Hazırlayan: Mehmet Karasu
Antakya Kitaplığı
Halkevleri/ Prof. Dr. Adem Kara
“19 Şubat 1932’de resmen açılan halkevleri, Atatürk’ün direktifleriyle kurulmuş ve kısa zamanda Türkiye’nin dört bir yanına yayılmış çok önemli bir kültür kurumudur. Halkevleri çalışmaları Cumhuriyet Halk Fırkasının parti programındaki ilkeler doğrultusunda yürütülmüştür. Bu kurumlar 1932-1951 yılları arasında Türkiye’nin toplumsal ve kültürel tarihinde önemli roller oynamıştır. Başta Atatürk olmak üzere, dönemin önde gelen devlet adamları zaman zaman halkevleri çalışmalarına bizzat katılmak suretiyle bu kurumları desteklemişler, böylece geniş halk kütlelerinin halkevlerinde yapılan faaliyetlere katılımını sağlamışlardır.
Halkevleri her şeyden önce, halka yeni Türkiye’nin hedeflediği çağdaş medeniyet seviyesine ulaşma amacına uygun bir eğitim vermeyi hedefleyen yaygın eğitim kurumlarıdır. Dolayısıyla bu kurumların kuruluşu, teşkilât yapısı ve çalışmalarına geçmeden evvel, Türkiye’de halk eğitimi (terbiye-i avam) düşüncesinin tarihi seyrine kısaca değinmekte yarar vardır.”
Nilgün Marmara’yı iyi biliriz/ Haydar Ergülen
Nilgün’ün yokluğu da bir tür varlığıymış. Hem okuyanlara hem de arkadaşlarına, insanın bir şiire dönüşebileceğini ve şiir olarak varlığını duyurup kalıcı hale getirebileceğini gösterdi.
31 yıl olmuş, ölümü ömrünü geçmiş. Ölümünü ve ömrünü toplayınca 60 ediyor. Bizi bıraktığında nasıl bir Nilgün’se, sanki bizimle beraber yaşlansaydı, hah işte yazıdaki 7 yanlışın ilki, zira o yaşlanmazdı bizimle beraber, yine o Nilgün olurdu, hep öyle hatırladığımız ve hatırlayacağımız Nilgün.
Nilgün Marmara’yı iyi biliriz.
İyiydi. İyiliğini korumasını bilen biriydi. İyiliğine zarar getirecek işler yapan insanlar vardır. Nilgün buna dikkat ederdi. İyiliğin bir kezlik olmadığını bilirdi, zira iyilik süreklilik isterdi. Bazı insanların iyiliğini anlatmak için kanıtlara, tanıklara başvururuz, bazen de karşılaştırma ihtiyacı duyarız. Yaşayanlarla, gidenlerle, kalanlarla. Nilgün’ün iyiliğini görmek, anlamak için onu başka iyilerle karşılaştırmak gerekmezdi. Güzelliğin ve iyiliğin aynı anda parladığı insanlar vardır, Nilgün onlardan biriydi ve hangisi baskındı seçemem ama, iyiliğinin ışığı güzelliğine, güzelliğinin ışığı iyiliğine vururdu. böylece göz kamaştırıcı bir an olurdu. Yıldızın Parladığı Anlar der ya Stefan Zweig, Nilgün de o adlandırmayı tümüyle dolduran bir yıldızdı, parlaklıktı ve andı.
Galiba benim gördüğüm ilk şiirlerden biriydi Nilgün. Bunu şimdi söylüyor olmak ne acı! Hepimiz gençtik ve Cemal Süreya’dan İlhan Berk’e, Ece Ayhan’dan Edip Cansever’e, Tomris Uyar’a hayran olduğumuz isimlerin gelip gittiği, oturup kalktığı, yiyip içtiği, konuşup söyleştiği bir evden söz ediyorum. Nilgün ve Kağan’ın Kızıltoprak’taki evlerinden. O eve gelip gidenlerden biriydim, gençtim ve doğal olarak bunca büyük şaire yakın olmak, onlarla aynı evde bulunmak bile yeterliydi insanın kendini genç de olsa şair hissetmesi için. Hepimiz şairdik! Nilgün’se ev- sahibemizdi. Aslında hepimiz şairmişiz, evsahibemiz de şiir! Yazmıştım, başta İlhan Berk olmak üzere herkes onun şiir yazdığını ve gizlediğini düşünür, okuması için ısrar ederdi. Okumazdı, okumadı, sonuna kadar da bu tutumunu sürdürdü ve gitmeden 1 ay önce Daktiloya Çekilmiş Şiirler’ini bize bıraktı, asıl şiiri, kendisini bu dünyadan çekti. Dedim ya o zamanlar hepimiz şairdik, körkütük şair olunca insan şiiri fark etmiyor, edemiyor. Nilgün’ün yokluğu da bir tür varlığıymış. Hem okuyanlara hem de arkadaşlarına, insanın bir şiire dönüşebileceğini ve şiir olarak varlığını duyurup, kalıcı hale getirebileceğini gösterdi.
