24 Kasım, Öğretmenler Günü.
Atatürk’ün doğumunun 100. yılı olan 1981 yılında ülkemizde ilk kez kutlanan Öğretmenler Günü için bu tarihin belirlenmesinin sebebi de Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün Millet Mektepleri’nin Başöğretmenliği görevini kabul ettiği tarihin 24 Kasım 1928 oluşudur.
Aslında, ILO/UNESCO ortak çalışmasıyla, farklı ülkelerde de olsalar öğretmenlerin ortak sorunları bulunduğu olgusundan hareketle, “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi” ortak belgesi 1966 yılında 5 Ekim günü oy birliğiyle kabul edilmiştir.
O günden beri zaten 5 Ekim tüm dünyada, Dünya Öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır.
Bilinen öyküdür: “Yıldırım Hünkâr, öğretmeninden yakınan, ona yeterince saygı göstermeyen oğlu Emir Süleyman’a bir ders vermek ister. Öğretmene gerekeni duyurduktan sonra, bir gün dersliğe girip çıkışır:
“Bre muallim, ben sana oğlumu okumağa verdim. Sen niçin bunu kul ile beraber tutarsın, değneklersin?..”
Öğretmen, tüm ciddiliğiyle değneğini kapıp, Yıldırım’ın üzerine yürür, onu dışarı atar.
Padişah o akşam oğluna:
“Ey oğul! Hocan ne yavuz kişi imiş…” diye başlayarak, öğretmenlerin padişahları da yetiştiren kişiler olduklarını, ona göre sevgi, saygı görmeleri gerektiğini anlatmış olur.”
Gerçekten, öğretmen; insanları eğitmeyi ve öğretmeyi meslek edinen, eğitim kurumlarında çocuk ve gençlerin eğitim, öğretimlerine yön veren ve onları yaşama hazırlayan kimsedir.
Pek çok ünlü kişinin öğretmenlerinden etkilendiği bir gerçektir. Mustafa Kemal, Samsun’da yaptığı bir konuşmada ilhamını büyük ölçüde öğretmenlerinden aldığını vurgulamıştır.
Günümüzde, TBMM’de, 600 milletvekili arasında kaç öğretmen var bilmiyorum ama, 23 Nisan 1920’de açılan TBMM’de 337 milletvekilinin 30’u öğretmendi.
M. Kemal’e göre hükümetin en önemli görevi eğitim işleridir. “Cumhur reisi olmasaydım Maarif Vekili olmak isterdim” sözü, bu özlemin ifadesidir.
“Bir millet, irfan ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zafer elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla sağlanabilir.” sözü de hem asker hem eğitimci olan Atatürk’ün eğitime ne denli önem verdiğini gösterir.
Bir ulusun çağdaş ülkeler düzeyine erişebilmesi; eğitim ve öğretimin bilimsel yöntemlerle yürütülmesi ile mümkün olabilir.
Eğitim sorunlarını çözen uluslar; kültür, sanat, bilim, teknoloji… alanında da kalkınmış ve ilerlemiştir. Eğitime gereken önemi göstermeyen uluslar, başka ulusların kölesi olmaya mahkumdurlar. Kalkınmanın temel şartı eğitim ve öğretimdir.
Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti kuran Atatürk, askeri ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda birçok yeniliği başlatmıştır. Bu yeniliklerden biri de, 1 Kasım 1928 tarihinde çıkarılan 1353 sayılı kanunla, Arap alfabesi yerine Latin alfabesinin kabulü olmuştur.
Bu tarihten itibaren yeni harflerin öğrenilmesi ve okur yazar sayısının artırılması konusunda büyük bir seferberlik başlatılmıştır.
24 Kasım 1928 tarihinde açılan Millet Mektepleri’nde, yaşlı, genç, çocuk, kadın… herkese yeni harflerle okuma yazma öğretilmiştir.
24 Kasım, şüphesiz devrim tarihimizin önemli sayfalarından biridir. Yüzyılların Arap abecesinin atılıp yerine Latin esasına dayalı yeni Türk abecesinin alınmasının başlangıcının böyle bir güne kapı aralaması, büyük önem taşımaktadır.
24 Kasım Öğretmenler Günü’nün çeşitli etkinliklerle kutlandığı bu süreçte “öğretmenler hamasi nutuklar duymak değil, karınlarını doyurmak istiyor.” Yüz binlerce öğretmen atama bekliyor.
24 Kasım Öğretmenler Günü’nü “kutlanan” bir gün olarak değil, sorunlarımızın ve istemlerimizin güncelleştiği bir gün olarak algılıyoruz.
“Ne zaman seni ansam mavi bir gül olur gökyüzü” diyor Ali Yüce
Tüm eğitim ordusuna saygıyla!
YORUMLAR