Hazırlayan: Mehmet Karasu
Haftanın Kitabı
Bu Ülke /Cemil Meriç/İletişim
Cemil Meriç sadece Hatay’ımızın değil, ülkemizin büyük bir değeridir.
Cemil Meriç (12 Aralık 1916, Reyhanlı, Hatay – 13 Haziran 1987, İstanbul), Türk yazar, çevirmen, düşünür ve sosyolog. Başta dil, tarih, edebiyat, felsefe ve sosyoloji olmak üzere sosyal bilimlerin birçok alanında araştırma yapmış ve yazılar kaleme almış bir düşünce adamıdır.
“Cemil Meriç’in doğu-batı mevzusu, sağ-sol çatışması gibi mevzulara değindiği kitabı. Cemil Meriç kitabında Türkiye’deki edebiyat ve siyaset dünyasını, doğunun fikir alemini ve önemli düşünce insanlarını ele almaktadır. Meriç kitabı için şunları söylemiştir; “Bu sayfalarda hayatımın bütünü, yani bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim; etimin eti, kemiğimin kemiği.”
Gazeteciler ve edebiyatçılar “Bu Ülke” kitabından övgüyle bahsetmişlerdir. Ömer Öztürkmen 17 Mayıs 1974 yılında Orta Doğu Gazetesi’nde kitap için “Bu kitap yüz elli yıl sonra da olsa Türk düşüncesinin haysiyetini kurtarmıştır” yorumunu yaparken; 7 Şubat 1977’de Yeni Asya yazarı Haluk İmamoğlu “Bu ülkenin, yani bizim ülkemizin trajedisini, hem de komedisini anlatan zevkle okunacak bir eser.” değerlendirmesinde bulunmuştur. Alev Alatlı Türk Edebiyatı dergisinin 1984 Nisan sayısında “Bir ders kitabı kadar net bir günce kadar ” demiştir. (Vikipedi)
Konuk Yazar
Cemil Meriç’in Fikri Gelişim Süreci/ Melâhat ÜRKMEZ
Bir çağın vicdanı olmak isteyen, bir ülkenin idrakine vurulan zincirleri kırmak isteyen, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isteyen, muhteşem bir maziyi daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isteyen Cemil Meriç, bütün ideallerini gergef işleyen bir kadının sabır ve titizliğiyle satırlara dökerek ilmek ilmek işlemiştir. Gelenekten aldığı ilhamla yeni açılımlara yönelmiş, bütün ilmini, irfanını, ideallerini gergefe gererek çetrefilli motiflerin dehlizlerinde bıkmadan, yorulmadan dolaşmış, mümtaz bir fikir işçiliğine namzetleşmiştir.
Neticede, değeri ölçülemeyecek bir sanat eseri vücuda gelmiştir. Hayatında hep önemli olaylar olmuş, gözlerini kaybetmesine rağmen, hayatı boyunca beynini fikir işçiliğinde kullanmış ve yetmiş bir yaşında beyin kanaması sonucu ebedi âleme intikal etmiştir.
Hayatta olmayan bir insanı tanımak ve düşünce dünyasını keşfetmek için onun eserlerine başvurmak en gerçekçi yoldur. Cemil Meriç’in eserlerine baktığımız zaman, tecessüs uyandıran satırları insanı hemen eksenine endekslerken fikir ve üslup büyüsüne kapılmamak imkânsızlaşır.
Hayatını ilme ve irfana adamış bir tefekkür adamı, bir efsane, başlı başına bir ekol olan, kitapları yüz binler satan Cemil Meriç’i, “Cemil Meriç” yapan edebi ve fikir dehası nasıl oluşa gelmiştir?
Fikri dehasının nasıl oluştuğunu anlamak için, okuduğu kitapların ve kabiliyetinin yanı sıra, çocukluk çağlarından itibaren yaşadığı olaylara, Türk-Arap-Fransız kültürleri arasında yoğrulan fikir harmonisi sürecine de bakmak gerekir.
