Mart ayının son pazartesi günü ile başlayan ( 27 Mart- 2 Nisan) hafta ülkemizde 1964 yılından bu yana “Kütüphaneler Haftası” olarak kutlanmaktadır. Hafta boyunca, kitaplarımızı barındıran, insana okuma sevgisi aşılayan kütüphanelerin önemi ve sorunları dile getirilir, halkın ve öğrencilerin bu yolda bilinçlenmesi için çaba harcanır.
Acı bir gerçek, Türkiye’de 1435 kütüphaneye karşılık, 350.000’e yakın kahvehane var. Almanya’da kütüphane sayısı 11.000’dir. Diğer Avrupa ülkelerinde de sayı oldukça yüksek.
Eldeki bilgilere göre ilk kütüphane, Asurlular zamanında kurulmuştur. Osmanlı imparatorluğu döneminde de kitaba ve kütüphaneye önem verilirdi. O dönemden zamanımıza kadar gelen büyük kütüphaneler vardır.
Yaşadığımız yüzyıl bilgi, ilerleme yüzyılıdır. Kitaplar bilime giden yoldur. Çağımızın buluşlarını kitap, dergi gazete gibi yayın organlarından izleriz. Okuduğumuz kitaplar, dergiler, gazeteler bilgilerimizi artırır. Bizi dünyadaki gelişmelerden, değişmelerden haberdar eder.
Kitap okuma alışkanlığımız ne yazık ki yok. Bunun nedenleri çok. Bir kere aile okumuyor, okulda öğretmen okumuyor. Okuma yazmayı biz sadece okula gidip mezun olmak olarak görüyoruz. “Nasıl okumalı, ne okumalıyım?” ya da “Çocuğuma okuma alışkanlığını nasıl kazandırabilirim?” gibi soruları sanırım 20-25 yıl önce daha sık duyardık. Son zamanlarda insanlarımız dizi seyrediyor, “Televole kültürü” ile besleniyor
İnsanların otobüs durağında, parkta, metroda, kahvede kitap okuduğunu görmek şaşırtıcı olurdu… Okur-yazar olduk da “okur” olamadık! Çünkü okur olmak, hele eylemli okur yani eleştirel okur olabilmek yoğun bir emek istiyor.
İnsan, okuyarak, bilgilenerek özgürleşir; aydınlığa ve aydınlanmaya eleştirel okuma sürecinden geçerek ulaşabilir. Bacon’un şu sözleri çoğumuzun belleğine daha öğrencilik yıllarında kazınmıştır. “Okumak, insanı olgunlaştırır, konuşmak ustalaştırır, yazmak ise daha somut bilgi sağlar.” Ovidius, “Gençliğini kitapla beslemeyen ulusların sonu acıdır” diyor. Yavuz Sultan Selim, günde sekiz saat okurmuş. Katip Çelebi, “Mumlar tükenir, güneş doğar, ben hala okurum” diyor. Okumanın bunca yararını biliriz de yine iyi bir okur olmayı beceremeyiz. İnsanların otobüs durağında, parkta, metroda, kahvede kitap okuduğunu görmek ne güzel olurdu.
Çocuklarımıza kitap okumayı öğüt vererek değil, örnekleyerek gereksinim duymalarını sağlayalım. Okulda, mahallede, evde kitaplık oluşturalım. Okuma günleri kitap fuarları düzenleyelim. Okullarda kitap kulüpleri kuralım. Ali Emiri diyor ki, “Lamba ışığında kitap okuyarak sabahlardım.”
***
Dün, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’ydü.
1948 yılında Uluslararası Tiyatro Enstitüsü’nün kurulmasının ardından Enstitü’nün de ön ayak olmasıyla 1961 yılında 27 Mart , “Dünya Tiyatrolar Günü” olarak kutlanmaya başlandı. Dünya Tiyatrolar Günü Ulusal Bildirisini bu yıl, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Ana Sanat Dalı Başkanı Prof. Dr. Merih TANGÜN kaleme aldı.
Dünya Tiyatro Günü Uluslararası Bildirisi’ni Fransız oyuncu, Isabelle Huppert hazırladı.
Hafta içinde mutlaka izleyebileceğimiz bir oyun vardır.
Dostlukla!
Dostlukla.
YORUMLAR