Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

4 öğretmen sendikası mesajı

Hatay Eğitim Bir Sen, Hatay Eğitim Sen, Türk Eğitim Sen

Hatay Eğitim Bir Sen, Hatay Eğitim Sen, Türk Eğitim Sen Hatay Şubesi ile Hatay Eğitim İş Şubeleri, 2017-2018 eğitim-öğretim yılı dolayısıyla ayrı ayrı mesajlar yayınladı. Her biri bir diğerinden farklı, ancak temel konu “Eğitimin iyileştirilmesi, kalite yükseltimi” olan Hatay’daki 4 eğitim sendikasının sömestr mesajlarından özet bilgiler şöyle:

Hatay Eğitim İş Mesajı:
SADIŞ: 15 yılda 6 Bakan ve sistem kaotik durumda…
“Ülkemizde, eğitim, 2002 yılından bu yana defalarca sistem değişikliği ile karşı karşıya kalmıştır. 15 yıllık AKP iktidarında 6 kez Bakan değişmiş, sistem, kaotik bir yapıya sürüklenmiştir.
80 milyonun yaşadığı bir ülkede eğitim sisteminde yapılacak değişiklikler, reformlar büyük bir toplumsal uzlaşıyla ve tamamen pedagojik önceliklerle yapılması gerekirken, eğitimcilerin görüşleri önemsenmeden ve bilimsel temellerden yoksun bir şekilde hayata geçirilmiştir.
Yeni düzenlemelerin toplumun ve eğitim sisteminin tüm paydaşlarının onayı ile yapılması, düzenlemenin başarısını da etkileyeceği açıktır.
Türkiye’de eğitimle ilgili temel düzenleyici anlayış Anayasa’nın 42.maddesinde yer almaktadır. Anayasa’nın 42.maddesi, ‘eğitim-öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz’ hükmü yer almıştır. Anayasa’da kesin hükümler varken, son 15 yılda Atatürk ilke ve devrimlerine aykırı, laiklik karşıtı eğitim merkezleri açılmıştır. Bunun yanı sıra, özellikle okul öncesi düzeyde dinsel eğitim veren kaçak binlerce kurum açılmıştır. Bu şekilde açılan okullara Devlet tarafından göz yumulmuş, kapatılmaları hususunda hiçbir çalışma yapılmamış, aksine bu kurumlar görmezden gelinmiştir.
Son 15 yıllık süreçte, dini eğitimin siyasi ve kişisel çıkar hesapları ile planlanması, eğitimi bilimsellikten ve çağdaşlıktan uzaklaştırmıştır.
Eğitim-İş olarak, çocuk ve gençlerimizin, geleceğimizin siyasi iktidarın yarattığı enkazın altında yok olmaması için acil adımlar atılması zorunluluğunu bir kez daha belirtiyor, parasız, bilimsel, demokratik ve laik eğitimin tüm yurttaşlar için ayrım gözetmeksizin hayata geçirilmesini istiyoruz. Tüm öğrencilerimize ve öğretmenlerimize iyi tatiller diliyoruz.”

Türk Eğitim Sen Hatay Şubesi:
SOLĞUN: Milli Eğitimde sorunlar büyüye büyüye kartopuna dönüştü…
“2017-2018 Eğitim-Öğretim yılının ilk yarıyılı 19 Ocak tarihinde sona eriyor. İlk yarıyıl, eğitimciler ve öğrenciler açısından sınav sistemleri konusunda bazı değişikliklerle başladı. Bilindiği gibi TEOG kaldırıldı, yeni lise geçiş sistemi getirildi, üniversiteye giriş sisteminde önemli değişiklikler yapıldı. Gerek ortaöğretim gerek üniversiteye girişteki değişikler neticesinde nasıl dönütler alacağımızı önümüzdeki süreçte çok daha iyi göreceğiz. Ancak sendika olarak, endişelerimizi ve beklentilerimizi bu süreçte kamuoyuyla sık sık paylaşmıştık. Öte yandan, bu yarıyıl atama bekleyen öğretmenlerin talepleri karşılanmamıştır. Söz verilen ek 10 bin atama talebi yerine getirilmemiştir. Öğretmen açığı yine ücretli öğretmenler eliyle giderilmektedir. Kalabalık sınıflar, fiziki mekân yetersizlikleri, okullaşma oranlarının düşüklüğü, okullarda şiddet yine bu yarıyıla damga vuran konular arasında yer almıştır. İl içi özür tayini bekleyenler mağdur edilmiştir. Alan değişikliği sınırlı tutulmuştur. Bu sorunlar milli eğitimde giderek büyüyen kartopuna dönüşmüştür.
