Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Hem Projelendirilmiş

Hem de Markalaşmış Birleşmiş

Hem de Markalaşmış

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından Ege’li zeytin üreticilerine ve zeytin alanlarına yönelik gerçekleştirilen son proje, Antakya ve Defne özelinde, zeytinlik alanlarını yerleşime ve sanayiye açan bizlere bir şeyler anlatır mı? Ya da eldekiler için yeni bir yol haritası çizer mi?

İzmir Seferihisar’daki Orhanlı Köyü Kültür Doğa Gençlik ve Spor Kulübü Derneği, Küresel Çevre Fonu GEF tarafından fonlanan Küçük Destek Programı (SGP) kapsamında, 2016-2018 arasında “Ege Zeytin Meralarının Geleceği İçin El Ele” başlıklı bir proje üzerinde çalıştı. 1993 yılında Türkiye’de uygulanmaya başlayan GEF Küçük Destek Programı (SGP), halen 127 civarı ülkede, UNDP tarafından uygulanıyor. Proje, Edremit Körfezi’nden başlayıp, Aydın ve Muğla Menteşe Dağları’nın güneyine kadar olan bölgede uygulandı.
-HATAY ÖRNEĞİ-
Hatay; “Halhalı”, “Savrani” ve “Sarı Haşebi” gibi çeşitleriyle zeytin üretiminde ön plana çıkan kentlerden biri, ki başarıya ulaşan ve markalaşan yerel kalkınma örnekleri bu anlamda önemli. Üretim miktarı açısından Aydın, İzmir, Muğla, Manisa, Balıkesir ve Mersin’den sonra 7’nci sırada yer alan Hatay için eldeki örnek üzerinden ilerleyelim o halde. Yapılanlar noktasında durup, kendi zeytin hikâyemizde ‘neredeyiz’, ona bir bakalım!
-MERALAR-
Zeytin meraları, bilimsel literatürde olmayan, yeni bir kavram. İlk kez bu çalışma ile ortaya atılmış olan bu tanım, Orhanlı Köyü Kültür Doğa Gençlik ve Spor Kulübü Derneği’nin geçmişte havza ölçeğinde yaptığı zeytin çalışmaları ve araştırmalarına dayanıyor.
Zeytin meraları, hem biyolojik çeşitliliği korumak, hem yerel üretim biçimlerini desteklemek, hem de geleneksel bilginin kuşaklar arası aktarılması açısından oldukça önemli alanlar. Doğanın korunmasında; düşük girdili, doğanın döngülerine zarar vermeyen yöntemlerle yapılan üretimler bu açıdan önemli bir yer tutuyor. Geleneksel zeytincilik, bu kadim üretim biçimlerinden biri.
Makiliklerde bulunan delicelerin (yabani zeytin) açılmasıyla oluşturulan zeytinliklerde keçi, inek ve koyun gibi besi hayvanlarının düzenli olarak otlatılması ise oldukça önemli. Bu şekilde hayvanlar bir yandan beslenirken, diğer yandan da toprağı yumuşatıyor, gübreliyor. Telle çevrilmeyen, zirai zehirlerin kullanılmadığı zeytin meraları, birçok canlı için beslenme ve yaşam alanı. Zeytin ağaçlarının altının açılması, zeytincilikte yapılması gereken önemli işlerden biri.
Ancak otlayan hayvan kalmadığında, bu iş, makineler ve ot zehri aracılığıyla yapılıyor. Toprağın bu şekilde işlenmesi ise, toprak fauna ve florasının zarar görmesine, yabani ot olarak bilinen tek yıllık otsu bitkilerin yok olmasına, ekosistemini kaybeden ağaçların da hastalığa daha yatkın olmasına neden olabiliyor. Zeytin ve hayvancılığın birbirinden ayrıştırılması, bu sorunların en temel kaynağı.
Ege zeytin meraları, iklim değişikliğine uyum konusunda önemli bir yer tutan “yağmura dayalı üretim” yöntemlerine iyi bir örnek. Proje kapsamında, sadece toprağa düşen yağmur suyu ile yetişen bu zeytinlerin etrafında daha fazla su tutabilmek için özel mimari ögeler geliştirildi. Zira binlerce yıldır halk elinde ıslah edilen yerli zeytin ırklarından oluşan Ege zeytin meraları, küresel ısınma ve kuraklık açısından bölgedeki en dayanıklı geleneksel tarım alanları.
-BENZER RİSKLER-
Kıyı Ege bölgesinde bulunan bu kadim alanlar; turizm, imar, taş ve maden ocakları, güneş ve jeotermal enerji santralleri, yerel olmayan zeytinlerin monokültür olarak dikilmesi gibi pek çok tehditle karşı karşıya. Peki, bu riskler, Antakya’dan Defne’ye ve hatta diğer ilçelere uzanan hat üzerinde, benzer risklerin benzer hikâyelerini hatırlatmıyor mu?
