyorsunuz, “değirmen” diye ifade edilen şeyin pas içindeki halini. Bugüne kadar çalıştırılmamış bir görselin, neden bu “yorgun” ve “bakımsız” haliyle muhafaza edildiğini ise anlamıyorsunuz. En çok da, bir Arkeoloji Müzesi için böyle bir detaya neden ihtiyaç duyulduğunu! Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ne düşünmüştür sahi?
-MOZAİK YOLU-
2. Etap sergileme alanına, ‘Mozaik Yolu’ denen bir koridor üzerinden giriyorsunuz. Oldukça keyif veren detaylar var. Duvarlarda eski Antakya’yı anlatan fotoğraflar, grafikler ve koridor boyunca uzanan bir tarihçe… Bu, büyük bir rulonun uzunlamasına açılmış hali gibi! Ona dokunana kadar ‘kâğıt’ hissi verse de, değil! Oldukça yaratıcı ve estetik.
Asıl salona girmeden, bir şeyin altını özenle çizelim. Burada, ne kurumsal bir eleştiri var ne de kişisel, ama ‘dünyaca ünlü’ diye sahiplendiğimiz tarihsel ve kültürel emanetlerimizin hak ettiği sunuma ulaşma gayreti var! O yüzden de tespitler buna dair.
-İÇERİDEYİZ!-
Salona girerken yaşadığımız keyif mi? Ne yazık ki devam etmedi! Zira 1. Etap’ta yaşanan sıkıntının aynısı burada da fazlasıyla mevcut. Niye mi? Oldukça geniş bir sergileme alanının hemen sol tarafında küçük bir mozaik karşılıyor sizi. Sağ tarafında ise sıra sıra dizili heykeller… Ve tam da salonun orta yerinde, çok büyük bir mozaik…
Hepsi adına şunu soralım mı, hem Müze İdaresi’ne hem de İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne? Sergilenen mozaiklerde ve heykellerde, neden “isimlik”, hatta “bilgilendirme tabelası” yok? Asıl olarak da… Sahip olduğumuz müze, binlerce yıllık bir kentin zenginliğini anlatmaya çalışırken, bizlerin, eldekilerin hikâyesini ‘ziyaretçilerle buluşturmama gayretinde durma sebebi tam olarak nedir?
Düşünün ki, açılışını herkese ilan ettiğiniz bir müze alanının sunumunu gerçekleştiriyorsunuz, ama sunduklarınızın hikâyeleri yok! Ne mozaiklerin, ne de heykellerin! Peki, madem hazır değildik, neden açtık? Çünkü buradaki amaç, toprağın altından çıkanı restore edip sergileme alanına koymak değil! Ama hikâyesi ile gelene anlatmak, anlatabilmek. Peki, bunu başarabiliyor muyuz? Evet mi?
Müze’yi ziyaret eden bir turistin ifadesi de buna dair… “İkinci etap için geldik. İlk etabı geçen sene gezmiştik. Sadece bunun için geldik diyebilirim. Mozaikler benim tutkum. Eski insanların estetik duygusunun ne kadar geliştiğinin bir karşılığı bence ve Antakya’nın müzesi de bu anlamda çok zengin. Ama bir sorun var… Çok beğensek de, bilgilenemedik! Ne heykellerde, ne de mozaiklerde bilgi namına bir şey yoktu. Yeni açıldı, bundan mı? Belki… Bilmiyorum! Ama mozaik size, siz mozaiğe bakıyorsunuz! Tamam, çok güzeller! Peki, dönemi nedir? Nereden çıkartılmış? Roma mı? Yunan mı? Bu kısım büyük eksiklik açıkçası. Belki bir daha ki gelişimizde, bu eksiklikler giderilmiş olur.”
-CAM BALKON!-
Bunca sorunun orta yerinde, sizi oldukça farklı bir yürüyüş yolu da bekliyor, aynı salonun hemen yanı başında… Aşağıya doğru ilerleyen rampa ile zemin kata inmek yerine, cam bir yolun balkon estetiğinde oluşturulmuş kısmında adımlayıp, 2. Etap diye adlandırılan devasa salonun orta yerinde durabilir, salonun duvarlarında tüm görkemli desenleri ve renkleriyle size bakan mozaikleri seyre dalabilirsiniz. Zemini camdan yapılmış bu alan, ziyaretçilerin en beğendikleri kısımlardan biri. Ancak… Seyre daldığınız noktada durup da etrafınıza baktığınız zaman gördüğünüz onlarca mozaik parçaya dair tek bir bilgi dahi bulamıyorsunuz! Bilgi olmayınca, hikâye de olmuyor!