2018 yılında 20 bin öğretmen ataması yapılacak. Peki, 20 bin atama hangi derde deva olacak? 450 bin atama bekleyen öğretmen varken, bu sayıya her yıl mezun olan 40 bin civarındaki öğretmen eklenirken, öğretmen açığı 65 bine yakın ücretli öğretmen ile giderilmeye çalışılırken, ücretli öğretmenlerin bir kısmı iki yıllık meslek yüksekokulu mezunu iken, pedagojik formasyona sahip değilken, norm kadro açığı 110 bine yakınken, Milli Eğitim Bakanlığı sadece 20 bin atama ile neyi, nasıl çözecek? Üstelik Cumhurbaşkanı’nın referandum öncesinde verdiği ek 10 bin atama sözü hala yerine getirilmedi. Bu sözü biz eğitimciler de unutmadık, gençlerimiz de unutmadı. Bakanlık, neden Şubat ayında yapılacak atamalara ek 10 bin atamayı da dahil etmiyor? MEB’den talebimiz Şubat’ta yapılacağı ilan edilen 20 bin atamaya 10 bin ilave yapması ve böylece Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözünün de havada kalmamasının sağlanmasıdır. Ayrıca 2018 yılı için de toplam 100 bin atama istiyoruz.,
Madem eğitimde çağ atlama iddiasındayız, eğitime çok yatırım yapmakla övünüyoruz, eğitimin ihtiyaçlarının farkındayız, o halde Şubat ayında atama sayısını artırabiliriz. Bütçenin imkânlarını öğretmen atamalarına, genç işsizliği önlemeye seferber etmek, ülkemize yapılacak en iyi hizmettir. Üstelik eğitimi okul duvarları ile sınırlı görmüyoruz. Eğitimde öğretmenlerimizi değerlendireceğimiz birçok alan var. Bu kadar eğitim fakültesi varsa, öğretmen atayacağına dair taahhütte bulunuyorsanız bu fakültelerde okuyan gençlerimizi de devlet olarak değerlendirmek durumundasınız.
Şunu da belirtmeliyiz ki; Türkiye’deki öğretmen ihtiyacını sadece ders yüküne göre belirlerseniz, hata yapmış olursunuz. Atama bekleyen öğretmenleri akşamları ya da hafta sonları destekleme kurslarında ya da okul dışında da eğitim-öğretim faaliyetlerini takip etmeleri için görevlendirebiliriz. Bakanlık tüm bunları projelendirerek, Türkiye’nin öğretmen açığı ve atama bekleyen öğretmen problemini çözebilir.
Sözleşmeli öğretmenler, ne yazık ki 6 yıl çakılı bir şekilde atandıkları yerde görev yapıyorlar. 6 yıl boyunca tayin isteyememek, adeta kürek mahkûmu olmak, modern, güçlü, büyük bir devletin politikası olmamalıdır. 24 yaşında öğretmen olarak atanan bir kişinin 30 yaşına kadar tayin isteyememesi, ‘geleceğine yön verememesi2 demektir. Hatta bu durum, aile kuramaması sonucunu doğuracaktır. Hani aile kutsaldı? Hani gençlere 3 çocuk tavsiyesinde bulunuluyordu? Tüm bu tavsiyeler söz konusu sözleşmeli öğretmenlik olunca rafa mı kalktı? Sözleşmeli öğretmenler ile kadrolu öğretmenler arasında özlük, tayin v.b. birçok yönden hak farklılıkları vardır. Öğretmen odaları ücretli, sözleşmeli, kadrolu olmak üzere üç ayrı istihdam türü ile bölük pörçük edilmiştir. Çalışma barışı bozulmakta, verim giderek düşmektedir. Sendikamızın talebi sözleşmeli, ücretli öğretmen modellerinin kaldırılarak, tüm öğretmenlerin kadrolu olarak istihdam edilmesidir. Ücra yerlerde öğretmenlerin görev yapmasını sağlamanın yolu bellidir. Mahrumiyet tazminatı verilerek, bu bölgelerde öğretmenlerin görev yapması sağlanabilir. Bu şekilde öğretmenlerimiz gönüllülük esasına göre çalışacak ve diğer meslektaşlarından daha yüksek ücret alarak, teşvik edilecektir.
