Köprüden Önceki Son Çıkıştayız!
“Açıkçası, şehrimizin bir gün içme suyu sıkıntısı çekeceğini söyleselerdi, kesinlikle inanmazdım. Her tarafı su olan bir coğrafya, nasıl olur da su bulamaz hale getirilebilir?” diye soran, Hatay’ın Milletvekilleri noktasında dururken de “Kime başvurduysam, kulaklarını tıkadı, hiç duymamış gibi yaptı” eleştirisini paylaşan Yusuf Uzun, memleket sevdasının takibinde bir şeyin altını hem çiziyor, hem cevap bekliyor!
Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Riskler Raporu, olası etkiler açısından, su krizlerini, dünyanın
karşı karşıya kalacağı en büyük risk olarak tanımlıyor. Bizler Hatay’da, bu krizi, ‘içme suyu’ başlığında yaşıyoruz. Ancak bunu yaşarken de var olan su kaynaklarının tartışmasını bir türlü noktalayamıyoruz!
Bugün bu sayfanın konuğu, Antakyalı Yüksek Mühendis Yusuf Uzun. Yıllardır koruma altına alınması için uğraş verdiği Döver’deki su kaynağı için Valisinden Milletvekillerine, Ankara’daki ilgili bürokratik noktalara kadar, büyük bir mücadele veriyor ama…
Bundan sonrası için sorularımız gelsin…
Öncelikle, yaşadığı şehrin önemli bir sorununu gündemde tutma ısrarına sahip çıkan sizi biraz tanıyabilir miyiz?
1972, Dursunlu doğumluyum. Çocukluğum, Dursunlu ile Harbiye arasında yer alan, tarım ve hayvancılık yapılan bir çiftlikte geçti. Bu yüzden de Antakya kırsalını iyi tanırım. O dönemde şehrimiz çok sulaktı. Her taraftan şarıl şarıl sular akardı, topraklarımız çok bereketliydi. Kazma ile kazılan kuyularda, 8-10 metrede su çıkardı. Ne yazık ki o dönemde yaşadığımız mevkiden okula gidip gelmek zor olduğundan, rahmetli annemin isteğiyle şehre taşınmıştık.
1995 yılında, ODTÜ Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümünden mezun oldum. Sonrasında, çalışma hayatıma paralel olarak, hem İşletme Yönetimi (MBA) hem de mühendislik dallarında yüksek lisans yaptım. Almanya’da Bilgisayar Mühendisliği ve Telekomünikasyon alanında yüksek lisans yaparken, üniversite-sanayi işbirliği projelerinde görev aldım, ardında Vodafone Holding GmbH ve Siemens Mobile AG gibi şirketlerde çalıştım. Almanya ve Dubai’de uluslararası ortamlarda toplam 8 yıl çalıştıktan sonra Türkiye’ye döndüm. Japonya merkezli NEC ve Çin merkezli Huawei firmalarının Ankara şubelerinde, ülkemizin DSL, fiber internet ve mobil şebekelerinin kurulması, genişletilmesi ve eskiyen şebekelerin yenilenmesi alanlarında çalıştım. Çocukluğumda eksik kalan bir şeye özlemimden olsa gerek; tabiata, ağaçlara ve suya çok düşkünüm. Bu nedenle Ankara kırsalında boş bir arazi satın alarak, orayı badem ağırlıklı ağaçlık bir alana dönüştürdüm.
Ciddi anlamda içme suyu sıkıntısı çekilen Hatay’da, içilebilir raporu verilen bir su kaynağını yıllar önce gündeme taşımış ve değerlendirilmesini istemiştiniz. Dönemin belediyesine bu anlamda ilk dilekçeyi ne zaman verdiniz? Talebiniz neydi?
Eşim de Antakyalı. Ayrıca ailemin bir kısmı hala Antakya’da mukim. Eşim ve çocuklarımla her fırsatta Antakya’ya gelir, özlemimizi gidermeye çalışırız. Ne yazık ki, çocukluğumda cennetten birer köşe olan alanların dört bir yanında binalar yükseliyor. Tabii ve tarihi dokuya, özellikle suya hiç saygı duyulmuyor. Bu da bizi kahrediyor. Yeşilliği ve suları ile efsanelere konu olmuş güzelim Harbiye, baştanbaşa betona gömülmüş. Çocukluğumda, Dursunlu Dağı’ndan Harbiye tarafına baktığımızda, yeşillikten yer görünmezdi. Sümerlerden Harbiye’ye kadar tek bir apartman dahi yoktu. Her yer bağlık ve bahçelikti. Harbiye’nin eski halini bilenler, ne demek istediğimi çok iyi anlarlar. Evet, barınak lazım ama… Bir şehrin her tarafı beton olmaz ki! Hadi bu insanlar barındı! Tarım alanı ve sulak alan bırakmazsanız, ne yiyecek, ne içecek ve ne soluyacaklar? Yetkililer hiçbir şey bilmeseler dahi, dünya başkentlerine bakmaları durumunda, bu, ne yapmaları gerektiğini anlamalarına yeterli olurdu!
