Mart ayının son pazartesi günü ile başlayan hafta ülkemizde 1964 yılından bu yana “Kütüphaneler Haftası” olarak kutlanmaktadır.
Bu yıl, 55. Kütüphane Haftası, 25-31 Mart 2019 tarihleri arasında, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü ve bağlı kütüphaneleri tarafından “Sürdürülebilir Kalkınmada Kütüphanelerin Rolü” ana teması ile kutlanacaktır.
Hafta boyunca, kitaplarımızı barındıran, insana okuma sevgisi aşılayan kütüphanelerin önemi ve sorunları dile getirilecek, halkın ve öğrencilerin bu yolda bilinçlenmesi için, her yıl olduğu gibi, çaba harcanacak.
Lise / Üniversite eğitimi almış her gencin mutlaka kütüphanelere ödenemeyen bilgi borcu vardır.
Eskiden yalnızca mesai saatlerinde açık olan il kütüphanelerimiz şimdi kapılarını 24 saat açık tutuyor. Okul öğrencileri, çalışan, gündüz işinden ayrılamayanlar bu saatler içinde kütüphaneye gidebiliyorlar.
Yerel yönetimlerin kültür projelerinde kütüphane konusuna ağırlık vermelerini her zaman önermişimdir.
Defne Belediyesi bu açıdan güzel bir örnek oluşturabilir.
Hayata geçirdiği Defne evlerinde mutlaka kitaplık kurulmuştur.
Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Başkanı Ali Fuat Kartal’ın hafta nedeniyle yayımladığı bildiride:
“Toplumsal değişimin kaçınılmaz olarak yaşandığı konusunda hemen herkesin hemfikir olduğu günümüzde, sanırım bizim yapmamız gereken daha iyi bir toplum kurulması yönündeki ideali temel alan düşünceleri savunmak olmalıdır.” diyor.
Acı bir gerçek, Türkiye’de 1400 kütüphaneye karşılık, 350.000’in üzerinde kahvehane vardır. Almanya’da kütüphane sayısı 11.000’dir. Diğer Avrupa ülkelerinde de sayı oldukça yüksek.
Eldeki bilgilere göre ilk kütüphane, Asurlular zamanında kurulmuştur. Osmanlı imparatorluğu döneminde de kitaba ve kütüphaneye önem verilmişti.. O dönemden zamanımıza kadar gelen büyük kütüphaneler vardır.
Kitap okuma alışkanlığımız ne yazık ki yok. Bunun nedenleri çok. Bir kere aile okumuyor, okulda öğretmen okumuyor. Okuma yazmayı biz sadece okula gidip mezun olmak olarak görüyoruz. “Nasıl okumalı, ne okumalıyım?” ya da “Çocuğuma okuma alışkanlığını nasıl kazandırabilirim?” gibi soruları sanırım 20-25 yıl önce daha sık duyardık. Son zamanlarda insanlarımız dizi seyrediyor, “Televole kültürü” ile besleniyor .
İnsan, okuyarak, bilgilenerek özgürleşir; aydınlığa ve aydınlanmaya eleştirel okuma sürecinden geçerek ulaşabilir. Bacon’un şu sözleri çoğumuzun belleğine daha öğrencilik yıllarında kazınmıştır. “Okumak, insanı olgunlaştırır, konuşmak ustalaştırır, yazmak ise daha somut bilgi sağlar.” Ovidius, “Gençliğini kitapla beslemeyen ulusların sonu acıdır” diyor. Yavuz Sultan Selim, günde sekiz saat okurmuş. Katip Çelebi, “Mumlar tükenir, güneş doğar, ben hala okurum” diyor. Okumanın bunca yararını biliriz de yine iyi bir okur olmayı beceremeyiz. İnsanların otobüs durağında, parkta, metroda, kahvede kitap okuduğunu görmek ne güzel olurdu.
Çocuklarımıza kitap okumayı öğüt vererek değil, örnekleyerek gereksinim duymalarını sağlayalım. Okulda, mahallede, evde kitaplık oluşturalım. Okuma günleri kitap fuarları düzenleyelim. Okullarda kitap kulüpleri kuralım. Ali Emiri diyor ki, “Lamba ışığında kitap okuyarak sabahlardım.”
Dostlukla.
YORUMLAR