Türk Eğitim-Sen olarak, zorunlu hizmetlerini tamamlayan öğretmenler ile 2010 yılında yapılan düzenleme ile zorunlu hizmetten muaf tutulmuş olup, atandığı zorunlu hizmet alanlarında halen fiilen görev yapmakta olan öğretmenlerin de hizmet puanlarında aynı oranda artırım yapılmasını talep ediyoruz. Ayrıca zorunlu hizmet bölgesinde bir okulda zorunlu hizmet yükümlülüğünü yerine getirmekte iken, zorunlu hizmet bölgesinde yer alan başka bir okula yer değiştiren öğretmenlerin artırımlı hizmet puanından yararlandırılmalarını da istiyoruz. Umuyoruz ki Bakanlık bu taleplerimizi dikkate alır.”

Hatay Eğitim Sen Şubesi Mesajı:
EZER: MEB Eliyle hukuksuz ihraçlar oldu…
“2017-2018 eğitim-öğretim yılının ilk yarısı 19 Ocak 2018 tarihinde sona erdi, 17,5 milyon öğrenci, 904 bini 679 öğretmen olmak üzere, 1 milyona yakın eğitim emekçisi yarıyıl tatiline girdi. 2017-2018 eğitim öğretim yılının ilk yarısı, eğitimde geçmiş yıllardan birikerek gelen ağır sorunların, özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında hükümet ve MEB eliyle başlatılan hukuksuz ihraçlar, sendikal eylemler gerekçe gösterilerek yapılan sürgün, soruşturma ve baskıların eksik olmadığı bir dönem olmuştur.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında, Milli Eğitim Bakanlığı ve üniversitelerden çok sayıda eğitim ve bilim emekçisinin hukuksuz bir şekilde ihraç edildiği bilinmektedir. Kamudan ihraçların yüzde 35’inin eğitim ve yükseköğretim alanında olması düşündürücüdür. Bugüne kadar 31 OHAL KHK’si ile MEB’den 33 bin 735, Yükseköğretim Kurumlarından 7 bin 257 (5 bin 882 akademisyen, 1.375 idari personel) olmak üzere toplam 40 bin 992 kişi idari ve siyasi tasarruflarla, hukuksuzca ihraç edilmiştir. Kamudan ihraçların yüzde 35’inin eğitim ve yükseköğretim alanında olması düşündürücüdür. Kamudan ihraç edilen toplam eğitimci sayısının darbeye karışmak iddiasıyla ihraç edilen asker (8.783) ve polis (23 bin 95) sayısından fazla olası, asıl darbenin eğitime ve eğitim emekçilerine yapıldığını göstermektedir.
-Açık Öğretim Lisesine kayıt yaptıran öğrenci sayısı 5,8 kat arttı!
-Taşımalı eğitimde rekor kırıldı!
-Sınav sistemi değişikliğinde yüzde 10’luk dilim ile ne amaçlanıyor?
-Ortaöğretim kurumlarına geçiş sınavında yapılan değişiklikle %10’luk dilime giren öğrencilerin yerleştirileceği okullar içinde yer alan 217 proje okulunun 131’i imam hatip lisesi. 2017 ortaöğretim kurumları yönetmeliği ile Fen Liseleri, hazırlık sınıfı olan Anadolu Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri, Güzel Sanatlar Liselerine kontenjan sınırı getirildi. Basit bir matematiksel hesap ile öğrencilerin en az yarısı imam hatip liselerine zorunlu olarak gitmek zorunda kalacaklar.