Nilgün’ün şiirlerini okurken, ne tuhaf, şiirlerini ilk ve son kez, sevdiği bir arkadaşına, biraz da çekinerek göstermiş de, onun yüzüne, söyleyeceklerine hafif mahcup ve merakla bakan, bekleyen o güzel kadını görüyorum. Sanki hala her şiirinin her okunuşunda şiirinin arkasında beliren mahcup ifadesiyle ama hep gülen yüzü ve ışıldayan gözleriyle Nilgün var. Şiiri kendisi. Şairler ne zaman sözcükler kadar şiiri de fark edecekler?
Nilgün Marmara’yı güzel biliriz.
Bunu ne zaman söylemiştik, unuttum. Belki Seyhan Erözçelik’le, en yakın arkadaşlarındandır, Boğaziçi’nden, benim de kardeşimdi, şimdi ikisi de, adını verdikleri “Umutsuzlar Merdiveni”nin orada olmalı. Salih Ecer, Mehmet Günsür de yanlarında, “ne çok öldünüz arkadaşlarım?” Belki Seyhan o kıranta gülüşüyle karışık söylemiştir, “Güzel Marmara”.
İlkokulda kızların hatıra defterleri olurdu, şimdi de var, oradan “Bana kalbin kadar temiz bu sayfada bir yer ayırdığın için…” diye başlayan güzel ve saf cümleyi hatırlıyorum. 1983’te tanımıştım Nilgün’ü, İstanbul’a geldiğim yıl, Seyhan’la gitmiştik. 4 kısacık yıl, ama şimdi 40 yıl gibi. Nilgün öyle çoğalttı her şeyi, herkesi, hepimizi. İyiliğiyle, güzelliğiyle, kalbiyle, sevgisiyle, dostluğuyla, merhametiyle, şiiriyle…Aramızdan bazılarının ona ‘aşık’ olduğu söylendi, duyuldu sonradan. Bazıları mı? Bana kalırsa hepimiz aşıktık, ama öyle çok seviyorduk ki onu, aşık olduğumuzu bu yüzden unutmuştuk! Çok seviyorsanız, aşık olduğunuzu unutursunuz ve bana kalırsa iyi bir şeydir bu! “Bize kalbin kadar güzel ve temiz evinde, arkadaşlığında, hayatında yer verdiğin için sana sonsuz teşekkürler Nilgün!” İyi ki arkadaşımsın, iyi ki varsın! Biz seni hep iyi, güzel ve şiir bildik, biliriz.(Birgün)
Haftanın Şiiri
Ayrılık Sevdaya Dahil/Attila İlhan
-1.
açılmış sarmaşık gülleri
kokularıyla baygın
en görkemli saatinde yıldız alacasının
gizli bir yılan gibi yuvalanmış
içimde keder
uzak bir telefonda ağlayan
yağmurlu genç kadın
-2.
rüzgâr
uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
mor kıvılcımlar geçiyor
dağınık yalnızlığımdan
onu çok arıyorum onu çok arıyorum
heryerinde vücudumun
ağır yanık sızıları
bir yerlere yıldırım düşüyorum
ayrılığımızı hissettiğim an
demirler eriyor hırsımdan
-3.
ay ışığına batmış
karabiber ağaçları
gümüş tozu
gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
yaseminler unutulmuş
tedirgin gülümser
çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Haftanın Sanat Gündemi
Baykurt Ödülü sahiplerini buldu
Eğitim-İş, 2018 yılı Fakir Baykurt Onur Ödülü’ne, Adnan Binyazar ile eğitimci, yazar Pakize Türkoğlu’nu layık buldu.
