31 Mart’ın adayları noktasında tartışmaların bitmediği, hatta artarak devam ettiği kent gerçeğinde, yapılması gereken tartışmaların ‘rafta bekleyen’ hallerini bugün biraz kurcalasak mı? En çok da, kent silueti ve tarih başlıklarında ilerlesek… Hatta sorsak… 31 Mart’a stoklanan sorunlar, bu tarihten sonra ‘çözüm’ bulacak mı, yoksa kent gerçeğinde asılı duran sorunlar ‘kaldığı yerden’ devam mı edecek?
Antakya, ‘medeniyetler kenti’ başlığında pazarlanan turizmi ile ayakta kalma telaşında olan bir kent. Ancak, 2011’de Suriye’de başlayan iç çatışmalar, Türkiye’nin diğer sınır kentlerini etkilediği kadar, Hatay’ın Antakya’sını da fazlasıyla etkiledi. Turizm yatırımları durdu, turistler rotalarını değiştirdi, bölge ise ‘savaş’ kelimesi ile anılır oldu. Ancak yıllar içinde uygulanan politikaların ‘tanıtıma’ verdiği ağırlık ve Suriye’deki çatışmaların hafiflemesi, Antakya sokaklarını son birkaç yıldır yeniden turistlerle tanıştırdı. Ama sorun da tam olarak burada! Bu tanışma evresine hazır mıyız? Turist kafilelerinin rotasına yeniden girerken, hazırlıklı mıyız? Eldeki kenti ve sahip olunanları yönetebiliyor muyuz?
Antakya’ya başka bir kentten turist kafilesi getiren bir tur rehberinin sözleri gelsin önce, ardından Antakya içinde adımlamaya devam edelim…
“Bu kent, dizilerle çok anıldı bir dönem. ‘Asi’ dizisi miydi? Sanırım evet! Ama sadece dizilerle anılan bir kent demek, buraya haksızlık olur. Çünkü bilen biri olarak, turizm potansiyeli çok yüksek bir şehir burası. Bir kere, müzeniz inanılmaz. Eski kentin eski evleri de… Ortasından nehir geçen kentler ise hep gözdedir, ki Asi bu anlamda şık bir görsel sunuyor şu son haliyle. Yemekler görkemli… Misafirlerimiz, Antep ile beraber en çok Antakya yemekleri istiyor. Ama her şeyin güzel olduğunu söylemek yine de çok doğru olmayacak. Bana işaret ettiğiniz nokta mesela.
Tarihi ne, bilmiyorum. Aslında gördüğüm şeyin ne olduğunu da! Soranlara, ‘eskilerden kalma’ dedim geçen! Hatta ‘eski Roma’… Sorun şu ki… Kenti yönetenler, kentte yaşayanlardan turizm olgunluğu bekliyorlarsa, var olana sahip çıkacaklar, sahip çıkıldığını gösterecekler. Aksi halde durum bu! Yanı başından geçip gittiğiniz tarihi bilmemek, bence ayıp. Ama bu ayıp, bu kenti yönetenlerin! İçine baktınız mı? Çöp dolu. İşte bu, asıl kocaman bir ayıp. Bu kentin, içinde yaşayanlara anlatılamamasının en net karşılığı hatta!
Şunun altını çizmek lazım… Bu şehre turist getirmek sorun değil. Ama o turisti burada tutmak ve
-CEVAP!-
Peki, etrafı demir bir korkulukla çevrili alana dair, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü konuşmak ister mi? Eski Roma başlığında ilerleyen, ancak kimsenin hakkında başka bir şey bilmediği bu alan için, her hangi bir düzenlemenin yapılıp yapılmayacağı hususunda bilgi vermek ister mi? Belki, üzerini yeniden toprakla kapatmanın en iyi çözüm olduğunu söyleyenleri dinler!
-SESSİZİZ!-
Geldiği Hatay’da, Vali Rahmi Doğan ve kurum yetkilileri ile görüşen Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem’in, kamuoyuna çok yansımayan kısa ama yoğun son ziyareti, Vakıf İşhanı’nı da içerdi. Ertem’in, binayı yakından incelediği, bilgi aldığı ve sürece ekli sorunlar noktasında fikir alışverişi yaptığı biliniyor. Ancak, yıkım süreci ertelenen ve etrafını çeviren demir tenteleri geriye alınan İşhanı’nın daha uzun bir süre ‘tartışmalı halini’ koruyacağına da kesin gözüyle bakılıyor.
Trafiğe kapalı cadde kalabalığı içinde adımlayanlar mı? Bu defa onlar konuşsun ve kurumsal sessizlik için beklentilerini paylaşsın…
K.İ. > Tenteleri geri çektiler ya, en azından sokak nefes aldı. Şimdi kime sorsanız, eski halinden bugüne, ‘buna da şükür’ diyecektir. Aslında biraz da öyle. Kaç ay öyle kaldı? Hatırlamıyorum!
Ö.B. > Yeşil alan isteyenler de ‘istediklerine pişman’ oldular, emin olun. Belki de onca tartışma olmasa, şimdiye çoktan yıkılmıştı. Tamam, kimse istemiyor yeni bir İşhanı, ama böyle de olmuyor. Bence bıraksınlar, ne yapacaklarsa yapsınlar, ama böyle de kalmasın!
U.F. > Geçen bir arkadaşım geldi, başka bir şehirden. Burayı, İstanbul’un İstiklal Caddesi’ne benzetti. Yemekler, kalabalık falan… Böyle dendiğinde insanın hoşuna gitmiyor değil. Ama… İşaret ettiği yerdeki tarihi esere dair ‘valla bilmiyorum’ deyince şaşırdı o da! Bir de içi çöp dolu… Bakımsız da… Dediği şey mi? ‘Keşke toprak altından çıkartmasalarmış!’ Haklı galiba… Aslında, o diyene kadar, içine bakma gereği duymamıştım! Sanırım hata biraz da bizde!
-PROJEMİZ NE?-
Kent insanının da, kente gelen yerli ve yabancı turistin de ortak beklentisi, bakımlı bir kentten yana. Sahip olduğu tarihle, kültürel emanetlerle en çok da. Zira ‘ezan-çan-hazzan’ demekle olmuyor, turizm denen şey! Daha fazlasına ihtiyaç duyuluyor. Özellikle de anlatılacak bir kent hikâyesine! Ama bakımlı olanından… Peki, bizdeki ne kadar bakımlı? Konuşalım mı? -Tamer Yazar-