Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Av. Nabi İNAL

Hak verilmez, alınır…

5 Aralık 1934.

Bundan 84 yıl önce, daha dünyanın gelişmiş pek çok ülkesinde var olmayan bir hak Türkiye’de kadınlara tanınmak suretiyle özgürlükçü demokrasiye geçişte çok önemli bir adımın atılması sağlandı.

5 Aralık, kadına seçme ve seçilme hakkının verildiği bir gündür.

1934 yılından bu yana, kadınlarımız da, erkekler gibi seçme ve seçilme hakkını kazanmış, böylece toplum içerisinde eşit, saygın bir yer edinme imkânına sahip olmuş idi.

Bu hak büyük uğraşlar verilmek suretiyle, büyük fedakârlıklar yapılmak suretiyle kazanılmadı. Bu hakkın kazanılabilmesi için bir mücadele verilmedi, bu uğurda kayıplar yaşanmadı.

Kadına seçme ve seçilme hakkı, Cumhuriyetimizin kurucusu örnek lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve dava arkadaşlarının çabası ile sağlandı.

Kadınlarımıza bu hakkın tanındığı tarihlerde, Avrupa’nın birçok ülkesinde kadına böyle bir hakkın tanınması söz konusu bile değildi. Böyle bir düşünce bile o ülkeleri yönetenlerin kafasında mevcut değildi.

Ama buna karşılık, hasta denilen, bitti tükendi denilen bir devletten yepyeni, dipdiri bir ulus devleti var eden Atatürk, kadın-erkek eşitliğine ve demokrasiye olan inancı, hâkimiyetin kayıtsız ve şartsız millette olduğu kuralına bağlılığı nedeniyle, kadınların da erkeklerle aynı haklara sahip olması, kadın-erkek eşitliğinin tescil edilmesi, kadının kafes arkasında kalmasının eşitlik ilkesi ile bağdaşmadığı görüşüne inandığı ve bu görüşü savunduğu için, 5 Aralık 1934 tarihinde kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkını tanıyan anayasa değişikliği teklifin TBMM den geçerek yasalaşmasını sağlamak suretiyle tüm çağdaş dünyaya örnek teşkil edecek bir karara daha imzasını attı.

Aradan 84 yıl geçti.

Şimdi şöyle bir içinde bulunduğumuz duruma ve geriye doğru baktığımızda neler görüyoruz?

Acaba kadınlarımıza tanınan bu hak yeterince kullanılabilmiş midir?

Acaba kadın-erkek eşitliği tam anlamı ile sağlanabilmiş midir?

Acaba kadınların ikinci sınıf birer birey olduğu anlayışı tam anlamıyla sonlandırılabilmiş midir?

Acaba toplum içerisinde kadın-erkek kaynaşmasının gerekleri yerine getirilebilmiş midir?

Acaba kadının yerinin kafes arkasındaki evi olması gerektiği anlayışı sona erdirilebilmiş midir?

Acaba çalışma hayatında kadına erkekler kadar çalışma özgürlüğü ve hakkı tanınabilmiş midir?

Bu soruları çoğaltmak elbette ki mümkündür.

Ama dikkat çekmeye çalıştığımız bu sorulara verilecek yanıt bile 84 yıl içerisinde hangi noktaya gelebildiğimizin açık bir göstergesi olacaktır.

Ne yazık ki sorduğumuz soruların hemen hiçbirine kadınlar lehine olumlu bir yanıt verilmesi mümkün değildir.

Kadınlarımıza 84 yıl önce seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. Ama bu hak hiçbir şekilde gereği gibi kullanılmamıştır.

Siyaset sahnesinde kadınlar eşit sayıda yer bulamadıkları gibi, çalışma hayatında da kadınlarımıza eşit bir çalışma imkânı sağlanmamıştır.

Bu durum bize bir gerçeğin hatırlanmasına vesile olmuştur: Hak verilmez alınır.

Uğruna bir mücadele vermeden kazanılan haklar, zaman içinde ya geri alınır yada kullanılmayarak kadük hale gelir.

Bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk ve dava arkadaşlarının kulluktan vatandaşlığa, ümmetlikten ulus olma bilincine geçme yolunda attığı adımların, sağlanan hakların değerini bilmek gerekir.

Yine kadın-erkek eşitliğinin ödünsüz uygulanması ve kadınlarımızın siyaset dahil her alanda hak ettikleri yeri ve saygıyı elde edebilmeleri için gereken mücadele azimle sürdürülmeli ve kadınlarımız çağdaş birer birey olarak hak ettikleri yeri elde edebilmelidir.

Kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkının tanınışının 84. yılında, herkesin bu anlayış doğrultusunda kendine düşeni yapmak suretiyle, tanınan haklara sahip çıkması gerekliliğinin çağdaş bir vatandaşlık görevi olduğu bilincine erişmesini temenni ediyor ve bekliyoruz…

[email protected]

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER