Hukukun Enkaz Altında Kaldığı 6 Şubat Süreci
6 Şubat 2023’te yaşanan büyük depremlerin ardından geriye yalnızca yıkılmış şehirler değil, adaletin yerle bir olduğu bir hukuk mücadelesi kaldı. Depremde annesini, kardeşini, abisini ve dokuz aylık yeğenini kaybeden Döne Kaya, aradan geçen zamana rağmen adaletin sağlanmadığını söylüyor. Kaya, “Elimizde 52 farklı dava dosyası var. Her biri başlı başına bir ihmal örneği,” diyerek yaşanan ihmaller zincirini gözler önüne seriyor.
“Bilirkişi Raporları Patronları Koruyor”
Kaya, adalet arayışında en büyük engelin bilirkişi raporları olduğunu dile getiriyor. Depremin hemen ardından, enkaz altındaki yakınlarını kurtarmaya çalışan insanların, delil niteliğindeki karot örneklerini toplayamadığını hatırlatıyor. Ancak bugün, bilirkişi raporlarının büyük kısmı “yetersiz veri” gerekçesiyle patronların lehine düzenleniyor.
“Bilirkişiler birbirlerini koruyor, çıkan raporlar adaleti değil patronları savunuyor,” diyor Döne Kaya. Enkazdan toplanan örneklerin çoğu “örselenmiş numune” olarak kayda geçtiği için, yargılama süreci tıkanıyor.
Deliller Kayboldu, Evraklar Yok Oldu
Bir diğer büyük sorun ise belgelerin ortadan kaybolması. Deprem sonrası belediyelere başvuran aileler, “evraklar depremde kayboldu” yanıtıyla karşılaşıyor. Kaya, “1990’larda yapılmış binaların belgelerinin kaybolmasını anlarım ama iki yıl önce inşa edilen yapılara ait evrakların yok olmasını kimse açıklayamıyor,” diyerek tepkisini dile getiriyor.
Yok olan her evrak, yıkılan her temel, sorumluluğun üzerini örten bir perdeye dönüşüyor. “Evrak yoksa suç da yok” anlayışı, yargı sürecinin özeti hâline gelmiş durumda.
Valilik Kararlarıyla Deliller Yok Edildi
Kaya, moloz kaldırma sürecinde yaşanan skandallara da dikkat çekiyor. Depremin hemen ardından, valilik kararıyla enkaz kaldırma ekipleri, binaların temellerini dahi söküp yok etti. Kaya bu süreci şöyle anlatıyor:
“‘Valilik kararı böyle’ diyerek delilleri ortadan kaldırdılar. Eğer bu doğruysa valilik suç işledi. Değilse birileri valiliğin adını kullanarak delil kararttı.”
Bu ihmaller zinciri, Ezgi Apartmanı davasında olduğu gibi, olası kastın belirlenememesine yol açıyor.
“Gösterişli Tutuklamalar Sessizce Son Buldu”
Depremin ilk günlerinde manşetlere taşınan inşaat patronlarının tutuklanmaları, kısa sürede sessiz sedasız serbest bırakılmalarla sonuçlandı. Döne Kaya, “O günlerde flaş haberlerle yakalanan patronlar bugün dışarıda. Tutuklu yargılanan sanık sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor,” diyerek adaletin yalnızca kâğıt üzerinde kaldığını söylüyor.
Patronlar duruşmalara dahi katılmazken, depremzedeler adliyeden adliyeye adalet aramak için koşuyor. Mahkemelerde sanıklar olmadığı için çapraz sorgulama yapılamıyor, psikolojik etki gözlemlenemiyor.
“Cezadan Kaçanlar Ankara’ya Sığınıyor”
Kaya’nın dikkat çektiği bir diğer detay ise firari sanıkların Ankara’da yakalanması. “Aylarca bulunamayan patronlar, PTT’de işlem yaparken yakalanıyor. Bu kadar rahat olmaları adaletin geldiği noktayı gösteriyor,” diyor.
Bu durum, iktidar ve inşaat sektörü arasındaki bağın ne kadar derinleştiğini de gözler önüne seriyor.
Baro Başkanları Patronları Savunuyor
Bir başka çarpıcı iddia ise bazı baro başkanlarının sanık patronların avukatlığını üstlenmesi. Döne Kaya, “Elbette herkesin savunma hakkı var ama depremde onlarca kişinin ölümüne neden olan bir binanın patronunu savunmak, vicdanlarda derin yaralar açıyor,” diyor.
Depremzedeler ise bu durumu adalete gölge düşüren bir tablo olarak değerlendiriyor: “Adamın arkasında baro var, ben nasıl hakkımı arayayım?” diyorlar.
“Yargı Süreci De Bir Şantiye Gibi”
Kaya’ya göre adaletin işleyişi, yıkılan binaların inşa süreçlerinden farksız:
“Binalar yapılırken de aynı bahaneler üretildi; imza eksik dendi, yetki devredildi, ama hiçbir şey değişmedi. Bugün de aynı mazeretlerle adalet geciktiriliyor.”
Depremzedeler hâlâ enkazın altında kalan adaletin gün yüzüne çıkmasını bekliyor. Ancak görünen o ki 6 Şubat’ın yarattığı hukuki enkaz hâlâ kaldırılabilmiş değil.