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Sedat Sever, gazetemiz yazarı Cumhuriyet Vakfı Genel Sekreteri Işık Kansu, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Erdal Atıcı, Eğitim İş Genel Sekreteri Ebru Sungar ve Genel Eğitim Sekreteri Suat Özkolay’dan oluşan Seçici Kurul, bu yıl onur ödülünün, sendikacı eğitimci dalında Pakize Türkoğlu’na, eğitimci yazar dalında Adnan Binyazar’a verilmesini kararlaştırdı. (Cumhuriyet)
Edebiyatımızın Kaptanı Attilâ İlhan vefatının 13. yılında anıldı
Edebiyatımızın Kaptanı Attilâ İlhan aramızdan ayrılışının 13. Yılında, Attilâ İlhan Bilim, Sanat ve Kültür Vakfı ve Kadıköy Belediyesi işbirliğiyle, Cadde Bostan Kültür Merkezi’nde anıldı.
Attilâ İlhan, şair, romancı, deneme yazarı, senarist, düşünür olarak bir çok alanda eser vermiş çok önemli bir aydınımızdı. Anma gecesinde Attilâ İlhan’ın şiir evreni şair Adnan Özer, roman dünyası Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Emel Koşar, aydın yönü ise Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Aça tarafından anlatıldı.
Konuşmacıların anlatımlarında Attilâ İlhan’ın bütün alanlarda ana ilkesi, yerel duruşu, Atatürk’ü doğru anlaması, ülkesine ve halkına olan bağlılığı ortak noktaydı. Attilâ İlhan dünyanın bütün düşüncelerine açık ve bütün düşüncelerden faydalanan ancak eserlerini üretirken yerel duruşunu ortaya koyan bir aydındı.
Konuşmacılardan sonra Attilâ İlhan’ın eşsiz şiirlerinden oluşan şiir dinletisi yeğeni sinema ve tiyatro sanatçısı Kerem Alışık ve sanatçı Devrim Nas tarafından gerçekleştirildi. Anma gecesi Hatice Aslan‘ın Attilâ İlhan’ın şiirlerinden oluşan şarkılarıyla son buldu. (Hurriyet)
Her yıl düzenlenen Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’ne, 2019 yılı için katılma koşulları açıklandı.
Cumhuriyet tarihinin en önemli Atatürkçü aydınlarından biri olan Ceyhun Atuf Kansu adına düzenlenen Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’ne katılma koşulları açıklandı.
Her yıl düzenlenen Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’ne, 2019 yılı için katılma koşulları şu şekilde:
– Ödüle aday olan yapıtlarda Ceyhun Atuf Kansu’nun şiir anlayışı göz önüne alınarak, çağdaş bir dünya görüşü ve dil bilinci temel ölçüt olacaktır.
– 1 Ocak 2018 – 1 Ocak 2019 tarihleri arasında yayımlanan bütün şiir kitapları ödüle katılabilir. Ayrıca, Ödül Yazmanlığı, bu kitaplar arasından, çeşitli nedenlerle katılamayan kimi yapıtları da, ödüle aday olarak gösterebilir.
– Çeşitli nedenlerle kitap halinde basılmamış, ancak kitap bütünlüğü taşıyan şiirlerle de ödüle aday olunabilir.
– Seçici kurul; Alper Akçam, Cengiz Bektaş, Adnan Binyazar, Ali Cengizkan, Bahar Gökler (ailesi adına), Ahmet Özer ve Ferruh Tunç’tan oluşmaktadır.
– Ödül kazanan yapıt, Ceyhun Atuf Kansu’nun ölüm yıldönümü olan 17 Mart 2019 tarihinde açıklanacaktır.
– Ödüle son katılma ve aday gösterilme tarihi 1 Ocak 2019’dur.
– Ödül, tek bir şiir yapıtına (kitap ya da kitap bütünlüğü taşıyan şiirlere) verilecektir.
– 2019 yılı için ödülün parasal tutarı 1000 Türk Lirası’dır.
– Ödüle aday olacak yapıtlar, şairin adı, açık adresi ve kısa yaşam öyküsüyle birlikte 7 adet kitap ya da 7 kopya dosyayla (Işık Kansu, Güvenevler Mahallesi, Güneş Cad. No:8/1 06690 Çankaya/ANKARA) adresine gönderilecektir.
– Ödüle katılan yapıtlar, sahiplerine geri gönderilmeyecektir. (Odatv.com)
İnci Aral’a dil ödülü: “Erdemin Başı Dil”
26 Eylül 1932’de toplanan ilk Türk Dili Kurultayının 86. yıldönümü 26 Eylül 2018 Çarşamba günü Dil Derneği ile Çankaya Belediyesinin birlikte hazırladığı törenle kutlandı.
