Hazırlayan: Mehmet Karasu
Antakya Kitaplığı
Yeni Türk Şiirinde İbrahim Edhem Okulu ve Misyonu/Hasan Aktaş
Prof. Dr Hasan Aktaş Rize, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesidir.
Geçtiğimiz yaz, eşiyle birlikte kentimizi ziyaret etmiş ve tanışma olanağı bulabilmiştim.
Hediye ettiği birkaç kitaptan özellikle “İbrahim Edhem” ilgimi çekmişti. İbrahim Edhem’le ilgili menkıbeler bizim eski el yazmalarımızda önemli bir yer tutar.
Kimi kaynaklara göre Antakya’da Cindi Hamamı civarında gömülüdür.
“Hasan Aktaş Yeni Türk Şiirinde üst başlığıyla yayınladığı Mevlânâ, Yunus Emre Veli, Pir Su, Hallâc-ı Mansûr, Şeyh Bedreddin, Seyyid Nesimi, Hacı Bektaş-ıltan Abdal, Hoca Ahmet Yesevi, Cüneyd-i Bağdadi veBayezid Bistami gibi okul ve misyon sahibi sufiler serisine İbrahim Edhem gibi bir büyük sufiyi de ekledi.
Hasan Aktaş, Yeni Türk Şiirinde serlevhalı/antetli ve OKULU ve MİSYONU alt-levhalı eserlerinin/projesinin böylece sonuncusuna gelmiş oluyor. Yani o bir eylemli olarak en büyük eylemini gerçekleştirmiş oluyor. Başta insanlığa ve memleketine karşı görevini en üst düzeyde yerine getirmiştir. Gerisi insanlığın ve güzide memleketinin güzide insanlarının bileceği bir iştir ve sorumluluğu da onlara aittir.”
“İslam tarihinde Üveysi olarak bilinen ve Hızır tarafından özel şartlarla yetiştirilen ilk Sufi İbrahim Edehem’dir.
O, yeryüzünde “terk” felsefesinin en önemli filozoflarından birisi ve teorisini pratiğe geçiren tek eylemcisidir. Bu yüzdendir ki, Osmanlı şiirine önemli bir malzeme olmuş ve onun isminin etrafında ciddi mazmunlar ve imgeler üretilmiştir. Çağdaş şiirde bir türlü estetik boyuta taşınamayan İbrahim Edhem’den özellikle siyasetçilerin öğreneceği çok şey var.”
Konuk Yazar
Yazının Yalnızlığı / Ferhat İşlek
“Düşmüş dediğimiz aslında dilimizdir”
Bazı kitaplardan özür dilenmeli. Adınıza imzalanıp verildiği halde bir türlü okuma olanağı bulamadığınız için. Geçerli bir engeliniz olabiliyor çoğu kez. Ya da bu konuda engel kabul etmeyenimiz de olacaktır. Sonuçta okunmayan her kitap yalnızlığa itilmiştir. Bunlar ister kolilerde olsun, isterse kitaplığımızın raflarından birinde. El değmedikçe, göz okumadıkça, beyin düşünmedikçe hep yalnızdırlar, içlidirler, ağlamaklıdırlar.
Bu yalnızlık bir yana Adil Bozkurt, farklı bir çalışmasıyla bir başka yalnızlığa dikkat çekiyor. Hiçbir yalnızlığa benzemeyen yalnızlık bu.
“Yazının yalnızlığı”nı Adil Bozkurt bana imzalayıp vereli bir yılı aşmış. Okumakta nasıl geciktirdiğimi de anlamış değilim. Kitap “Öğretmen Dünyası Yayınları “ ndan çıkan ve denemelerden oluşan bir çalışma ürünü. Kitaba adını veren “Yazının yalnızlığı ”hemen başlangıçta yerini almış. Adil Bozkurt’a göre yazar yazı için özellikle kendini yalnızlaştırır. Köşe bucak bir yer arar yazmak için. Yani “kaçak adam”dır yazar. Öteler her şeyi. Tüm sorunlarını, eşini, çocuğunu, günü geçmekte olan faturalarını, apartman sorunlarını,
Bunu biraz daha öteye götürecek olursak, sırf yazmak için ülke değiştirenleri, kimsenin bilmediği bir eve sığınanları da düşünecek olursak buradaki yalnızlığın boyutları ortaya çıkar.