Hatta bu hatırlatmada biraz geriye gidelim mi? Bir 10 seneden fazlasına… Şimdi hatırlayalım mı? Kisecik, Günyazı, Doğanköy ve Saraycık Köyleri sınırlarındaki 7 bin dönüm tarım arazisi ve zeytin ağaçlarının bulunduğu alanın, Antakya Belediyesi’nin sınırına dahil edilerek imara açılması tartışmalarını, protestoları ve yıllar içinde betonlaşan tarım arazilerini… Hatta o dönemin Kisecik Köyü Muhtarı Mustafa Vural’ın, “Antakya Belediyesi, bizim arazilerimizin bir bölümünü, Saraycık ve Kisecik arazilerinin tamamını mücavir alan sınırları içine kattı. Bunu da halkın bilgisi dışında imara açtı. Bu konuda hiç kimseye bir bilgi verilmedi. Bu imara açılan araziler, hep tarım arazisidir, zeytinlik alanlarıdır. Bizler bu durumun derhal düzeltilmesini istiyoruz. Ben, buradan herkese soruyorum, bu köylüler şimdi ne yapacak? Nasıl bir yaşam mücadelesi verecek? Sadece bizim köyümüzdeki, Kisecik köyündeki toprak miktarı 3 bin dönüm. Tamamını soracak olursanız, 7-8 bin dönüm bir arazi eder. Bu arazilerin yüzde 70’i zeytinlik. Ben soruyorum bir kez daha! Bu zeytinlik arazileri nasıl olup da imara açacaksınız?” sözlerini…
-PROJE HİKÂYESİ-
Hatay’ın kendi içinde muhafaza ettiği ya da etmeye çalıştığı, zeytin ve zeytinlik alanlarına dair kayıplarını bir kenara bırakıp ilerleyelim mi? Zira zeytin meralarının önemini ve karşı karşıya oldukları tehditleri anlatmayı hedefleyen bu çalışma, aynı zamanda benzer konudaki gelecek projelere de altlık oluşturmayı amaçlıyor. Peki, yapılanlar mı? Proje ekibi, çalışmanın ilk ayağında, Edremit Körfezi’nden başlanarak Ege’de yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan zeytin mera alanlarının tamamını tarayarak belirledi ve haritaya aktardı. Zeytin meralarının, biyolojik ve kültürel çeşitlilik dokümantasyonu yapıldı.
Belgeleme aşamasında ve sonrasında, bölgede yaşayan yerel halk ile ortak çalışmalar yapıldı ve yüz yüze görüşmeler gerçekleştirildi. Zeytin merasında üretim yapan kişilerle yapılan görüşmelerde, zeytin meraları konusunda hassasiyeti arttırmak, ana hareket noktası oldu.
Proje kapsamında ayrıca, binlerce yıldır doğayla birlikte sürdürülen kadim zeytin meralarının yeni zeytin üreticileri tarafından anlaşılmasına katkı koyan ve pratik bilgileri içeren bir kılavuz hazırlandı.
Zeytin meralarını koruma amacıyla yola çıkan proje sırasında, zeytin meralarının alt dallara ayrıldığı ve çeşitlendiğini belirleyen ekip, bu çalışma boyunca yerelde yapılan saha çalışmaları ve ziyaretler sonucunda Edremit Havzasında Edremit – Ayvalık Zeytin Meraları, İzmir körfezinde Yarımada Erkence Zeytin Meraları, güneyde ise Menteşe Dağları Memecik Zeytin Meraları’nı tespit etti.
Bu üç gruptaki zeytin meraları içinde bulunan zeytin ırkları, zeytin işleme ve bakım yöntemleri, kültürel olarak farklılıklar içeriyor. Bu farklılıklar, hem kültürel, hem de biyoçeşitlilik anlamında önemli bir zenginliğin göstergesi.
Proje sırasında, zeytin meraları hakkında yerelde yürütülen hassasiyeti artırma çabalarını desteklemek için, zeytin meraları havzası içinde bir eğitim çalışması düzenlendi. Türkiye’nin farklı coğrafyalarından yaklaşık elli kişi, üç günlük zeytin meraları uygulamalı eğitime katıldı.
Proje 2018 yılında tamamlanıp, GEF-SGP desteğinin bitmesinden sonra, proje ekibi, Türkiye Kalkınma Vakfı’na zeytin meraları konusunda bir proje başvurusunda bulundu ve bu başvuru kabul edildi. Bu yeni projenin amacı, zeytin meraları üretici ağı kurmak ve kırsal kalkınma konusunda yerelde yaşayan zeytin meraları üreticilerine destek olmaktı. Bu kapsamdaki çalışmalar da Şubat 2019’da tamamlandı.
-MARKALAŞMA-
Zeytin meraları konusunda yapılan çalışmalar, Orhanlı Vadisi boyunca üreticiyi desteklemek için yerel markalaşma ve kalkınma konusunda da devam ediyor. Yerel markalaşma örneği olan Yavaş Dükkân’da (https://www.yavasdukkan.net ), vadi içinden elde edilen erkence cinsi taş baskı zeytinyağı pazarlanıyor. Yerel markalaşma ve kalkınma konusunda bir pazarlama mecrası olan Yavaş Dükkân, bölgede zeytin meraları konusunda yapılan ve yapılacak olan çalışmaları da destekliyor.
Hatay gibi zeytin ve zeytinyağı konusunda iddialı illerin sahip olduğu zeytin meralarına yerel kalkınma konusunda güzel bir örnek teşkil eden Yavaş Dükkân, aynı zamanda zeytin meraları çalışmaları için sürdürülebilir-liği de garanti altına alıyor. Birbirini besleyen bu döngü içinde, biyoçeşitlilik, kültür ve insanlar da bu çalışmalardan fayda görüyor. -Tamer Yazar-