Fikri gelişme aşamalarında, çocukluğunda başlayan “yalnızlık” duygusu önemli bir rol oynar. “…12 Aralık’ta doğan çocuk itilmiş, kakılmış, düşman bir dünyada dostsuz büyümüş. Daima başka, daima yabancı… Hasta bir gurur, pencerelerini dış dünyaya kapayan bir ruh…”,“Ailem Dimetoka’dan göçmüş, babam çeşitli nikbetler yüzünden hayata küsmüş eski bir yargıç. Az konuşan, çatık kaşlı, hareketlerine akıl erdiremediğim bir insan. Annem bu yabancı dünyada aşinası olmayan hasta bir kadıncağız, silik, mızmız…” (Bu Ülke) der. Ailenin göçmen olması sebebiyle kendisini hep yabancı, hep yalnız hissetmiştir. O yıllarda Hatay’ın Reyhaniye kazasında ikamet etmektedirler. Cemil Meriç henüz ilkokuldadır ve kasabanın çocuklarından bol bol dayak yiyip hakaretler gördüğünü söyler. Bu dışlanmışlığın, düşman görülüşün sebebinin, sadece dilinin başka ve yabancı oluşundan değil, gözlüklerinin olmasından da ileri geldiğini düşünür. Mektep bahçesinde oynayan çocuklara katılamayan Cemil Meriç kendisini, kendisi için hür bir dünya inşa etmek zorunda hisseder. Zalim ve kıyıcı bir dünya olarak nitelediği reel dünyadan kurtulup sığındığı dünya ise kitapların dünyasıdır. İster istemez kitaplara kaçar. Başka bir dünyaya değil de kitapların dünyasına kaçmasındaki önemli etken, babasının akşamları aileyi toplayıp kitap okuması, ablasının ve amcasının kitaplarla haşır neşir olmasıdır.
“Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım. Ve kitaptaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim. Kitap benim has bahçemdi. Hayat yolculuğumun sınır taşları kitaplardı.” (Mektuplar) diye tanımlar. Yalnızlığına bir dost ararken çaresizce sığındığı kitapların büyülü dünyası bir mecburi sığınak olsa da, zamanla avantaja dönüşen bu mecburi dostluk fikri gelişmesinde ilk tuğlaları koymaya başlamıştır. Sanki kaderi onu bir taraftan çevresinden koparıp yalnızlığa iterken diğer taraftan tuğla tuğla örerek devasa bir yapıya hazırlamıştır.
Çok okumanın yanı sıra yazmaya da başlamıştır. Cervantes’in, “Şiir yalnızlığın dostudur”, Balzac’ın, “Şiir demek ıstırap demektir” sözlerini teyit edercesine yalnızlığını ve ıstıraplarını şiirin o âsude dünyasıyla paylaşır. Öylesine bir paylaşım ki, haftada iki defter dolusu şiir yazar. -İleriki yıllarda yazdığı şiirlerin sayısı 1500’ü bulsa da kendisine “şair” demekten imtina edecektir. Olgunlaşmış medeniyetlerin kendilerini, “nesir” ile ifade edebileceğini, şiirin ise milletlerin çocukluk dili olduğunu söyleyecek, şairin ise, “ben” diyen adam olduğunu, kendisinin “ben” diyen değil “biz” diyen olmak, fertten cemiyete geçmek amacıyla nazım sahasından nesir sahasına geçtiğini söyleyecektir. Belki de “nazım”dan “nesir”e, “ben”den “biz”e geçiş yalnızlıktan kurtuluş, kendini unutuş, topluma geçişti bir bakıma. Ne var ki, şiirden kaçmaya çalışan ama hiçbir zaman kurtulamayan düşünce adamı olduğunu da ilave eder. Onda ifrat derecesine varan Victor Hugo sevgisi ve şiirlerini tercüme etmesi kaçamayışın bir kanıtıdır.