Açıkçası, şehrimizin bir gün içme suyu sıkıntısı çekeceğini söyleselerdi, kesinlikle inanmazdım. Her tarafı su olan bir coğrafya, nasıl olur da su bulamaz hale getirilebilir? Millet olarak, kendi ellerimizle ülkemize verdiğimiz zararı düşman bile bize yapamazdı!
Harbiye ve Döver’deki su kaynakları, milli servet değerindedir. Bilinçli bir şekilde değerlendirildikleri takdirde, şehrimizin içme ve kullanım suyu ihtiyacının tamamını karşılamaya yeterlidir. Bu kaynak sularının, Romalılar döneminden beri içme suyu olarak kullanıldığı herkesçe bilinmektedir ve kayıt altındadır. Harbiye şelalelerini besleyen su kaynaklarını bilirsiniz. Şelale alanının yukarısındaki seyir terasının olduğu yoldan gidildiğinde, 2-3 km ileride, eski Yukarı Döver Köyü meydanındaki asırlık çınar ağacının altındaki türbenin arkasında muazzam bir su fışkırır ve çağıl çağıl vadiye akar. Civardaki yerleşim alanlarının içme, kullanım ve tarımsal sulama suyu da yüzyıllardır bu kaynaktan karşılanmaktadır. İnternette rastladığım bilgilere göre, 1930’lu yıllarda, bu sudan elektrik üretilmesi üzerine bir plan hazırlanmış, ancak sonrasında bu proje gerçekleştirilmemiş.
Uzun yıllar şehir dışında ve yurt dışında olduğumdan, Döver’e gitmemiştim. 2014 yılında Döver’e gittiğimde büyük bir şok ile karşılaştım. Buradaki kaynak suyunun fışkırdığı yerin birkaç metre yakınında 3-4 katlı binalar yapılmış olduğunu ve bu yüksek debili muazzam kaynak suyun binalar arasında kalmış olduğunu gördüğümde, tam anlamıyla yıkıldım. Çünkü evlerin pis suları ile sokaklardaki pislikler, yağmur suları ile er geç su kaynağına karışacak ve bu su, içilemez hale gelecekti. Ayrıca ev yapmak için kepçelerle açılan çukurlar nedeniyle de suyun yer altındaki mecrası zarar görebilecekti.
Harbiye ve Döver su kaynaklarının korunmaları için çok acil önlem alınmasını talep eden ve bu amaçlı öneriler içeren kapsamlı bir dilekçe yazdım. Bu dilekçeyi benimle beraber, ilimizde üstün başarılarıyla ünlenmiş sevgili arkadaşım Dr. Koray Altunay da imzaladı. Bu dilekçeyi Ekim 2014’te Defne Belediyesi’ne, Hatay Büyükşehir Belediyesi’ne ve HATSU’ya verdim, heyecanla da cevap beklemeye başladım. Ancak hiçbirinden cevap alamadım. HATSU’da çalışan birisine sorduğumda, ekiplerin, Harbiye ve Döver’e keşif için gittiklerini söyledi. Umutlandım, ancak uzun süre cevap gelmeyince de BİMER üzerinden bilgi edinme hakkımı kullanarak, dilekçemin durumunu sordum. HATSU’dan gelen cevapta, ilimiz sınırları içerisinde içme ve kullanma suyu temin edilen veya edilecek olan yüzey ve kaynak sularına ait koordinat bilgilerinin 23/06/2015 tarih ve 785 sayılı yazı ile DSİ 6. Bölge Müdürlüğü’ne bildirildiği, söz konusu kaynakların koruma alanlarının belirlenmesinin talep edildiği belirtiliyordu.