Yazarımızın işaret ettiği Marguerite Duras’ın belirttiği, yazının bir anlamda yabanıl kılması insanı. Tanıdığınız insanları artık tanımaz oluşunuz. Bir de yazının okunma süreci vardır. Bu süreçte de yalnızlık vardır. Çünkü yazıyı okuyan onu yeniden kurgular. Yazarımızın bu konuda son noktası şudur: Daha bugün olmuş insanoğlunun dili ile kendisi arasına kimse girememiştir de ondandır yazının yalnızlığı. Her bir yazı her okurunca, her okurunun her bir okumasında yeniden kurulur yazının yalnızlığı…
Bir başka yazı “Gezmektir yazı” adını taşıyor. Altı çizilecek ve not alınacaklardan ilki ”oturup yazması ile çekip gitmesi kişinin iki benzeridir” oluyor. Buna ekleme yapacak olursak; kişinin yazı yazması duyumlarında, düşlerinde, düşüncelerinde yolculuk yapması değil de nedir? Yani özetin özeti, bir nedeni vardır yazmaların da, gitmelerin de… Ama asıl önemlisi Marcel Proust”un dediği ile bağlanır ;”gerçek yolculuk aynı gözlerle yüz değişik ülkeyi dolaşmak değil, aynı ülkeyi yüz değişik gözle görebilmektir.”
Yazarımızın son saptaması olarak şunu da eklemek gerek;”bunları düşünmedeki ereğim benim, kişiyi yollara düşürenlerin yazı yazmasının nedenleriyle örtüşürlüğüdür. Yazı yazmalarımızdaki nedenlerin arasında sevi mi bulunmaz, yandaşlık, doyum mu olamaz ya da değer vermelerimiz mi? kim ne der, kim ne demez bilmem, benim bildiğim yazının başındaki insanın bir ereğin peşinde olduğudur. Alır gider dilinin içinde sevilerine, değer verdiklerine, yaratmak istediklerine…
Kitapta yazı üzerine yazılmış diğer başlıklardan bazıları ise şöyle; Fırtına yazı, Arapça şiire dizin deriz,Yazı yazmanın dip dayanakları,Tedirgin olmaktır yazmak,Yazmayı beklemek,Okumak mı zor yazmak mı kolay, Noktacılık ,Abartma,Kendini yazmak…
Kitabın sayfalarında ilerlerken “Kendini yazmak” farklı duraklardan biri olarak karşınızda.”yazarın yaşamöyküsü olmaz, yazarın yaşamöyküsü yapıtlarıdır” demeye geliyor yazı. A.Bozkurt bir de kuşku duyuyor bir yazarın yaşamöykümü yazdım demesinden. Ve ekliyor. Yazmak eyleminde özne yazar ise nesne yani kurguladığı kendisi olamaz”
“Yazarını ele veren yazı”da yazının iyisi yazarını ele veren derken,”Yola çıkan yazı”da tüm işlemlerden geçtikten sonra yazdıklarıma “hadi git” derim diyor.
“Yorgun yazı” da,”yığın yazı” da benzer görüşleri ileri sürerken,” Teğet yazı”da varmak istediği yer aynı: Yazı delikanlı olmalıdır, yazma aşamasında yontular gelin odasındaki gibi süslenir, dili içinde devinir. Sonuç olarak yolunu bulmuş bir düzenektir yazı.
Adil Bozkurt’un kendisinin kaleme aldığı “önsöz”den bir alıntı ile bu yazıyı noktalayalım:
”Düş kurmalarımız bizim dünyamızı içinde tutar. Yazınsalın, her ne adla adlandırılsa adlandırılsın, türleri o düş kurmalarımızın elinde boylanır. Düş müş dediğimiz de aslında dilimizdir.”
Haftanın Şiiri
Son Kuşlar/Behçet Aysan
Burda deniz bitiyor
ve yok benim gidecek bir
yerim.
Martılar
dönüyorlar.
Burda deniz bitiyor
ve gökyüzü başlıyor.
Uçsuz bucaksız
derin,
kirli bir gökyüzü.
diyorum
sıkıysa
durdurun.
Rüzgârla rüzgâr
sevişiyor kuytularda.
Uykuyla
uyku,
düşle düş.
Deniz bitiyor,
gökyüzü başlıyor,
son kuşlar dönüyorlar.
Haftanın Sanat Gündemi
Fransa-Türkiye Edebiyat Ödülü Sema Kılıçkaya ve Azad Ziya Eren’e verildi
2018 Fransa-Türkiye Edebiyat Ödülü, başkent Paris’te düzenlenen törenle Sema Kılıçkaya’nın “Kimsenin Dili-La langue de personne” ve Azad Ziya Eren’ın “Chronos’un Kızı, Zagros-Zagros, fils de Chronos” aldı romanına verildi.
16’ıncı Paris Belediyesi’nde düzenlenen ödül törenine, Fransa ve Türkiye arasında çalışmalar yürüten çok sayıda sanatçı, yazar, iş adamı, araştırmacı ve eğitimci katıldı.
Önceki yıllarda Orhan Pamuk, Nedim Gürsel, Hakan Günday, Tahsin Yücel, Sema Kaygusuz, Ahmet İnsel ve Oya Baydar’a verilen Fransa-Türkiye Edebiyat Ödülü bu yıl iki yazara layık görüldü.
Kenize Murad başkanlığında; yazar Venus Khoury Ghata, yazar Nedim Gürsel, ELELE Derneği kurucusu Gaye Petek, Fransa-Türkiye eski başkanı yazar Alexandre Jevakhoff, Anatoli Dergisi yöneticisi Ali Kazancıgil, yazar, edebiyatçı Timour Muhidin’den oluşan jüri, her yıl Türkiye ağırlıklı bir esere verilen ödüle, bu yıl “Kimsenin Dili/La langue de personne” ve “Chronos’un Kızı, Zagros/Zagros, fils de Chronos” adlı iki romana verildi.
Türk şiirinin ustası elleriyle alamadı ama… Ölüm döşeğinde ödülü öğrendi
Ödül Seçici Kurul adına Turgay Fişekçi Durbaş’ın eşi Bilge Hanım’a ulaştı. Yoğun bakımda olan Refik Durbaş’a Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü aldığı iletildi. Refik Durbaş ise ödülü aldığı haberini alması üzerine “Umarım, o gün törende olabilirim” dedi.
2 Temmuz 1993’te Sivas’ta, karanlık bir zihniyetin yaktığı ateşle aramızdan ayrılan iki şair, Metin Altıok ve Behçet Aysan, adlarına verilen ödüllerle ölümlerinin 25’inci yılı dolayısıyla yeniden bir araya geliyor.
Katliamın 25.yılı nedeniyle bir defaya mahsus olmak üzere ortak düzenlenecek olan ödül töreni öncesinde iki ödülün seçici kurulları toplanarak karar aldı.
Bu kapsamda Kırmızı Kedi Yayınevi’nin düzenlediği ve bu yıl 11’incisi gerçekleşecek Metin Altıok Şiir Ödülü’ne “Son Duraktan Bir Önce” adlı son kitabıyla Cevat Çapan, Türk Tabipler Birliği tarafından 23’üncüsü düzenlenen Behçet Aysan Şiir Ödülü’ne de “Şayeste” adlı kitabıyla yakın zamanda aramızdan ayrılan usta şair Refik Durbaş değer görüldü.
