Hem kapısında, hem tokmağında…
Antakya denildiğinde, akla çok şey gelir… Mozaikleri, derinliği binlerce yıl olan tarihi, Vatikan tescilli hac özelliği, inanç merkezleri, ama en çok da evleri… Hikayesini, kapısında fısıldayan evleri…
Bir bilen anlatsın bugünü… “Kentin ‘eski’ diye adlandırılan tarihi sokaklarında gezerken; çoğu ahşap veya kurşun plaka ile kaplı kapılarını süsler kapı tokmakları… Yoğunlukla bilinen; avucunun içerisinde topuz tutan, orta parmak kısmında yüzük işlemesi olan, fiyonklu kol işlemesi ile narin bir kadın eli biçiminde tasarlanmış olanıdır… L biçiminde, aslan yüzü şeklinde, kadın yüzü şeklinde, farklı çiçek formlarında ve çok nadir de rastlansa, at nalı formunda değişik tasarım biçimleri de uygulanmıştır.
Kullanıldığı dönemlerde kent insanının lisanı olan tokmakların, günümüzün sessiz detayları olarak varlığını sürdürmesi ve aslında yitirilmiş değerlerimize lisan olması, haliyle düşündürücü. Şimdi kentin ‘eski’ diye adlandırılmış tarihi sokaklarını gezerken, çoğunun yerlerinde bile olmadığını görmek, hatta haraç-mezat satıldığını öğrenmek, kaybedilmiş lisanın verdiği üzüntüyü perçinleştiriyor.”
Antakya, tescilli evlerinin yorgunluğunda kaybolan, ahşap kapılarını ve o kapılara ekli tokmaklarını zaman içinde yitiriyor. Peki, yitip giden eski şehrin hikayelerini arşivliyor muyuz? -Tamer Yazar-