-Liselere yerleştirmede adrese dayalı yerleştirme yapılacak. Anadolu, meslek ve imam hatip olmak üzere üç okul türünü kapsayacak şekilde üç çember oluşturulacak. 5 okul tercih etme hakkı olan öğrenci, evine yakın liseye yerleşemezse, adresine ikinci derecede yakın olan liseleri, sonrasında üçüncü çemberde bulunan liseleri tercih edebilecek.
Çember sistemi ne kadar uygulanabilir? Üçüncü çemberin sonunda da okulların kontenjanı dolarsa, öğrencilerin imam hatiplere, meslek liselerine, özel liselere ya da açık öğretim lisesine yönelmesi kaçınılmaz.
-Eğitim sistemimiz, MEB-Diyanet-Dini Vakıf ve derneklerin kuşatması altında!
-Eğitimde şiddetin hedefi olmak istemiyoruz!
-ALO 147, ‘Öğretmen İhbar Hattı’ haline geldi. Öğretmenler, kimin şikâyet ettiğini bilmiyor, hiçbir delil, tutanak ve benzeri bir süreç yok. Öğretmenler, suç ispat edilmeden, kim tarafından şikâyet edildiğini bilmeden suçsuzluğunu ispat etmeye çalışıyorlar. ‘Öğretmen Strateji Belgesi’ iş güvencemize yönelik açık bir tehdittir!
-15 Temmuz sonrasında yapılan 38 bin öğretmen atamasının tamamı, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlik şeklinde gerçekleşti. Bugüne kadar sözleşmeli olarak atanan ve göreve başlayan 540 öğretmenin sözleşmesi ‘güvenlik soruşturması’ gerekçe gösterilerek iptal edildi.
-Strateji Belgesi ile iş güvencesinin altının fiilen boşalması, eğitimde esnek, güvencesiz ve angarya çalışma uygulamalarının belirgin bir şekilde artması kaçınılmaz olacaktır.
-Sözleşmeli Öğretmenlik OHAL ile olağanlaştırılıyor.
-Resmi öğretmen açığı 109 bin, ataması yapılmayan öğretmen sayısı 438 bin!
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), ataması yapılmayan öğretmen sayısını 438 bin, resmi öğretmen açığını 109 bin olarak açıklamıştır. Eğitimde ciddi anlamda öğretmen açığı olmasına rağmen, yeterince atama yapılmaması nedeniyle 2003-2017 yılları arasında KPSS’ye giren her 100 öğretmenden ortalama 17’sinin ataması yapılmış, geriye kalan 83 işsiz öğretmen ya tekrar sınava girmek ya da başka alanlarda çalışmak zorunda bırakılmıştır.
Ataması yapılmayan öğretmen sayısı 37 ilin nüfusundan daha fazladır. 2022 ‘de ataması yapılmayan öğretmen sayısı 1 milyona ulaşacak.
Eğitim sisteminde iktidar eliyle gerçekleştirilen dönüşüm, elbette ülkedeki ekonomik, toplumsal ve siyasal koşulların gelişiminden ayrı ve bağımsız değildir. Bugün karşımızda iki seçenek bulunmaktadır; ya eğitim sistemi ve okullar tamamen iktidara teslim edilecek ya da sistemin eğitim üzerinden kendi çıkarlarına göre biçimlendirmek istediği çocuk ve gençlerimizin gerçek anlamda laik, bilimsel ve anadilinde eğitim alması için topyekûn mücadele edilecektir.
Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okulöncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, dini inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde eğitim ve bilim emekçilerinin, öğrenci ve velilerle birlikte kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelemizi tüm emek ve demokrasi güçleri ile birlikte omuz omuza sürdüreceğimiz bilinmelidir.”