“Erdemin Başı Dil” başlığıyla kutlanan Dil Bayramı töreninin açılış konuşmasını yapan Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel, Ruşen Eşref Ünaydın’ın “Dil devrimi, bir bütün olan Türk devriminin dile yansımasıdır, herkesin Mustafa Kemalce düşünmesi gerekir.” sözlerini hatırlatarak “Mustafa Kemalce düşünme”nin altını çizdi.
Törende 86. Dil Bayramı Onur Ödülleri’ne değer görülen İnci Aral, Prof. Dr. Semih Baskan, Prof. Dr. Ali Demir, Adnan Gerger, Mehmet Kurukahveci, Hüseyin Ersöz, Demet Kayıran, Yaşar Çatak ve Sinan Meydan’a da ödülleri takdim edildi.
Ödülünü alan yazar İnci Aral, ilk öyküsünün 1977 yılında Türk Dili Dergisi’nde yayımlandığını ve yıllar sonra aynı çatı altında bu ödülü almaktan gurur duyduğunu dile getirdi.
Tören Devlet Opera ve Balesi Sanatçılarının “Türkçe Dinliyoruz!” başlıklı dinletisinin ardından son buldu. (Odatv.com)
Şair Sennur Sezer, Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), Manos Kitap ve ETEV tarafından organize edilen bir etkinlikle anıldı.
Şiirin ve umudun yorulmaz iğnesi Sennur Sezer ölümünün üçüncü yılında unutulmadı. Emin Türk Eliçin Kültür ve Sanat Vakfında (ETEV) düzenlenen anmada Sennur Sezer şiirleri okundu, edebiyatı üzerine paylaşımlarda bulunuldu. Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), Manos Kitap ve ETEV tarafından organize edilen etkinliğe usta edebiyatçının yazar, şair dostları; Emek Partili yoldaşları ve okurları katıldı.
Anmanın sunuculuğunu üstlenen TYS Genel Başkanı Mustafa Köz; yaptığı kısa konuşmada “Sennur Sezer’i uğurlayalı üç yıl oldu. Uğurladık ama o hep bizimle. Son kitabının adı İzi Kalsın’dı. Sadece izi kalmadı. Kendisi de kaldı.” ifadelerini kullandı. Usta edebiyatçı için yapılan bu etkinliğin bir anımsama olduğunu söyleyen Köz, “Sennur Sezer çok yaşasın diyorum, çok yaşayacak bizlerle…” dedi.
‘ONUN ŞİİRİ YOL AÇICIDIR’
Sennur Sezer’in eşi, yazar Adnan Özyalçıner, Sezer’in ölüm yıldönümü için kaleme aldığı “Sevdadır Kısaltan Geceyi” başlıklı yazısını okudu. Sezer’in şiirini her okuduğunda yeni anlamlar kazandığını dile getiren Özyalçıner, “Sennur Sezer’in şiiri çoraklaşan/çoraklaştırılan yaşamımızı çiçeklendirir. Yol açıcı bir şiirdir onun şiiri” şeklinde konuştu.
TYS Yönetim Kurulu Üyesi Tahir Şilkan, Sennur Sezer edebiyatının halk kültürüyle olan bağlantılarına değindi. Sezer’in edebiyatın çeşitli türlerine olduğu kadar, halk hikayelerine ve çocuk masallarına da emek vermiş bir yazar olduğunu söyleyen Şilkan; Sezer’in halk hikayelerini, çağdaş bir yorumla ve yeni bir dille yeniden yazdığını, her anlatılışında bir başka güzellik eklediğini belirtti. (Evrensel)
Bir Portre
Oğuz Atay 84 yaşında… Türk edebiyatının en önemli isimlerinden olan Oğuz Atay kimdir? İşte, hayatı…
Oğuz Atay 12 Ekim 1934’te İnebolu Kastamonu’da doğdu. Babası, VI., VII dönem Sinop, VIII. Dönem Kastamonu Milletvekilliği yapan Cemil Atay’dır. 1951′de bugünkü adı Ankara Koleji olan Ankara Maarif Koleji‘ni, 1957′de de İTÜ İnşaat Fakültesi’ni bitirdi. Üç yıl sonra İDMMA İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi (şimdiki Yıldız Teknik Üniversitesi) İnşaat Bölümü’nde öğretim üyesi oldu. 1975′te doçent olan Atay, Topografya adlı bir de mesleki kitap yazdı. Çeşitli dergi ve gazetelerde makale ve söyleşileri yayınlandı. Oğuz Atay, Tutunamayanlar‘ın 1971-72′de yayınlanmasından sonra, önemli bir tartışmanın odak noktası oldu. Bu romanıyla 1970 TRT Roman Ödülü‘nü kazandı.
Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, “hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı” olarak nitelendirilmiştir. Moran’a göre Tutunamayanlar’daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır.
‘TÜRKİYE’NİN RUHU’NU YAZAMADAN VEFAT ETTİ
Atay’ın büyük etki yaratan eseri Tutunamayanlar’ı 1973′te yayınladığı Tehlikeli Oyunlar adlı ikinci romanı izlemiştir. Hikâyelerini Korkuyu Beklerken başlığı altında toplayan Atay, 1911-1967 yılları arasında yaşamış Prof. Mustafa İnan’ın hayatı konu eden Bir Bilim Adamının Romanı‘nı 1975 yılında yayımlamıştır. 1973 yılında yayımlanan Oyunlarla Yaşayanlar adlı oyunu Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenmiştir. Atay, beyninde çıkan bir tümör nedeniyle büyük projesi “Türkiye’nin Ruhu“nu yazamadan 13 Aralık 1977′de, İstanbul’da hayatını kaybetmiştir. Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı’na defnedildi.
Öldükten sonra 1987′de Günlük, 1998′de ise Eylembilim adlı kitapları yayımlanmıştır. Sağlığında hiçbir kitabı ikinci baskı bile yapamayan Atay’ın kitapları ölümünden sonra büyük ilgi gördü ve defalarca basıldı. Yıldız Ecevit’in hazırladığı Oğuz Atay biyografisi Ben Buradayım… 2005 yılında yayınlandı. Türk edebiyatında yazdığı Tutunamayanlar ile post-modern tarzda eser veren ilk yazar Oğuz Atay’dır.
Oğuz Atay, özellikle Tutunamayanlar romanında, modern şehir yaşamı içinde bireyin yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka,kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan, tutunamayan bireylerin iç dünyasını anlatır. Yapıtları eleştiri, mizah ve ironi barındırır. Kastamonu Valiliği kendisi adına 2007 yılından beri Oğuz Atay Edebiyat ödülleri vermektedir.
YAYINLANMIŞ ESERLERİ
Tutunamayanlar (1972)/Tehlikeli Oyunlar (1973)/Bir Bilim Adamının Romanı (1975)/Korkuyu Beklerken (1975)/Oyunlarla Yaşayanlar (1975)
Günlük (1987)
Eylembilim (1998)
Hakkındaki Eleştiri Ve Makaleler
Türk Romanında Postmodernist Açılımlar, Yıldız Ecevit, İletişim Yayınları, 2001, İstanbul.
“Ben Buradayım” – Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası, Yıldız Ecevit, İletişim Yayınları, 2005, İstanbul.
Oğuz Atay’a Armağan – Türk Edebiyatının “Oyun/Bozan”ı, yayına hazırlayan: Handan İnci, İletişim Yayınları, İstanbul 2007.
Nabokov’dan Oğuz Atay’a ‘Tutunamayanlar’da ‘Solgun Ateş’ İzleri, Ramazan Gülendam–Bahadır Sürelli, Varlık, 1151, 31-37 (2003).
“Yapıtları ve Yaşamıyla Oğuz Atay”, Hasan Uygun, Mavi Melek, sayı:44, 05/02/2010.
“Korkuyu Beklerken Gelenler”: Oğuz Atay Öyküleri Üzerine Yazılar, derleyen: Hilmi Tezgör.
Oğuz Atay: Romandaki düşünce, Feridun Andaç, edebiyathaber.net, 1 Aralık 2015.
Oğuz Atay’ın Dünyası, TatjanaSeyppel, İletişim Yayınları, 1989, İstanbul.
Oğuz Atay İçin Bir Sempozyum, Handan İnci-Elif Türker, İletişim Yayınları, 2009, İstanbul. (13-14 Aralık 2007 tarihlerindeki sempozyumun genişletilmiş basımı.)
Okuma Önerileri
1.Düşme Korkusu/Adalet Ağaoğlu/ Everst
2.Çay Güzeli/İsmail Saymaz/İletişim
3.Edebiyat Anılarda Yaşar/ Refik Durbaş/ Doğan Kitap
4.İyilik Güzellik/ Ece Temelkuran/ Can
5.Palmira/ Ümit Okay Hamurcu/ Güney Rüzgarı