Bu kent adına bir şeyler yapmanın ‘bölük-pörçük’ ilerleyişinde dururken, eldeki şehir tablosunun ‘yap-boz’ hali ile karşı karşıyayız aslında. Bir tarafta ‘Gastronomi’ başlığında kutlama yapıyoruz, kentin UNESCO ünvanlı etiketini parlatmaya ve var olanı dünyaya anlatmaya çalışıyoruz, diğer tarafta ise ‘bulduklarımızı’ yeniden gömüyoruz!
Kaç sene oldu? 5? 10? Daha mı fazla, daha mı az? Bulunan neydi peki? Eski Roma’dan kalma bir alt yapı çalışması mı? Bir yapıdan geriye kalan mı? Hikayesi neydi peki, bildik mi? Aslında ‘bildiğimiz’ zamanlar olmadı değil! Ancak artık ne biliniyor ne de soruluyor, ama sadece yanından geçip gidiliyor. Dikkatle bakıldığında ise içine atılmış çöpler de seçilebiliyor. Kimi yediklerinin kalan kısmını atmış, kimi içtiği sigaranın izmaritini, hatta bir çift ayakkabı da!
Bu durumu sorduğumuz bir turizmcinin tespitleri ise şöyle:
“Haklısınız! Şu an gerçekten de durum bundan ibaret. Aslında bu kenti yönetmeye çalışanların anlaması gereken bir şey var… Yönetemiyorlar! Bu kenti yönetemiyorlar. Bu eldeki örnek bunun tam karşılığı değil de ne? Düşünün! Birkaç yüz metre arayla duran iki başlığın, bu kentin sahip olduğu ayrıcalıklı iki ana başlığının ‘sahipleniliş’ şeklini bir düşünün! Bir tarafta Gastronomi ünvanımızı kullanıp etkinlikler, şenlikler yapıyor ve herkese ‘bu şehrin damak lezzetine gelin’ diyoruz, ama diğer tarafta var olan bir tarihi buluntuyu kaderine teslim bir halde bırakıyoruz. Aslında utandıran bir durum bu. Kendimizle ve ülke olarak yürüttüğümüz turizm politikalarıyla çeliştiğimizi en net haliyle ortaya koyan bir durum bu. Herkesin gördüğü, bildiği, ama kimsenin ‘kardeşim biz ne yapıyoruz’ demediği bir durum bu. Peki, daha ne kadar sürdürürüz bu çelişkili hallerimizi? Ben bilmiyorum! Bilen biri söylesin! Daha ne kadar bu halimizle bu kenti ayakta tutarız, kalksın ve biri söylesin. Çünkü artık açık açık herkesin bilmesi gereken bir şey var ki, Antakya gibi bir cevheri, bu politikasızlık yüzünden tüketiyoruz. Herkesin ‘ben’ dediği ve o ‘ben’ başlığında beceremedikleri yüzünden tüketiyoruz.”
-SORUMLULUK!-
Henüz kent içindeki turizm tabelalarını belli bir standarda getirememiş bir şehir olduğumuz gerçeğinden hareketle, eldeki ‘çelişkili’ halimizi İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’ne de soralım mı? Eski Roma noktasında durup, bulunanı unutan hallerimizi soralım! Bir tarafta, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Anadolu’dan dünyanın başka başka coğrafyalarına kaçırılan emanetlerin peşinde koşarken, kadim toprakların Antakya’sında bizlerin neden bu kadar ‘rahat’ olabildiğini soralım! -Tamer Yazar-