Pek az yazar içindeki “ben”i bütün samimiyetiyle ve şeffaflığıyla satırlara döker, iç dünyasındaki anaforları, düşünce gelişiminin çıldırtan sancılarını itiraf eder. İşte Cemil Meriç bu pek az yazarlardan birisidir. Boşluklarını, bunalımlarını, acılarını, düşünce boğuluşlarını, büyüklük, küçüklük komplekslerini itiraf etmiş, kendi tahlillerini ve yorumlarını objektif bir bakışla ortaya koymuş, içindeki “ben”i ve özelini hiç çekinmeden okuyucusuyla paylaşmıştır.
Bağıra bağıra okuduğu manzumeleri ilk kılavuzu olarak görür. On bir yaşında yazdığı ilk manzumeyi, hocası olan ve ikide bir yazdığı kitaplarla övünen Ömer Hilmi’ye okur. Ne var ki Ömer Hilmi, şiirle uğraşmanın insanı felakete sürükleyeceği yönünde, şiirin aleyhinde yarım saat nutuk çektikten sonra Cemil Meriç’i babasına şikâyet eder. Daha sonraki hocası olan Lâmi Bey ise, Ömer Hilmi’nin aksine şiirden ilâhi bir mevhibeden söz eder gibi söz ederken, Cemil Meriç’in çalışmalarını iltifatlara boğar.
Ve düşünce adamı Cemil Meriç, gerçek bir entelektüel olarak meseleler üzerinde düşünür, düşüncelerini çağdaşlarına aktarır, şu veya bu sınıfın ideolog veya demagogu olmadan yaşama sevincini sınıflar üstü hakikatlerin taharrisinde bulurken,”…soldan hareket ettiğim de, sağ da karar kıldığım da yanlış bir değerlendirmedir. Hiçbir zaman sol da olmadım, sağ da. Böyle bir sınıflama sokaktaki insan için geçerli olabilir. Ömrünü düşünceye adayan Eflatun’dan Marx’a kadar her düşünce adamını saygı ile selamlayan, bütün dinlere, bütün mezheplere saygılı bir kimsenin, herhangi bir kilisede barınabileceği nasıl düşünülebilir” der.
Fildişi Kulesinden seslenirken, ne romancı, ne şair, ne tarihçi olduğunu, sadece dürüst, çok okuyan, çok düşünen, ideolojinin değil; düşüncenin ön planda olmasını vurgulayan ve bir yazarın kaleminin olabildiğince tarafsız olmasını isteyen Cemil Meriç engin bir kültür birikimiyle coğrafyasını benimsemiş, emek vermiş, izzetli bir şahsiyettir.
Haftanın Şiiri
İnsan Kardeşlerim/ Hasan İzzettin Dinamo ( 1909 – 1989 )
Öyle yakınsınız ki bana insan kardeşlerim
Öyle yakınsınız ki bana;
Benim yüreğim de kan ağlamakta
Sizler orada battıkça kana.
Kardeşlerim lotos (*) yiyenlerden değilim ben
Değilim ben lotos yemişleri yiyenlerden.
Biz meydanlarda yaktık türkülerimizi,
Değilim ben hamamda türkü söyleyenlerden.
Elimde değil sizleri unutmak,
Eldorado, İrem bağı düşleri
Özler içimdeki insan kardeşleri.
İçimdeki insan kardeşlerim
Döker durur benim gözlerimle
Tükenmez gözyaşları.
Durursunuz dünyanın bir ucunda
Dilinizi bilmem, yaşınızı bilmem,
Kişinizi bilmem, düşünüzü bilmem,
Soyunuzu bilmem, işinizi bilmem,
Yine de acımamın dev avucunda
Birer nazlı biblo gibi boy verirsiniz,
Bütün lirik yanlarınızla ürperirsiniz.
Öyle yakın buluyorum ki kendimi size,
Elimi uzatsam elinize değecek,
Yüreğimi uzatsam yüreğinize,
Bir şiir söylesem getireceksiniz gerisini.
Burda kanatları kırık sanat perisini devlerin şerrinden
Ancak bizcileyin birkaç zavallı kişi saklıyoruz.
Onun kırılan ipek kanatları yerine
Demir kanatlar takmağa başladık.
Koyu karanlığı ışıtmak için
Kendimizi kandil yapıp yakmağa başladık.