“TEK TESELLİMİZ REFİK DURBAŞ’IN SON ANLARINDA DA OLSA ÖDÜLDEN HABERDAR OLMASIDIR”
Doğan Hızlan, Ahmet Telli, Ali Cengizkan, Cevat Çapan ve Turgay Fişekçi’den oluşan Behçet Aysan Şiir Ödülü Seçici Kurulu 26.11.2018 günü toplandı. “1960’lardan beri şiirimizin önde gelen isimlerinden biri olarak emek dünyası ile iç içe bir şiir anlayışı kuran, toplumun tüm ezilenlerinin, mağdurlarının yanında yer alan, çağının vicdanı olmaya öncelik veren, kendi kuşağının arasında da seçikleşerek devraldığı şiir mirasını gittikçe geliştiren, bu yıl yayınlanan son kitabı “Şayeste” ile de şiir çizgisinin yeni ve olgun ürünlerini veren” Refik Durbaş’ı oy birliği ile ödüle değer gördü. Ödül Seçici Kurul adına Turgay Fişekçi Durbaş’ın eşi Bilge Hanım’a ulaştı. Yoğun bakımda olan Refik Durbaş’a Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü aldığı iletildi. Refik Durbaş ise ödülü aldığı haberini alması üzerine “Umarım, o gün törende olabilirim” dedi.
Seçici kurul konuyla ilgili yaptığı açıklamada “Tek tesellimiz süreçte Refik Durbaş’ın son anlarında da olsa ödülden haberdar olmasıdır” dedi.
Online kitap satış platformu idefix, ‘2018’in en iyi 50 romanı’nı seçti.
Yayın dünyasından pek çok editör, eleştirmen ve yazarın oylaması sonucunda belirlenen listede, David Grossman’ın 2017’de Uluslararası Man Booker Ödülü’nü kazanan kitabı “Bir At Bir Bara Girmiş” zirvede yer alıyor.
Norveçli usta yazar Dag Solstad, Türkçedeki ilk kitabı “Mahcubiyet ve Haysiyet” ile listenin üst sıralarında kendine yer bulurken Erlend Loe, tüm dünyada büyük ilgi gören “Doppler”in devamı niteliğindeki “Bildiğimiz Dünyanın Sonu” ile yılın en iyi 50 romanı arasında yer alıyor. Yakın zamanda iki yeni romanla birlikte sessizliğini bozan Latife Tekin’in “Sürüklenme” adlı kitabının yanı sıra, Ayfer Tunç’un “Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura”sı ve Burhan Sönmez’in “Labirent”i çağdaş Türkçe edebiyatın bu yıl en çok ses getiren örnekleri olarak dikkat çekiyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kişisel arşivinden ilk kez gün yüzüne çıkan, Türk edebiyatının temel yapıtlarından “Huzur”u tamamlar nitelikteki metni “Suat’ın Mektubu” ve Mark Z. Danielewski’nin biçimsel olarak yenilikçi başyapıtı “Yapraklar Evi”, yılın en önemli edebiyat olayları arasında gösteriliyor. Georgi Gospodinov’un “Doğal Romanı”nın da aralarında bulunduğu kimi eserler ise, Türkçede ilk baskısını yıllar önce yaptığından dolayı listeye dahil edilmedi.
idefix, araştırma kapsamında pek çok ismin fikrine başvurdu. En sevdikleri romanı paylaşarak 2018 listesinin oluşmasına katkı sağlayan isimler arasında Anıl Mert Özsoy, Arzu Erol, Asuman Kafaoğlu Büke, Barbaros Altuğ, Behlül Dündar, Burcu Bayer, Can Semercioğlu, Cem Pekdoğru, Ece Çavuşlu, Erkal Ünal, Esin Hamamcı, Fatih Altuğ, Hakan Bıçakcı, Halil Türkden, İpek Bozkaya, Kahraman Çayırlı, Kıvanç Koçak, Lal Laleş, Mehmet Fatih Uslu, Mehmet Ak, Mert Tanaydın, Metin Celal, Nurduran Duman, Rasim Emirosmanoğlu, Selin Gürel, Volkan Çelebi, Yankı Enki, Yılmaz Şener ve Zeynep Uysal yer alıyor.
