Hazırlayan: (Mehmet Karasu)
Antakya kitaplığı
‘Benden Sonra Tufan Olmasın’ / Muhsin Ertuğrul
Atatürk’ün genç Türkiye Cumhuriyeti’nin hemen bütün önde gelenlerinin ortasında, Türk tiyatro sanatçıları için cömertçe dağıttıkları bin bir iltifattan sonra söylediği sözlerini şöyle bitirmiştir:
Efendiler… Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız. Hayatlarını büyük bir sanata vakfeden bu çocukları sevelim ve yardım edelim.”
Türk tiyatrosunun özellikle Osmanlı son dönemi ile Cumhuriyetin başlangıcı ve devamı yıllarının en büyük adı Muhsin Ertuğrul’dur.
Muhsin Bey, batılı anlamda ciddi tiyatrosu ile adeta Türkiye’de özdeşleşmiş bir addır. Gerek Darülbedayi, gerekse Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul’a çok şeyler borçludur. Tiyatronun basit bir eğlence ve vakit geçirme anlayışından çok, aslında ciddi, çok yönlü ve temel bir sanat dalı olarak ülkemizde gelişmesinde onun hizmet ve çabaları çok büyüktür.
Ancak son Şehir Tiyatroları’nın yeni yönetmeliğinin getirdiği idari üst düzey yetkililerin sanatçılar üzerinde vesayetinin bulunması, yukarıda Muhsin Bey’in tiyatro için söyledikleriyle kesinlikle bağdaşmamaktadır. Çünkü sanat idari prosedürün detayları ile gelişme gösteremez, yönetilemez! Mutlaka ve kesinlikle sanat yönetimi ile idari yönetim ayrı, fakat karşılıklı güven ve yerine göre işbirliği içinde devam etmelidir.
Eğer Muhsin Bey’in “Benden sonra tufan olmasın” görüşüne ve engin sanat deneyimine güveniyorsak aynı şekilde bu aykırı yönetmeliğin sanat ve sanatçı onuruna yakışır bir şekilde değiştirilmesi gerektiğine en içten duygular ve mantığımla inanıyorum. (Kaynak: Cumhuriyet)
Haftanın yazısı
DÖRT KUŞAK EDEBİYAT/Selamet Bağcı
11.Uluslararası Çukurova Sanat Günleri, yine ” Yerelden Ulusala, Ulusaldan Evrensele” misyonu ve ” Sınır” teması ile 18-25 Mart tarihleri arasında Adana, Antakya, İskenderun, Mersin, Tarsus , Bodrum, Brighton/İng, Londra , Sydney/ AU , ve Tartus / Syr da eşe zamanlı olarak gerçekleştirildi.
Sanatın her alanını kapsayan etkinliklerin kentimizdeki kolunda, coğrafyamızın güncel gerçeği ” sınır ve göçler ”işlendi. Birbirinden değerli sanat insanının gönüllü katılımı ile kentimizin değişik tarihi mekânlarında sanatçı -sanatsever buluşmaları yaşandı. Etkinlikler, Yazarlar Sendikası Adana temsilcisi gazeteci -yazar Çetin Yiğenoğlu ,Yazarlar Sendikası Antakya Temsilcisi araştırmacı -yazar sanat etkinlikleri gönüllüsü Mehmet Karasu
organizasyonu ile yıllardır hayat buluyor. Katılabildiğim etkinliklerin dikkat çekici isimleri Yazarlar sendikası başkanı ,şair Mustafa Köz , şair-romancı Çiğdem SEZER, öykücü Musa Artar , öykücü Muhsin Boz , öykücü Güler Kalem , prof. Dr Muharrem Güneş sanatseverler ile buluştu.