Bu cevabı alınca, DSİ maratonum başladı. HATSU’nun cevabını iliştirerek, CİMER üzerinden DSİ’ye sordum. DSİ tarafından, 2017 yılında, Harbiye Kaynakları Koruma Alanı çalışmalarına devam edildiği, hidrojeolojik ara raporunun hazırlandığı, Nihai Hidrojeolojik Etüt Raporu tamamlandıktan sonra da Kaynak Koruma Alanlarının belirlenerek Resmi Gazete’de ilan edilecekleri bildirildi. Cevabı yazan birimi telefonla aradım. “Ben, yazımda, hem Harbiye hem Döver su kaynaklarını sordum, siz sadece Harbiye için cevap yazmışsınız. Döver’deki su kaynağının durumu nedir” dedim. Çalışmaları yürüten DSİ Mühendisi, Harbiye ve Döver kaynaklarının aynı yeraltı su havzasından beslendiklerinin tespit edildiğini ve bu nedenle de Harbiye Kaynak Grubu olarak adlandırıldıklarını, çalışmalarının hem Harbiye hem de Döver kaynak sularını kapsadığını uzun uzun anlattı.
Sonuç ne oldu, diye sormama gerek yok sanırım… Zira sene 2022 ve siz hala aynı konunun çözümsüzlüğü içindesiniz ve bir muhatap arıyorsunuz. Yaşanan resmi kurumsal ilgisizlik sizi yıldırmıyor mu?
DSİ, çalıştığını söylüyordu! Ancak aradan 3-4 yıl geçmesine rağmen “Koruma Alanı” bir türlü ilan edilmiyordu. Bu arada Döver’deki kaynak suyunun çevresinde yeni inşaatlar yapılmasına devam ediliyordu ve inşaat yapılmasını kimse engellemiyordu. Bu nedenle DSİ’deki görevlileri sık sık telefonla arayarak ve CİMER’den tekrar tekrar dilekçe yazarak, süreci hızlandırmaya çalışıyordum. Hatay’daki DSİ görevlileri, çalışmalarının nihayet sonuçlandığını ve çalışma sonuçlarının, Adana’da bulunan DSİ Bölge Müdürlüğü’nde olduğunu söylediler. Adana’daki ilgili yetkilinin telefonu numarasını aldım ve aradım. O da Harbiye ve Döver’i kapsayan Harbiye Kaynak Grubu Su Koruma Alanı’nın belirlendiğini ve DSİ Genel Müdürlüğü’ne, Ankara’ya onaya gönderildiğini, onaylandığında da Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe gireceğini söyledi. Beklemeye başladım. Ancak günler ve aylar birbirini kovalıyordu. Baktım hala bir şey yok, Ankara’da bir arkadaşımla beraber DSİ Genel Müdürlüğü’ne gitmeye başladım. Her gittiğimizde, ilgili Başkan Yardımcısının odasında konuyla ilgili toplantılar yapılmakta olduğu söyleniyor, bize çay-kahve ikram edilip, sırtımız sıvazlanıp geri gönderiliyorduk! Ancak ben bu duruma hiçbir anlam veremiyordum. “Bilimsel çalışma yapılmış, Nihai Hidrojeolojik Etüt Raporu tamamlanmış, Kaynak Koruma Alanları belirlenerek haritası çizilmiş. Size sadece onaylamak kalmışken, bu kadar toplantı ne diye yapılıyor” diye sordum, ama cevap alamadım.
Bir sohbetimizde, Genel Müdürlükte çalışan bir yetkili, kendisinin hem Harbiye hem Döver’deki çalışmalara Hatay’a giderek bizzat katıldığını, bu kaynaklara hayran kaldığını anlatıyordu. Döver’deki suyun büyük risk altına girdiğini ve acilen korunmazsa elden gidebileceğini söylediğimde, “Artık inşaatlar yapılmış! O inşaatlar yapılmadan önce neden DSİ’ye dilekçe yazarak koruma talep etmedin? Geç kalmakla yazık etmişsin” dedi. Ben, yıllardan beri Antakya dışındayım. Böylesine muazzam bir su kaynağının yanı başına inşaat yapılmasına izin verilebileceğini asla tahmin edemezdim. “Hem, koskoca Türkiye Cumhuriyeti, vatandaşının içme suyunu korumak için benim bunu dilekçe ile talep etmemi mi beklemiş” diye sordum. Başını öne sallayıp, “Evet, ne yazık ki öyle! Vatandaştan talep gelmedikçe, biz bir şey yapamıyoruz” dedi! “Şimdi su hala içilebiliyor! Bu aşamada hemen önlem alınırsa, bu su hala kurtarılabilir” dedim.