Yoksa onu aziz dostum Sabahattin Ali gibi
caddede, ormanda,
Nerde görsek tutup zincire vuruyor
Ya da sınır boylarında bıçaklıyoruz.
(*) lotos, lotus = nilüfer bitkisi
Haftanın Sanat Gündemi
51’inci Orhan Kemal Roman Armağanı töreninde ödüller sahiplerine ulaştırıldı.
Türkiye edebiyatının Usta Yazarı Orhan Kemal adına verilen roman armağanı sahiplerine ulaştırıldı. Orhan Kemal Müzesi ve Everest Yayınları tarafından gerçekleştirilen Orhan Kemal Roman Ödülü’nün 51’incisi Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesinde yapıldı. Törene yazın dünyasından isimler, Orhan Kemal ailesi ve Saint Benoit Lisesi öğrencileri ile Orhan Kemal okurları katıldı.
51’incisini Burhan Sönmez’in “Taş ve Gölge” romanıyla aldığı ödül, Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi’nde düzenlenen törenle teslim edildi. “Aile Mezarı” romanıyla 2021 yılında ödülü alan ancak korona önlemleri dolayısıyla ödülünü alamayan Herkül Millas’ın plaketi de öğrencisi Damla Demirözü’ye verildi.
Yazarın oğlu Orhan Kemal Müzesi Kurucusu Işık Öğütçü de ölümünün 52’inci yılında Orhan Kemal’in yol göstericiliğinin devam ettiğini ifade etti. Öğütçü, seçici kurul üyelerine de ayrıca teşekkür etti.
Törende konuklar Orhan Kemal ile ilgili sunumlar gerçekleştirdi. Yazar Meral Saklıyan da “Hemşehrim Orhan Kemal” başlıklı konuşmasında Orhan Kemal’i işçilerle tanıdığını ve ailedeki Orhan Kemal tutkusunun temellerini anlattı. (Evrensel)
Şair, Mimar Cengiz Bektaş memleketinde anıldı
Şair, Mimar Cengiz Bektaş, memleketi Denizli’de, Türkiye Yazarlar Sendikası ve Sunak Dergisi ortak etkinliğinde anıldı.
Denizli’de Merkezefendi Belediyesi tarafından Merkezefendi Kültür Merkezinde (MKM) organize edilen Kitap Günleri etkinliklerinden biri de Şair, Mimar Cengiz Bektaş anması oldu. Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Denizli Temsilcisi Hakan Keysan’ın programını ve moderatörlüğünü yaptığı Cengiz Bektaş anma etkinliğine konuşmacı olarak TYS Genel Başkanı Adnan Özyalçıner, TYS Yönetim Kurulu Üyesi Tahir Şilkan ve Cengiz Bektaş’ın mimar arkadaşı Ahmet Yoldaş katıldı. Özyalçıner ve Şilkan Bektaş’ın edebi yönünü anlatırken Yoldaş da mimarlık yaşamını anlattı.
“YAŞAMIN, YAŞANANLARIN YAZARIYDI”
Bektaş’la aynı lisede okuduklarını ve aynı liseden çok sayıda şair ve yazar çıktığını belirten Özyalçıner, dönemin eğitim sistemiyle bugünü karşılaştırdı. Bugün sadece parası olana öğretim verildiğini ifade eden Özyalçıner, eğitimde fırsat eşitliği kalmadığını belirterek eğitim sisteminin geldiği noktayı eleştirdi. Özyalçıner, Bektaş’ın halkçı bir şair ve aydınlanmacı bir yazar olduğunu söyleyerek, “Sanatın sanat için değil sanatın insan için olduğuna inananlardandı. Yaşamın, yaşananların yazarıydı yaşama kültüründen yanaydı” dedi.
