Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Ana Akım Medya

Artık “güvenilir” değil! Hatay

Artık “güvenilir” değil!

Hatay ve diğer kentlerdeki Suriyeli mültecilerle ilgili bilgi kirliliğinin üç nedenden kaynaklandığını söyleyen Prof. Dr. Murat Erdoğan, bu nedenleri; “Mültecilerle ilgili güvenilir ve şeffaf bilgi akışı olmaması… Mülteci krizinin aynı zamanda siyasi bir kriz olması… Ana akım medyanın güvenilirliğini yitirmesi…” olarak sıraladı.

Devletin ya da büyük sermaye sahiplerinin, ‘büyük miktarda’ çeşitli kitle iletişim araçları ile ‘büyük miktarda’ insanı yönlendirmesiyle şekillenen, yaygın ve hakim olan ‘düşünce akımı’ olarak ifade edilen Ana Akım Medya, Türkiye’de son dönem en fazla tartışılan başlıklardan bir tanesi. Türkiye medyasında bu anlamda yaşanan değişime ekli şu eleştiri, belki de gelinen noktayı netleştiriyor, hem medyanın aldığı ‘profil’ hem de onu takip eden vatandaşın ‘ruh hali’ adına:
“90’lı yıllara kadar en güvenilir televizyon programı TRT’nin haber bültenleri, en güvenilir kişiler haber spikerleriydi. Bugün anketlerde ‘en güvenilir kişi’ olarak çöpçatan programı yapan bir şarkıcı en fazla oyu alabiliyor. Çünkü insanlar, medyayı bilgilenmekten ziyade, eğlenmek amacıyla kullanıyor ve bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmakta her hangi bir sorun görmüyor.”
İşte tam da bu noktada kısa bir değerlendirme yapan Prof. Dr. Murat Erdoğan (Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi kurucusu), “ana akım medyanın” son yıllarda Türkiye’de yaşadığı iki ciddi sorun olduğunu söyledi.
-SOSYAL MEDYA-
Erdoğan’ın, Hatay ve diğer kentlerdeki sığınmacıları da doğrudan ilgilendiren duruma ilişkin değerlendirmesi şöyle:
“Ana akım medyanın son yıllarda Türkiye’de yaşadığı iki ciddi sorun var. Bunu hepimiz yaşıyoruz. İlki; aşırı derecede politize olmak, ki aşırı derecede politize olduğu için, yaptığı haberin güvenilirliği, sadece hitap ettiği kitle için söz konusu. Yani ben diyemiyorum ki, herkes bu haberi dinlediğinde, öyle ya da böyle etkilenir! Böyle bir şey yok. İşte; şunun kanalı, bunun kanalı… Şu tarafta, bu tarafta… Dolayısıyla, ana akım medyanın, Türkiye’de bu anlamda çok fazla bir etkisi kalmadı, ki bu etki de her geçen gün azalıyor. Geriye de sadece sosyal medya kalıyor. Herkes, kendi gazetesini bu yolla çıkartırken, kendi manşetini de atmaya çalışıyor. Haber yaptığında ne kadar ‘tık’ alırsan, kendini o kadar mutlu hissediyorsun ve bunun farklı malzemeleri var! O malzemelerden birisi de tabi ki mülteciler. Eğer güvenilir bilgiler size ulaşmazsa, o zaman birisi bir şey uydurur, herkes de o uydurulan şeyin üzerine bir şeyler koyar.
Bu süreç, hükümet tarafından çok geçici bir süre olarak algılandı. Toplum da öyle bekliyordu. Ama kalıcılık artmaya başladıkça, bu sefer yan etkiler çıkmaya başladı. Nedir bunlar? Mesela ‘vatandaşlık’ tartışılıyor, Suriyelilerin aldıkları evler tartışılıyor, Suriyelilerin maaşları tartışılıyor, Suriyeli üniversite öğrencileri tartışılıyor ve benzer birçok şey…”
-SİYASİ KİMLİK-
Sığınmacılar (mülteciler) konusunun aynı zamanda ‘siyasi bir kriz’ olduğunu söyleyen Prof. Dr. Murat Erdoğan, buna dair tespitlerini ise şöyle paylaştı:
“İki şeyi birbirinden ayırmak gerekiyor. Bu kriz, aynı zamanda siyasi de bir kriz. Yani sadece insani değil, siyasi yönü de olan bir kriz. Dolayısıyla, Türkiye’deki tartışmaların ve eleştirilerin büyük bölümünün siyasi bir motivasyonu olduğunu da görüyorsunuz. Anlayacağınız, kendini muhalefette hissedenler, hükümete sataşmanın bir yolunu Suriyeliler üzerinden buluyor. Özetle, bilgi kirliliğinin bir parçası, bu siyasileşmeden kaynaklanıyor. Ama ikinci ve daha da önemlisi şu ki… Hükümet, bilgilendirme konusunda; şeffaf, insanları ikna edebilecek, düzenli, sürekli bilgi kaynaklarını bugüne kadar ortaya koyamadı. Bu konuda biraz daha tecrübe kazanmamız lazım.” -Tamer Yazar-