Eskişehir Kitap Fuarı 11 Aralık’ta kapılarını açıyor
TÜYAP tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği iş birliğiyle düzenlenen Eskişehir Kitap Fuarı, 11 Aralık’ta kapılarını açacak
TÜYAP tarafından Türkiye Yayıncılar Birliği iş birliğiyle düzenlenen Eskişehir Kitap Fuarı, 11 Aralık’ta açılacak. Fuar, Eskişehir Valiliği, Büyükşehir Belediyesi ve Eskişehir Ticaret Odası’nın (ETO) desteği, 170 yayınevinin katılımıyla 11-16 Aralık tarihlerinde ETO-TÜYAP Fuar Merkezi ve Vehbi Koç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek. Fuarda panel, söyleşi, atölye çalışmaları ve çocuk etkinliklerinden oluşan 50 kültür etkinliği düzenlenecek. Okurlar, fuar süresince İlber Ortaylı, İpek Çalışlar, Yılmaz Özdil, Ahmet Telli, Çiğdem Gündeş, Hasan Ali Toptaş, Hikmet Anıl Öztekin, Haydar Ergülen, Sevgi Özel, Ahmet Şimşirgil, Akgün Akova, Mine G. Kırıkkanat, Deniz Bayramoğlu, Murat Menteş, Ezel Akay, Mete Yarar’ın da aralarında bulunduğu 200 yazarla buluşma imkanı bulacak. Araştırmacı Atilla Oral tarafından hazırlanan ‘Atatürk ve Eskişehir Fotoğrafları Sergisi’ fuar süresince ziyarete açık olacak.
Girişin ücretsiz olduğu, her gün saat 10.00-19.30 arasında açık olacak fuar hakkında ayrıntılı etkinlik programı ve imza günleri listesine www.tuyapeskisehirkitapfuari.com internet sitesinden ulaşılabilecek.
Ne okusak
1.Soyka/Bedia Ceylan Güzelce/Çınar Yayınları
2.68’li ve Gazeteci/Tuğrul Eryılmaz/ İletişim
3.Ardıç Ağacının Altında/Selçuk Altun/İş Bankası
4.Sıradan Bir Gün/ Yekta Kopan/ Can Yayınları
Nereye Gitsek
Bizi Hatırla, bir Çağan Irmak filmi
Bizi Hatırla, ihmal ettiği babasının rahatsızlanmasının ardından onunla yeniden bağ kurmaya çalışan bir adamın hikayesini konu ediyor. Çalışkan bir adam olan Kaan, sahip olduğu başarılı kariyerini dişi tırnağıyla gerçekleştirmiştir. Bulunduğu noktaya gelebilmek için yıllarca çalışmış ve sonunda istediği mevkiye gelmeyi başarmıştır. Eşi, iki çocuğu ve işiyle kurduğu sakin hayat onun için yeterlidir. Bu stresli yoğunluk içindeyken, bir sahil şehrinde yaşayan yaşlı babası Eşref’i biraz ihmal etmiş durumdadır. Ancak bu durum, günün birinde babasının geçirdiği bir rahatsızlık sonrasında değişir. Yaşanan rahatsızlık Eşref’i babasının yanına gitmeye zorlar, ancak yoğun iş temposu buna müsaade etmemektedir. İşten vakit ayıramadığından ötürü babasını İstanbul’a, evine getirmeyi tercih eder. Baba Eşref ise oğluna ve ailesine yük olmaktan çekinmektedir, bu nedenle de geldiği gibi kendi evine geri dönmek ister. Bu alışık olmadıkları durumun içinde nasıl davranacaklarını bilemeyen baba-oğlu, birbirlerine ne kadar yabancılaştıklarını fark ederler. Babasıyla tekrar bağ kurmaya çalışırken aynı çatı altında kalmak Kaan için zor kararlar alma gerekliliğini ve sıkı bir vicdan muhasebesini beraberinde getirecektir. (Kay. Beyazperde.com)
Palladium ve Prime Mall sinemalarında izlenebilir.
Hafta sonu için iyi bir seçim. Kaçırmayın.