“ŞİİRLERİNDEKİ DİLİYLE KONUŞURDU”
Tahir Şilkan, Bektaş’ın şiiri, yaşamı ve karakterine ilişkin değerlendirmelerinde Bektaş’ın bilge bir insan olduğunu vurgulayarak, “Sakin, duru bir karakteri vardı. Şiirlerindeki diliyle konuşurdu. Şiirlerinde olduğu gibi deneme yazılarında da yaşama kültürünü, insan sevgisini, kardeşliği, dostluğu, yaşama sevincini insanlığın tarihsel birikimini sahiplenerek geliştiren bir dille yazmıştı. İleri görüşlü ufku olan bir insandı” ifadelerini kullandı. Mimar Ahmet Yoldaş ise Bektaş’ın mimarlık yaşamına ilişkin konuştu. Bektaş’ın mimari eserlerini anlattı. (Denizli/EVRENSEL)
Doğan Hızlan Eleştiri Ödülü törenle sahibini buldu.
Beyoğlu’ndaki Sanat Kritik’te gerçekleşen törene, Doğan Hızlan, Demirören Haber Ajansı (DHA) Genel Müdürü Celal Korkut, jüri üyelerini temsilen Nedret Öztokat Kılıçeri, yazarlar, yayınevi temsilcileri katıldı. Kitap dalında Ödül, Çimen Günay Erkolun Yaralı Erkeklikler-12 Mart Romanlarında Yalnızlık, Yabancılaşma ve Öfke adlı çalışmasına verilirken, makale dalında bu yıl ödül verilmedi.
“Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü” 2022’de bir “öykü” kitabına verilecek
Ömer Asım Aksoy Ödülü Katılım Koşulları
Yaşamı boyunca Dil Devriminin ödünsüz savunucusu olan, 30 Ekim 1993’te yitirdiğimiz Ömer Asım Aksoy’u dilci ve devrimci kişiliğiyle yaşatmak, düşünce ve yapıtlarını gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla Aksoy Ailesiyle Dil Derneği’nin düzenlediği “Dil Derneği Ömer Asım Aksoy Ödülü” 2022’de bir “öykü” kitabına verilecektir.
Ödüle Katılma Koşulları:
1) Ödüle aday yapıtın, 1 Ocak 2021 ile 30 Haziran 2022 arasında yayımlanmış olması gerekmektedir.
2) Ödüle son başvuru tarihi, 5 Temmuz 2022’dir.
3) Ödüle aday yapıtlarda Dil Derneği’nin amacına uygunluk, Türkçenin yaratıcı olanaklarını kullanmadaki başarı, yazınsal duyarlık ve değer aranacaktır.
4) Ödüle aday yapıttan altı tanesi, başvuru dilekçesi ve kısa yaşamöyküsüyle birlikte yazarın kendisince ya da izin belgesiyle birlikte yayınevince Dil Derneği’ne gönderilecektir (postadaki gecikme göz önüne alınmayacaktır).
5) Aksoy Ailesinin parasal katkısıyla düzenlenmekte olan ödül, 5.000,00TL olarak belirlenmiştir.
6) Seçici kurul İnci Aral, Hidayet Karakuş, Sadık Aslankara, Mehmet Zaman Saçlıoğlu ve aile adına Sevgi Özel’den oluşmaktadır.
7) Her yazar, ödüle tek bir yapıtla başvurabilir.
Ödül bölüştürülmeyecek, tek bir yapıta verilecektir. Ödüle değer görülen yapıtın yazarına, ailece saptanan ödülün yanı sıra Dil Derneğince bir belge ve bir anmalık sunulacaktır.
9) Ödül töreni, 26 Eylül 2022’deki 90. Dil Bayramında yapılacaktır.
10) Ödüle Dil Derneği Yönetim Kurulu üyeleri aday olamazlar.
Bilgi için:
Tel. 0312-425 83 60; belgeç. 0312- 417 33 28/[email protected]
Cevdet Kudret Edebiyat Ödülleri sahiplerini buldu
Türkiye edebiyatına şiir, roman, öykü, deneme, tiyatro, eleştiri, inceleme alanında önemli eserler kazandıran Cevdet Kudret‘in anısını yaşatmak amacıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Cevdet Kudret Ailesi ve TÜYAP iş birliğiyle düzenlenen Cevdet Kudret Edebiyat Ödülleri töreninde, ödüller sahipleriyle buluştu. Pandemi nedeniyle iki yıldır yapılamayan ödül töreninde 2020 Öykü dalındaki ödülü Hakan Bıçakcı, 2021 ödülünü ise Ayşe Lütfer ve Eray Çaylı aldı.