DSİ Genel Müdürlüğü’ndeki onay süreci yaklaşık 1 yıl sürdü ve sonunda, 22 Aralık 2019 tarihli Resmi Gazete’nin 38, 39, 40 ve 41inci sayfalarında, Harbiye Kaynak Grubu Koruma Alanı ilan edildi. Döver’deki kaynak suyunun Resmi Gazete’deki bu koruma alanına dahil edilmediğini gördüğümde, şok oldum. Herkes benden kaçıyor, sorularıma hiç kimse cevap vermiyordu. Adana’daki Bölge Müdürlüğü’nde, daha önce Koruma Alanı dokümanlarının DSİ Genel Müdürlüğü’ne onaya gönderildiğini söylemiş olan Mühendisi telefonla arayarak, Resmi Gazete’de yayınlanan koruma alanına Döver’deki kaynağın neden dahil edilmediği sordum. “DSİ Genel Müdürlüğü’nden, Döver’i kapsamdan çıkarmamızı istediler, biz de çıkardık! Bize bu şekilde talimat verildi, yapabileceğiz hiçbir şey yok” dedi. “Döver’deki kaynak suyu için koruma alanı ilan edilmeyecek mi” diye sordum! “Hayır” dedi. Bu suları korumamak, vatana ihanettir.
Bahse konu yer noktasında “içilebilir su kaynağı” olduğuna dair bir rapor var mı?
Yukarıda belirttiğim gibi, bu su, geniş bir kitle tarafından hala içiliyor. Vatandaşlar tarafından, su kaynağından onlarca boru çekilmiş durumda! Civardaki yerleşim yerleri, bu kaynaktan hala içme ve kullanım suyu alıyor. Ayrıca bildiğim kadarıyla, HATSU da bu kaynaktan boru ile bir miktar su alıyor.
Adana’da bulunan DSİ Bölge Müdürlüğü’nden bana sözlü olarak verilen bilgilere göre, Harbiye ve Döver sularını besleyen yer altı su havzası yerin derinliğinde bulunduğu için, Allah korusun, nükleer savaşta dahi zarar görmeyecek bir su havzasıdır. Ama çok acil önlem alınmazsa, su havzasının üzerine inşaatlar yapılarak, bu eşsiz sular evlerin pis suları ile mundar edilecek, düşünebiliyor musunuz? Evlerin arasından çıkan bir suya, evlerin pis suları ve sokaklardaki pisliklerle kirlenen yağmur suları mutlaka sızacak. Siz, böyle bir suyu içmek ister misiniz?
İçme suyu sıkıntısına çare bulmak için ciddi ve maliyetli çalışmaların yapıldığı, kuyuların açıldığı Hatay’da, var olanı ‘görmezden’ gelmenin olası mantığında (!) duran, ama cevap bulamayanlar için ne söylemek istersiniz?
İlk etapta akla, yetkililerin vizyonsuzluğu geliyor! Ancak ilgililer “vizyonsuz” olduklarını reddediyorlarsa, yapılanların arkasında kötü niyet bulunabileceği düşünülebilir!
Konuyu CİMER ya da Valiliğe iletme, bu konuda üst düzey isimlerle görüşme imkanınız oldu mu hiç?
CİMER üzerinden Valiliğe çok acıklı bir yazı yazdım! “Sayın Vali, babanızın rahmeti için yetkilerinizi kullanarak bu konuya bir el atın, bu suyu kurtarın” diye yazdım. Resmen, yalvararak yardım istedim. Yazı, Valilik’ten belediyeye yönlendirildi! Sonrasında yine herhangi bir gelişme çıkmadı.
Hatay Milletvekillerinden hiçbiri, o dönem ya da sonrasında, konuyu herhangi bir şekilde kent gündemine ya da TBMM gündemine taşıdı mı? Çünkü sorun, ifade ettiğiniz kadarıyla hem su hem de çevre sorunu! “Onların katkısı ne oldu” diye sorsam!
