Yerel yönetimler seçiminin yapılacağı tarihe sayılı günler kaldı.
Bilindiği gibi sayılı günler göz açıp kapayıncaya kadar çabucak geçer. Birde bakmışız ki 31 Mart tarihi gelmiş. Yapılacak olan seçimler için YSK seçim takvimini de belirledi.
Buna göre seçime katılacak siyasi partiler, adaylarını seçim kurullarına verdiler.
Aday belirleme süreci içerisinde kırgınlıklar, küskünlükler oldu.
Bunlardan büyük bir kısmı kol kırılır yen içinde kalır anlayışı ile hareket ederek partisinden ayrılmadı, seçimlerde partisini destekleyeceğini açıklamak suretiyle doğru olanı yaptı.
Ama bir kısmı da hırsına mağlup oldu. Bunun sonucu olarakta kendisini aday gösterecek başka partilere yöneldi.
Bir kere şu hususu bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyoruz:
Ben olursam iyi, doğru ve güzel, ben olmazsam kötü, yanlış ve çirkin olur anlayışı, doğru ve şık bir anlayış değildir.
Adaylık yarışına girenler bu sistemi kabul ederek bu yarışa katılmışlardır.
Ya kendileri ya da diğer isimlerden biri aday olacak.
Bunu kabul ederek yola çıkanların, aday gösterilmeyince tepki koyarak partilerinden ayrılmaları sanıyorum ki doğru bir hareket değildir.
Bu demek değildir ki aday tespiti doğru yapılmıştır.
Ancak birden çok aday olduğuna ve adaylarda bu sistem doğrultusunda belirlendiğine göre, adaylık için başvuranların bu sistemi ve sonuçlarını da kabul etmiş olmaları gerekir.
Buna rağmen aday gösterilmeyenlerin partilerinden ayrılması ve kendilerini aday gösterecek parti araması, kamuoyunda geniş bir tepkinin oluşmasına neden olmuştur.
Bir gün önce partisini savunan, onun ilkeleri doğrultusunda hareket edeceğini, seçilirse o ilkeleri gerçekleştirmek için çaba sarf edeceğini söyleyenlerin, bir gün sonra bunun aksine bir yol tutmaları hoş ve doğru bir hareket değildir.
Bunun böylece bilinmesi gerekir.
Bu işin aday gösterilmediği için partisinden ayrılanların yönü.
Bunun birde öbür yanı vardır.
Partiden ayrılanlar kendilerini aday gösterecek parti arıyorlar ve buluyorlar.
Bu kişilerin adaylık başvurusunu kabul ederek onları aday gösteren partilerin yaptıklarının da doğru olmadığı kanısındayız.
Zira partilerinden ayrılarak başka partilerden adaylık başvurusu yapanlarında bu başvuruları kabul eden partilerin de hemen büyük bir çoğunluğu cumhur ittifakına karşı görüşte olduklarını çeşitli vesilelerle belirtmişlerdir.
Bu partilerin, kaybedeceklerini bildikleri halde o kişileri aday göstermeleri, cumhur ittifakı karşısında yer alan görüşün oylarının bölünmesi, parçalanması ve sonuç itibariyle bu bölünüp parçalanmadan cumhur ittifakının yararlanması gibi bir sonuç doğacaktır.
Şimdi belleklerimizi tazelemek için biraz geriye dönüş yapalım.
90’lı yıllarda aynı senaryo yine sahneye konmuş ve bu senaryonun uygulanması sonucu oylar bölünmüş, birçok belediye şuandaki iktidar görüşünü paylaşan partilerin yönetimine geçmiş idi.
İşte o zamanlarda bir bölen deyimi sık sık kullanılmaya ve tekrarlanmaya başlanmıştı.
Şimdide aynı senaryonun değişik bir vizyonunun sahneye konmak istendiğini üzüntüyle görüyoruz.
Temennimiz sağduyunun egemen olarak, bir bölen değil, birleştiren, güçlendiren konumuna girilmesi için, yapılması gerekenlerin tez elden yaşama geçirilmek suretiyle gereken duyarlılığın gösterilmesi ve özveride bulunulmasıdır.
Eğer oluşabilecek olan tehlikenin farkına varılmaz, koltuk hırsı ile gözlerdeki kararma devam ettirilmeye çalışılırsa, bilinmelidir ki bunun vebali altında kalacaklar, gelecek kuşaklara hesap veremeyeceklerdir.
Bu nedenle bir kez daha hatırlatıyoruz: Bir bölen olmayın, bir birleştiren, bir güçlendiren olun…
YORUMLAR