MSGSÜ Rektörü Prof. Dr. Handan İnci ile Cevdet Kudret’in kızı Ayşe Kudret’in açılış konuşmalarının ardından seçici kurul üyeleri Deniz Yüce Başarır ile Jale Sancak, ödül kazananları açıkladı.
“Öykü” dalında 2020 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’nü “Normal Nefes Almaya Devam Edin” adlı kitabıyla Hakan Bıçakcı alırken, 2021’de “Deneme” ve “İnceleme-Araştırma” dallarında verilen ödüllere “Yazının Önünde” eseriyle Atiye Gülfer Gündoğdu ve “İklimin Estetiği” kitabıyla Eray Çaylı layık görüldü.
Nazım Hikmet ölümünün 59’uncu yılında Moskova’daki mezarı başında anıldı
Şair Nazım Hikmet’in ölümünün 59’uncu yılı dolayısıyla Rusya’nın başkenti Moskova’daki mezarı başında anma etkinliği düzenlendi.Şair Nazım Hikmet’in ölümünün 59’uncu yılı dolayısıyla Rusya’nın başkenti Moskova’daki mezarı başında anma etkinliği düzenlendi.Türkiye’nin Moskova Büyükelçiliği himayesinde Moskova Yunus Emre Enstitüsü (YEE), Rus-Türk İşadamları Birliği (RTİB) ve Moskova Nazım Hikmet Kütüphanesinin iş birliğinde Novodeviçye Mezarlığı’nda tören yapıldı.
Moskova Büyükelçisi Mehmet Samsar ile Türk kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinin katıldığı törende, çok sayıda Türk ve Rus vatandaşı da hazır bulundu.Büyükelçi Samsar ve vatandaşlar, Nazım Hikmet’in mezarına çelenk ve karanfiller bıraktı.Aşırı yağmur nedeniyle mezarlıktaki törende konuşma programı iptal edildi. Moskova Nazım Hikmet Vakfı da Şair Nazım Hikmet’i anmak üzere çeşitli etkinlikler organize etti.Rusya Bilimler Akademisi ve Rusya Beşeri Bilimler Üniversitesinin vakıf ile organize ettiği konferansta, Nazım Hikmet’in yaşamı ve eserleri ele alınacak.Ertesi gün de vakfın organizasyonuyla Moskova’daki Puşkin Tiyatrosu’nda konser ve diğer etkinliklerin gerçekleşeceği programda, “Nazım Hikmet Dostluk Ödülü” sahibine verilecek
Bir Portre
Hasan İzzettin Dinamo (1909, Akçaabat, Trabzon – 20 Haziran 1989), Türk yazardır.
Ailesiyle önce İstanbul’a sonra Samsun’a yerleşti. Babası I. Dünya Savaşı’nda öldü. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’ndeki eğitimini tamamlayamadan ayrılan yazar, geçimini çeviriler yaparak ve özel ders vererek sağladı.
Dinamo, gençliğinde bireysel şiirler yazsa da Nâzım Hikmet’in şiirleriyle tanışınca kendine toplumcu bir çizgi çizdi. Nazım’ın yanında, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz ve A. Kadir gibi şairlerle birlikte çalıştı. Yedi ciltlik Kutsal İsyan ve Savaş ve Açlar gibi önemli romanlara imza atmıştır. 1977 yılında, “Kutsal Barış” adlı romanıyla, Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanmıştır. Genellikle savaş dönemini anlatan romanlarının yanında şiir kitapları ve bir de öykü kitabı bulunmaktadır. İlk şiirlerinde Rıza Tevfik, Yusuf Ziya, Orhan Seyfi’nin etkileri görülür. Servet-i Fünûn dergisinde hece vezniyle şiirler yazmıştır. Aruz ölçüsünü kullanmış olsa da yeniden heceye dönmüştür. Hapiste sayısız şiirler, romanlar, destanlar yazmıştır. (www.wikipedia.org)