Hayır, Döver suyu hiç gündeme getirilmedi. Kime başvurduysam kulaklarını tıkadı, hiç duymamış gibi yaptı. Yıllar önce, Ankara’da bir iftar yemeğinde Hüseyin Yayman’ı gördüm. İftarda bir konuşma yaptı. “Soruları olan var mı” diye sorulduğunda, geniş bir kitle önünde, mikrofondan kendisine konuyu anlattım. Konuyla hiçbir şekilde ilgilenmedi. Kendisinin, Valinin ve Belediye Başkanının, çevre ve suyu ilgilendiren konularda yaptıkları Facebook paylaşımlarına cevaben, birçok kez, Döver’deki milli servet değerindeki içme suyu kaynağının tehdit altında olduğunu ve korunması gerektiğini yazdım. Hatta bir defasında Vali, yazdığıma beğeni attı ama… Bugüne kadar kimse bir şey yapmadı. Geçen yıl Milleyha Kuş Cenneti gündeme geldiğinde, Hikmet Çinçin’in sosyal medyadaki bir paylaşımına cevaben yazarak konuya dikkat çekmeye çalıştım. Benimle konuştu. Anlattıklarımı can kulağı ile dinlerken üzüldüğü belli oluyordu. Ancak kendisi de bu konuda yetkili olmadığından sanırım, bir önlem alamadı.
Aradan geçen onca sene sonra, hala kurtarılacak bir şeyler var mı sizce?
Evet, “su” hala kurtarılabilir durumda ama… Köprüden önceki son çıkıştayız! Yani fırsatı kaçırmamıza çok az kaldı. Döver’deki su kaynağı ve çevresi, bilimsel çalışmalar sonucunda ortaya çıkan verilere uygun şekilde, çok acilen “içme suyu koruma alanı” ilan edilerek, bu alan içerisinde yapılmış 8-10 bina kamulaştırılabilir, bedelleri sahiplerine ödenerek yıkılabilir ve bölge, İçme Suyu Koruma Alanı ilan edilerek ağaçlandırılabilir. Gerekirse, evleri kamulaştırılan vatandaşlara, bu alanlarda dinlenmeye ve piknik yapmaya gelenlere satış yapabilecekleri, doğayla uyumlu işletmeler açma izni verilebilir. Ayrıca belediyenin de imar planını revize etmesi gerekiyor! Çünkü bir süre önce askıya çıkan imar planında, Döver’deki su kaynağını çepeçevre saran alanlarda çok katlı imar izni var görünüyor.
Yasal süre içerisinde itiraz dilekçesi verdim, itirazım ret edildi. Suyun çevresinde çok katlı imar kesinleşir de inşaatlar daha fazla yayılırsa, bu suyu kurtarmanın imkanı kalmaz. Eskiler bilirler… Antakya – Harbiye yolu üzerindeki BP arkasında Favvar Deresi kenarında, kayaların arasından buz gibi su fışkıran bir kaynak vardı. Ne yazık ki yapılaşma o bölgeyi yuttu. Birkaç bina uğruna, o su kaynağı tahrip edildi ve kurutuldu. O dönemde Dursunlu ve Harbiye Belediyeleri ‘vizyon sahibi kişiler’ tarafından yönetilmiş olsaydı, şimdi o yörede eşsiz bir milli park tesis edilmiş olabilirdi.
Harbiye ve Döver sakinleri, taş ocaklarında patlatılan dinamitlerin etkisiyle, Harbiye ve Döver kaynak sularında azalma gözlemlediklerini endişe içerisinde anlatıyor. Bu nedenle, koruma alanı içerisinde hiçbir taş ocağının faaliyet yapmasına izin verilmemeli, mevcut izinler de derhal iptal edilmeli.
Son olarak… Sizce, Harbiye ve Döver’deki su kaynakları nasıl değerlendirilebilir?
Resmi Gazete’de yayınlanan ilanda, Harbiye kaynak suyunun yıllık ortalama debisinin 916 litre/sn olduğu kayıt altına alınmıştır. Saniyede 916 litre, yani saniyede yaklaşık 1 ton içme suyu çıkan, dünyada eşine az rastlanır bir kaynaktan bahsediyoruz. Bir günde 60x60x24=86400 saniye bulunduğuna göre, sadece Harbiye kaynak suyundan günde 86.400.000 (86 milyon 400 bin) litre içme suyu çıkıyor. Türkiye’nin nüfusu yaklaşık 83 milyon olduğuna göre, ülke nüfusumuzun tümüne, kişi başına günde bir litreden fazla içme suyu ediyor. Doktorlar, günde en az 2 litre su tüketilmesini tavsiye ettiklerine göre, kişi başına günde 2 litreden az bir tüketimin mevcut olduğu anlaşılabilir. Bu demek oluyor ki, Harbiye kaynak suyu şişelense, tek başına Türkiye nüfusunun tamamına su içerebilecek büyüklükte bir sudur. Buna, Döver’deki kaynak suyunun da eklendiğini düşündüğünüzde, ne kadar muazzam bir miktar ortaya çıktığını hayal edebilirsiniz. Ne yazık ki, hali hazırda bu suların çoğu Asi Nehri’ne ulaştığında, lağım sularına karışarak denize dökülmektedir.