Oysaki bu kent, hikâyeleri ile büyümüş bir kent! Binlerce yıllık birikimini, bu şekilde muhafaza etmiş bir kent! O yüzden soralım mı? Müze’ye gelen misafirlere, hikâyesiz bir ‘dün’ anlattığımızın farkında mıyız?
-ÇOK ANLAMLI!-
Salonun ilerlediğiniz kısmında, bir heykelin tepe kısmında; Latince, Türkçe ve İngilizce bir ifade karşılıyor sizi. Milattan önce 106-43 yılları arasında yaşamış Marcus Tullius Cicero’ya (Latin kökenli Romalı Devlet Adamı, Bilgin, Hatip ve Yazar) ait ifade şöyle diyor… “Antakya, eskinin, şanlı ve varlıklı kenti, eğitilmiş insanların ve özgür bilimin yurdu.”
Aslında, bu Müze ile sahip olduğumuz şey de bu… “Eskinin, şanlı ve varlıklı kenti!” Ama sorun da burada! Eskinin, şanlı ve varlıklı kentinin müzesinde, ona dair ‘sergilediklerimizi’ hikâyesiz ve sessiz sunuyoruz, ama ‘şanlı ve varlıklı’ değil! Daha da garip olanı, bu hikâyesiz ve sessiz sunumu, Bakan’ın geldiği bir döneme denk getiriyoruz!
Müze’nin 1. Etap çalışmaları için de ‘aceleye geldi’ ifadeleri kullanılmıştı. Durum, 2. Etap için de mi geçerli yoksa?
-HEYKELLER-
Salonun üst katından aşağıya indiğiniz vakit, sizi, taban mozaiklerinin de olduğu daha ufak bir alan karşılıyor ve 4 camekânlı bölme içinde çok sayıda heykel de! Estetik detayları nedeniyle ziyaretçilerin oldukça dikkatini çeken heykellerin dönemine dair bir şey yazamıyorum. Çünkü üst salonda yaşanan sıkıntı burada da var. İsimlikler yok. Bilgi yok. Neye baktığınıza dair size yönlendirme yapacak hiçbir şey yok. Bakıyor ve ilerliyorsunuz. ‘Hediyelik Eşya’ dükkânı hissi veriyor bu! Peki, yaratmaya çalıştığımız his bu mu? Uzun zamandır beklenen bir Müze bölümü için tüm profesyonel hazırlığımız bu mu? Cevap, ‘zamanla o da olacak!’ olmasın! Çünkü olmamış! Yapmışız, ama olmamış!
-TEKRARLARIMIZ!-
Hatay ziyaretinde, “Kültürü, tarihi, arkeolojisi ve UNESCO tarafından tescilli gastronomisi ile Hatay çok değerli bir şehir. Bu şehri hem tanıtım hem turizm açısından geliştirmek için ne gerekiyorsa yapmaya kararlıyız” diyen Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy noktasındayız. Bu haberin yapılma sebebi de bu! Ancak, tekrar edilen hataların ve devam eden sorunların kalabalığında, ‘turizm’ sektörünün uzun zamandır tıkalı bacasını tüttürmek kolay olmayacak, bunun da farkındayız!
-SİKKELER!-
Müze’den çıkmadan önce, sizi karşılayan yeni bir diğer alan da, sikkelerin sergilendiği başka bir salon. Dar bir kapıdan girip, geniş bir salona açılan, oldukça renkli bir atmosfer karşılıyor sizi. Binlerce yıllık geçmişiyle, sayısız sikke… Müze’nin bu bölümü, tekrar edilen hataların oldukça uzağında, her bir sikkenin hikâyesi için teknolojiden yardım alan görüntüsüyle, ‘olması gerekenin’ altını çiziyor. Nasıl mı? Sikkelerin olduğu alanın hemen yanı başında, üzerinde numaralar olan bir ekran yardımıyla, sikke numarasını kodlayarak, ihtiyacınız olan bilgiye ve görsele ulaşabiliyorsunuz.
Ancak, dünyanın birçok ülkesindeki müzelerde var olan ‘Sesli Rehber’ sisteminin Hatay Arkeoloji Müzesi’ne ne zaman geleceğini de merak ediyorsunuz. -Tamer Yazar-