HARBİYE’de ŞİİR BAŞKADIR
Tüm bu etkinlikler içinde, Harbiye’de ,”Defne Gençlik Sanat Merkezinde” Şair Süleyman Küçükrecep’in ev sahipliği yaptığı şiir-müzik etkinliği, gerçek şiir ruhunun halkın içinde yakalanabileceğinin adeta kanıtı gibiydi. Defne Dostluk Korosu üyelerinden Sevim Yunus Habib, Nazım Hikmet şiirini Türkçe olarak, Süha Kıyak ise Arapça çevirisi ile okudu. Bununla birlikte Harbiye halkının yediden yetmişe şiir yürekli insanları keyif vererek keyif alarak şiirlerini dillendirdi. Etkinliğe Seçkinler Koleji edebiyat öğretmeni ve öğrencim Burcu Genç ve öğrencilerinin katılımı ile etkinlik tam bir şiir rüzgarına dönüştü. Türkçe öğretmenim Mehmet Karasu, öğrencim Burcu ve onun öğrencilerinin aynı ortamdaki varlığı ; üç kuşak öğretmen , dört kuşak edebiyat yaşattı. Gelen öğrenciler, koro üyeleri, konuklar, yoldan geçen şiir sevdalısı insanlardan şiirini kapıp etkinlikte soluk alanlar protokolsüz, organizesiz , prosedürsüz , doğaçlama ; gerçek bir şiir aşkı ve ruhu ile şiirin resmigeçide aykırılığı bir kez daha tescillenmiş oldu. Etkinliğin bir başka rengi de şair Süleyman Küçükreceb’in saz eşliğindeki türküleri oldu. Halk ozanı ve tiyatro yönetmeni Mehmet Atilay’ın sahne tecrübesi ve tiyatral sunumu, biz katılanlara unutulmaz bir şiir ve müzik hazzı yaşattı. Harbiye halkına , Seçkinler koleji öğrencilerine ve Defne Gençlik Sanat Merkezine ve tüm sanatseverlere selam ile..
KISA SANAT HABERLERİ
Ünlü Halk Ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu anıldı
Ünlü halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu, ölümünün 44’üncü yıl dönümünde, Sivas’ın Şarkışla İlçesi’ne bağlı Sivrialan Köyü’ndeki mezarı başında anıldı.
Gökhan CEYLAN / ŞARKIŞLA (Sivas), (DHA) – Hayata 78 yaşında veda eden Aşık Veysel Şatıroğlu’nun ölümünün 44’üncü yıldönümü nedeniyle mezarı başında anma töreni düzenlendi.
Törene Sivas Valisi Davut Gül, CHP Sivas Milletvekili Ali Akyıldız, Şarkışla Kaymakam Vekili ve Gemerek Kaymakamı Cuma Kılınç, İl Jandarma Komutanı Albay Sinan Şen, İl Emniyet Müdürü Turan Aksoy, Şatıroğlu’nun torunu Selahattin Şatıroğlu ve protokol üyeleri ile çok sayıda vatandaş katıldı.
Törende Aşık Veysel için dua edilerek mezarına karanfil bırakıldı. Köyde yaşayan halk ozanları da mezarı başında Aşık Veysel’in türkülerini seslendirdi. Şatıroğlu’nun 94 yaşındaki oğlu Ahmet Şatıroğlu rahatsızlığı nedeniyle törene katılamadı.
Zülfü Livaneli’ye Onur Ödülü
Antalya Edebiyat Günleri’nde geçen yıl Füruzan’a verilen ‘Onur Ödülü’ne bu yıl Zülfü Livaneli değer görüldü. Geçen yıl kasım ayında 50’nci sanat yılını kutlayan Livaneli’ye, Antalya Edebiyat Günleri Onur Ödülü, bir kuşaktan bir kuşağa uzanan 300’ün üzerinde bestesi, 40 dilde yayımlanan romanları, dünyada barış ve demokrasinin kökleşmesi, gelişmesi için verdiği mücadeleler nedeniyle değer görüldü. Livaneli’ye ödülü, belediye konferans salonunda düzenlenen törende sunuldu. Zülfu Livaneli’nin ‘Serenad’ adlı kitabının bir bölümü, 12 kişilik keman orkestrası, piyano ve bale eşliğinde yorumlandı. Zülfü Livaneli, gösteriyi izledikten sonra sanatçıları tek tek kutladı. Gençlik ve Spor eski bakanlarından Fikret Ünlü’nün de katıldığı törende ödülünü Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal’ın elinden alan Livaneli, Serenad adlı eserinin bale ve müzik eşliğinde gösteriminin kendisi için büyük bir sürpriz olduğunu söyledi. Kendisine bir plaket verilip döneceğini tahmin ederek geldiğini anlatan Zülfü Livaneli, “Burada Serenad romanının ilk sahneye uyarlanışını gördüm. Gerçekten ilginç
bir şey. Müzikle, baleyle, tiyatroyla hepsi birleştirilmiş. Arkadaşlarımızın emeğine çok teşekkürler. Bana gerçekten büyük sürpriz oldu. Romanda yazdığım karakterleri sahnede görmek ilginç bir şey” dedi.
Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü, bu yıl için “Derine Gömdüler Sabahı” adlı kitabıyla Özge Sönmez kazandı.
Cengiz Bektaş, Adnan Binyazar, Bahar Gökler, Emin Özdemir, Ahmet Özer, Çiğdem Sezer ve Ferruh Tunç’tan oluşan seçici kurul, Özge Sönmez’in yapıtını oy çokluğu ile ödüle uygun gördü.