Hatay Eğitim Bir Sen Mesajı:
BAYRAKDAR: Eğitimde uzun vadeli planlamalara ve kalıcı politikalara ihtiyaç var…
“2017-2018 eğitim-öğretim yılı birinci kanaat dönemi 19 Ocak’ta sona erdi. TEOG’un kaldırılması, yükseköğrenime giriş sistemindeki değişikliğin gölgesi ve sarsıntısı altında günübirlik politikalar ve sürdürülebilir olmayan kararlar nedeniyle gerek eğitim-öğretim gerekse eğitim çalışanları olumsuz etkilenmiştir.
Alan değişikliği taleplerinin karşılanmaması, öğretmen performans değerlendirmesi pilot uygulamasının oluşturduğu tedirginlik, yer değişikliği sürecinde yaşanan sorunlar, öğretmene karşı giderek artan şiddet gibi olumsuzluklar ne yazık ki eğitim-öğretim yılının ilk dönemine damgasını vurmuştur.
Öğretmen açığı, erkek kamu görevlilerine dayatılan darbe ürünü kılık ve kıyafet yönetmeliği, ek ders esaslarındaki eşitsizlik, ders ücretlerindeki adaletsizlik, okulların bütçe sorunu, yabancı dil pilot uygulaması, rehberlik hizmetlerinin hizmetin özüne uygun kurgulanamaması, teftiş sistemindeki dönüşümün tamamlanamadığı gibi rehberlik ayağının ihmal edilmesi, ortaöğretime geçişte yeni sürecin soru işaretleri içermesi gibi birçok konuda beklentileri karşılayan adımlar hâlâ atılmış değildir. Özetle, bir an önce yapılması gereken çok iş, çözüme kavuşturulmayı bekleyen onlarca sorun bulunmaktadır.
Günübirlik politikalar çözüm değil, sorun üretmektedir
Eğitim yönetiminde kariyer liyakat esaslı olmalıdır. Eğitim kurumları yönetici görevlendirme sürecinin, özellikle mülakat ayağının sorunlara ve yoğun bir dava sürecine neden olduğu, süreç titizlikle yürütülse dahi kamuoyunda olumsuz algılara neden olarak Bakanlığı yıprattığı görülmektedir. Bu husustaki en büyük problem, bahse konu yönetmeliğin ve öncesinde çıkartılan çok sayıda yönetmeliğin sendikalar tarafından dava konusu edilmesi, aday seçimi ve görevlendirme usulü gibi yönetmeliğin pek çok can alıcı hükümlerinin mahkemelerce yürütmesinin durdurulmasına ve iptaline karar verilmiş olmasıdır.
Mağdurlar haklarına kavuşturulmalı, itibarları iade edilmelidir
Öncelikle, eğitim gündemi olağan hâle getirilmelidir. Terör örgütlerinin bertaraf edilmesine, elemanlarının ve uzantılarının siyasal zeminden kamu düzenine, kamu personel sisteminden ekonomik sisteme bütün alanlardan tasfiye edilmesine yönelik faaliyetler, demokratik işleyişin, hukuk düzeninin ve insan haklarına dayanan toplumsal hayatın korunması amacıyla hukuk kurallarına bağlılık ve adaletin tesis edilmesi ekseninde hassasiyetle ve hızla yürütülmelidir. Bylock ile ilgili kurulan kumpas nedeniyle söz konusu programı kullanmadığı anlaşılan, yaklaşık 15 aydır açıkta olduğu hâlde hakkında hiçbir işlem tesis edilmeyen ve hâlâ açıkta bekleyen, haksız yere ihraç edildiği hâlde yargı kararları ve teknik inceleme neticesinde masum olduğu ortaya çıkan kamu görevlileri ivedilikle adalet bekliyor.
Öğretmen ihtiyacı ivedilikle karşılanmalıdır.
Son yıllarda hatırı sayılır öğretmen atanmasına rağmen, önemli sayıda öğretmen ihtiyacı olduğu da bir gerçektir. Norm fazlası öğretmenlerin eş vb. gerekçelerle ihtiyaç duyulan yerlere gidemeyeceği dikkate alındığında reel öğretmen ihtiyacı 120 bin civarındadır. Bakanlık, daha fazla öğretmen istihdamı gerçekleştirmelidir. Eğitimde reformların kalıcı olması, okullarda boş ders kalmamasına ve sınıflarda sadece kadrolu öğretmenlerin bulunmasına bağlıdır.