Harbiye kaynak suyunun debisi, DSİ ölçümlerine göre 916 lt/sn olduğuna göre, Döver’deki kaynak suyunun debisinin 200-300 lt/sn’nin altında olmadığı rahatlıkla anlaşılabilir. DSİ tarafından, Döver’deki kaynak suyunun debisinin 30 lt/sn olarak ölçüldüğü sözlü olarak söylendiyse de, bu rakam kesinlikle gerçekleri yansıtmamaktadır. Gerçeğin ortaya çıkarılması için Döver’deki kaynak suyunun debisi, Üniversite ve TÜBİTAK gibi tarafsız kurumlar tarafından bilimsel yöntemlerle ölçülmelidir. Hiç kimsenin, tüm milletin malı olan bu suyu gözden çıkarmaya hakkı yoktur.
İnternetten bakıldığında, Harbiye’nin rakımının 240 metre olduğu anlaşılıyor. Bu demek oluyor ki, Harbiye ve Döver’deki kaynak suları denizden 240 metre yükseklikte yer yüzeyine çıkmaktadır ve bu durum, suyun istenilen yere masrafsız ulaştırılmasıyla ilgili çok büyük avantajlar sunmaktadır:
Bu sular, pompalama için hiçbir enerji maliyetine katlanılmadan, boru içerisinde şehrimizin her yerine kendiliğinden akıtılmak suretiyle ulaştırılabilir. Eski çağlarda bile Harbiye sularının Antakya’ya ulaştırılabilmiş olması bu iddianın ispatıdır.
Harbiye şelalelerinin aşağısından ve Döver su kaynağının aşağısında, en uygun noktadan, sular boru içine alınarak, Harbiye ile Akdeniz arasında uygun olabilecek herhangi bir vadide oluşturulabilecek bir baraja akıtılabilir. Asi Nehri’nin bu tarafında uygun bir vadi yoksa, sular, boru ile Asi Nehri üzerinden karşı tarafa aktarılarak, Amanos Dağlarının eteklerinde baraj için uygun olabilecek uygun bir vadiye kadar, pompalama için hiçbir enerji sarf edilmeden, kendiliğinden akıtılabilir.
Resmi Gazete’deki ilanda, Harbiye kaynak suyunun yıllık bilanço değerinin 55,1 hm³/yıl olduğu yazılıdır. İnternetten araştırdığımda, bu miktarın, Samandağ’da yeni yapılan Büyük Karaçay Barajı’nı besleyen su miktarına denk olduğunu gördüm! Bu suya Döver kaynağının suyu da eklenmek suretiyle, Büyük Karaçay Barajı’ndan daha büyük bir baraj daha yapılabileceği ortaya çıkıyor! Böyle bir baraj şehrimizi ihya edebileceği gibi; iklim, tarımsal üretim ve balıkçılık alanında da sayısız fırsatlar sunacaktır.
Yetkililere ve işadamlarına sesleniyorum… İnsafa gelin! Çocuklarınızı, torunlarınızı düşünün! Para kazanmanın tek yolu inşaat yapmak değildir. Yukarıda belirttiğim fikirler doğrultusunda, bu suları koruyup değerlendirecek şekilde projeler üretelim ve hayata geçirelim. Halkımızdan da Döver’e giderek, risk altındaki su kaynağımızı görmelerini, görüntülerini sosyal medyada ve her platformda paylaşmalarını, konuyu geniş kitlelere duyurarak koruma altına alınması için bir baskı oluşturmalarını rica ediyorum.
Bu vesileyle, halkımızın sorunlarına ve çevre konularına her zaman duyarlılık gösteren Antakya Gazetesi’ne çok çok teşekkür ediyorum. İnşallah, elbirliği ile su kaynaklarımızı kurtaracağız.
Teşekkürler
Tamer Yazar