1982 Ankara doğumlu olan Özge Sönmez, Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili Eğitimi Bölümü’nü birincilikle bitirdi. Fransa Nantes Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı. Sönmez, Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Fransız Dili Eğitimi Anabilim Dalı’nda doçent olarak görev yapıyor.
Şiir, öykü ve yazıları Mühür, Kıyı, Patika, Ege Sanat, Yaba, Afrodisyas Sanat, Kurşun Kalem, Berfin Bahar gibi çeşitli dergilerde yayımlanan Sönmez’in “Derine Gömdüler Sabahı“ adlı şiir dosyası, geçen yıl da 20. Ali Rıza Ertan yarışmasında birincilik ödülü almıştı.
TÖREN 7 NİSAN’DA GERÇEKLEŞECEK
Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü töreni, 7 Nisan Cuma günü saat 18.00’de Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi Yaşar Kemal Salonu’nda gerçekleştirilecek. Dil Derneği ve Kansu’nun ailesinin ortaklaşa düzenlediği törende, tiyatro sanatçıları Şebnem Gürsoy ve Tuncer Yığcı, Ceyhun Atuf Kansu’nun “sevgi” temalı şiirlerini yorumlayacaklar. Görkem Ezgi Yıldırım (Soprano) ve Mehmet Yılmaz (Bas) da, sevda türküleri seslendirecekler.
Muratpaşa Öykü Ödülü, genç kayıplara adandı
Muratpaşa Belediyesi’nin bu yıl ikincisini düzenlediği Antalya Edebiyat Günleri kapsamında verilen ‘Muratpaşa Öykü Ödülleri’ sahipleriyle buluştu. ‘En İyi Öykü Kitabı’ ödülünü alan Belma Fırat, 5 bin TL para ödülünü Ali İsmail Korkmaz Vakfı’na bağışladı. Fırat, “Bu ödülü geleceğimizin güvencesi ve umut ışığı olan gençlerimiz için Ali İsmail Korkmaz Vakfı’na bağışlıyorum” dedi.
Belediye Kültür Salonu’nda düzenlenen geceye Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal eşi Ümran Uysal’la birlikte katılırken aralarında Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Metin Celal’in de bulunduğu yazın dünyasının önemli isimleri ve çok sayıda edebiyatsever gecede yer aldı.
Antalyalı öykücü Nuri Erkal’ın ‘Antalyalı İskele’ isimli öyküsünün yorumlanmasıyla başlayan gecede, yazın dünyasının en canlı alanlarından biri olan öykü dalında geleneksel olarak verilen ‘Muratpaşa Öykü Ödülleri’ de bu yılki sahiplerine takdim edildi. Gecede, Oğuz Atay’dan Tomris Uyar’a, Sait Faik Abasıyanık’tan Murathan Mungan’a kadar birçok yazardan öyküler okundu, piyano, keman ve gitar dinletisi yapıldı.
Seçici Kurul’un 1 Ocak- 31 Aralık 2016 tarihleri arasında Türkçe yayımlanmış öykü kitapları arasında yaptığı değerlendirme sonucunda bu yıl, ‘En İyi Öykü Kitabı’ ödülü ‘Kuyuda’ kitabıyla Belma Fırat’ın
olurken ‘En İyi İlk Öykü Kitabı’ dalında ise ‘Şu Yağmur Bir Yağsa’ ile 72 yaşında ilk öykü kitabını yayımlayan Kamil Erdem ödüle uzandı.
Seçici kurulda şu isimler yer alıyordu:
Feyza Hepçilingirler, Aysu Erden, Ayşegül Tözeren, Faruk Duman, İbrahim Karaoğlu, Özcan Karabulut ve geçen yılın ödül sahibi Hasan Özkılıç.
Ödülünü Ali İsmail Korkmaz Vakfı’na bağışladı
2017 Dünya Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi
Prof. Dr. Merih TANGÜN
Daha çok HİKAYE… Daha çok TİYATRO…
Daha çok HİKAYE… Daha çok TİYATRO…
Bugün, “Dünya Tiyatro Günü”… Bugün, sahnede olma günü… Bugün, birbirimize sarılma, destekleme ve özgürlüğü dillendirme günü… Bugün bayramlaşma günü… Hepimize kutlu olsun!
Tiyatro, insanları bir arada tutmanın en içten, en yalın ve en EVRENSEL ARACI…
İnandığımız ve savunduğumuz değerlerin en ETKİLİ KONUŞMACISI…
İnsanlık tarihinin yaklaşık 2500 yıllık HİKAYE ANLATICISI…
İnsanoğlu tarih boyunca varlığını sürdürürken çok büyük değişimlerden geçmiştir. Neredeyse ışık hızıyla yaşanan değişimlerin içinde değişmeden kalan çok az şeyden birisidir Hikaye Anlatıcılığı… İnsanların bir arada yaşadıkları ortamlarda, ortak yaşama kodlarının belirleyicisidir. Bunların nesilden nesile aktarılmasına yardımcı olur. İşte kolektif bilincin kaynağını aldığı sanatlardan birisi de, gücünü hikayelerden alan Tiyatro’dur.