Eğitim yöneticileri işveren muamelesi görmemelidir
Pilot uygulamanın yapılacağı bazı okulların eğitim-öğretimin başlamasından bir gün önce belirlenmesinden anlaşılacağı üzere, hazırlığa ilişkin uygulanabilir bir takvim söz konusu olmamıştır. Yabancı dil öğrenme ve kullanma becerisinin yanında diğer dersler ve öğrencinin gelişimi açısından nasıl bir etki meydana getirdiğini analiz etmeye imkân verecek değişkenlerin öngörülmemesi de pilot uygulamanın değerini azaltmaktadır.
Rehberlik hizmeti öğretmenlik üzerine değil psikolojik danışmanlık üzerine kurgulanmalıdır
Rehberlik hizmetleri, yeni yönetmeliğe rağmen hâlâ bir sorun alanı olmaya devam etmektedir. Sorunun temelinde eğitim kurumlarındaki psikolojik danışmanlık ve destek olgusuna olan hatalı yaklaşım yatmaktadır. “Rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetleri” eğitim kurumlarının eğitim-öğretim etkinlikleri bütünlüğü içinde konumlandırılmıştır. Bu anlayışın doğal sonucu olarak da psikolojik danışmanlar, kendi asli mesleklerinden ve mezun oldukları yükseköğretim programlarından kopartılarak “rehber öğretmen” adı altında kurgulanmıştır. Oysa sundukları hizmetlerin, öğretmenlik mesleğinin asli fonksiyonlarından tamamen farklı olduğu açıktır.
Ortaöğretime geçiş sürecinde doğacak problemler şimdiden öngörülmelidir
Sınavsız yerleştirme işlemi yapılacak okullara katı bir kontenjan/kapasite sınırlaması konulmamalıdır. Aksi hâlde, öğrencinin evinin en yakınındaki okula yerleşmeme ihtimali söz konusudur. Bundan dolayı, öğrencinin evinin en yakınındaki tercih ettiği okul türüne adrese dayalı olarak yerleşmesi esas olmalıdır.
Okulların bütçe ihtiyacı karşılanmalıdır
Eğitim-öğretim desteğinin sadece özel öğretim kurumlarıyla sınırlı tutulmaması, resmi öğretim kurumları ile resmi kurum öğrencilerinin de aynı destekten faydalanması sağlanmalıdır. Bu durum, resmi öğretim kurumlarının niteliğinin artırılmasına ve nitelik artışı getirecek rekabetin gelişmesine olumlu katkı sağlayacaktır.
Kamu görevlilerine kılık-kıyafet dayatılmamalı, darbe ürünü yönetmelik kaldırılmalıdır. Bakanlık eğitimin paydaşlarına kulak vermeli, birlikte çalışmayı öncelemelidir. Bakanlığın bütün birimlerinin, özellikle siyasi ve idari liderlerinin, sendikalar ve diğer sivil toplum kuruluşları başta olmak üzere, eğitim alanındaki diğer paydaşlarla daha etkin bir iletişim ve iş birliği içerisinde olması yönünde irade kullanmaları uygun olacaktır.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın yükseköğretim kurumlarıyla, akademik çevrelerle ve sendikalarla sık aralıklarla bir araya gelmesi, belirlenecek politikaların isabet oranının artmasını sağlayacak, kabul düzeyi yüksek kararların alınmasına yardımcı olacaktır. Özellikle, eğitim mevzuatını ve personeli ilgilendiren düzenleme ve uygulamalar, müfredat değişiklikleri gibi başat konularla ilgili çalışmaların ve alınacak kararların bu iş birliği ve paydaş sıfatı üzerinden birlikte gerçekleştirilmesi, sonuçların birlikte analizi ve sonuçlara dair eleştirilerin de birlikte üstlenilmesi gibi demokratik toplumlara özgü birlikteliği de beraberinde getirecektir.”
-Mehmet Özgün-