Bazen acı, bazen tatlı; bazen hüzünlü, bazen sevinçli; bazen eleştiren bazen birleştiren hikayelerdir bunlar. Ama hep insana ait, insanca hikayeler. Zaman içinde tiyatro, yöntemini, biçimini, aracını değiştirdi ama hikayeler hep varoldu. Bizi; öfkemiz, hırslarımız, iki yüzlülüğümüz ve adaletsizliğimizle yüzleştirerek kendimizi temize çekmemize yardım etti, ediyor ve edecek…
Bugün dünyadaki hemen hemen tüm ülkelerin inanılmaz bir hızla içine düştükleri bu kaotik ortamda, tiyatronun anlattığı ve anlatacağı hikayelere çok ihtiyacımız var. Çünkü:
Ruhlarımız yoruldu…
Yüreklerimizdeki sevgi azaldı…
Akıllarımız tutulmaya başladı…
Öleni-öldüreni, sürüleni-süreni, yok edileni-yok edeni ve tüm bunların nedenlerini anlamakta zorluk çekiyoruz. Ama kaçış yok! Bu kaotik şartlar altında dahi hayat yaşanacak, oyunlarımız perdelerini
açmaya devam edecek. Belki de bu yüzden Shakespeare bütün dünyayı bir sahneye ve bütün insanları da oyunculara benzetmiştir, sahneyi dünyaya değil…
İşte tam da bu noktada daha fazla sarılmalıyız TİYATROYA…
Üretmeye mecburuz. Yani, yazmaya, oynamaya, sahnelemeye, kısacası tüm gücümüzle hikayelerimize sahip çıkmaya mecburuz. Çünkü bizi birbirimize yaklaştıracak ve duygularımıza dokunarak ruhlarımızı iyileştirecek hikayeler yine tiyatronun içinde var.
Tiyatro bizim en insani sığınağımız. Etrafta fırtınalar koparken içinde bulunmaktan huzur duyacağımız, birbirimize olan sevgimizi paylaşacağımız ve ortak değerlerimizi daha güçlü bir şekilde savunabileceğimiz bir sığınak…
İşte, bugün Tiyatro’nun iyileştirici gücüne her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Dostoyevski, “Anlatılacak bir hikayen yoksa, sen o yaşadığına yaşam diyebilir misin?” der. Anlatacak hikayelerinizin ve açılacak perdelerinizin hep varolması dileğiyle…
Haydi, gidin ve perdelerinizi açmaya hazırlanın!
(Prof. Dr. Merih TANGÜN
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Ana Sanat Dalı Başkanı)
HAFTANIN ŞİİRİ
OLMACA
Ali YÜCE
Ben çocuk olsaydım eğer
Kav çakmak satardım
Bulut amcalara
Pamuk şekeri alırdım yerine
Patlamış mısır alırdım
Ben çiçek olsaydım eğer
Hiç saksı giymezdim ayağıma
Ödünç kanat alırdım
Güvercin teyzemden
Barış uçardım üstünüze
Ben ırmak olsaydım eğer
Altıma saklamazdım ayaklarımı
Öyle yaklaşmazdım denize
Düşmana yaklaşır gibi
Sürüne sürüne
Ben tüfek olsaydım eğer
Patlamazdım kimsenin üstüne
Bir tetiğimden utanırdım
Bir de eğri parmağından
İnsan amcaların
GENÇ EDEBİYAT
SADECE İKİ DUYGU
GAYE KIRIK
Sevgi,
Ne kadar temiz
Ve saf…
Bir kuş gibi mesela…
Küçük kanatları
Neşeyle çırparak açmak,
O küçücük bedenle
Gökyüzüne ulaşmak.
Nefret,
Sonsuza kadar kirli
Ve yapışkan…
Çiğnenmiş bir sakız gibi,
Kaldırım kenarına yapışan.
Hani üstüne basınca
Temizlense bile
İz bırakan…
“Işte sadece bu iki duygu:
Birini kattım kendime,
Birini uzaklastirdim hayatimdan
Gökte havalandırdığım kuşlar,
Avucumda kanadını açmış uçmayı bekleyenler…
Yolumda bir çok yapışkan sakız,
Kısa botumdan zorla temizlediğim izler…