Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Ramazan Geliyor!

Biz de “Yapsak” mı?

Biz de “Yapsak” mı?

Antakya örneğinde duranlar, ‘askıda ekmek’ uygulamasını ara ara duyar, ki buna dair uygulama da sessiz sakin bir süre devam eder, ama çok da genele yayılmadan sona erer. Ancak yaklaşan Ramazan ayı ile beraber, ‘askı’ için fikri olanların tavsiyesi “askıdaki menüyü genişletelim” noktasında. Örneğimiz mi? Önce İstanbul’dan, ardından da Konya’dan!

TÜRK-İŞ’in Nisan ayı araştırma sonuçlarına göre; 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2107, yoksulluk sınırı ise 6863 TL olarak hesaplandı. Evli olmayan, çocuksuz bir çalışanın yaşama maliyeti ise 2601 lira oldu. Açlık ve yoksulluk sınırları, önceki ay, sırasıyla 2014 ve 6560 lira seviyelerinde gerçekleşmişti. Eldeki tablonun kalabalığında duranlar için çözüm üretmeye çalışanların buluştuğu ortak nokta ise ‘askı’ uygulaması.
-DAHA ÖTESİ!-
Antakya ve diğer kentlerde ‘askıda yemek’ ya da ‘askıda ekmek’ gibi birçok örnekle ‘yoksul’ ve ‘ihtiyaç sahibi’ insanlara uzanmaya çalışan birçok çalışma ve organizasyon bulunuyor. Hatta bunlardan biri, ödüllü! Adı, Hayata Sarıl Lokantası.
Hayata Sarıl Lokantası; evsiz, sokakta yaşayan ve çoğu insan tarafından yolda görülüp yok sayılan, ama yok sayıldığında ‘yok olmayan’ insanların hem karınlarını doyurması hem de hayata sarılması için açılan bir lokanta. Bu lokanta, evsizlere yemek sağlamak bir yana, onlara iş ve eğitim desteği ve beraberinde psikolojik destek de sağlanan bir yuva aslında. Adresi mi? İstanbul!
“Bedenin de beslensin, ruhun da!” mottosuyla yola çıkan Hayata Sarıl Lokantası’na gelenler, ek olarak verdikleri ‘artı’ bir yemek parasını askıya bırakarak, o yemeğin, ihtiyaç sahibi birisine ulaşmasını sağlıyor. Denileni, bir kez da biz tekrar edelim… “Yolunuz Taksim’den geçerse Kurabiye Sk. No:3/1’e uğrayıp selam verin, yemekleri tadın ve başkalarının hayatlarına Hayata Sarıl Derneği’nin harika üyeleriyle beraber dokunun.”
-İFTAR OLSUN!-
Antakya noktasında, yaklaşan Ramazan ayı için benzer bir adımın ‘askıda iftar’ olabileceğine işaret eden bir vatandaş konuşsun ve çağrısı da esnafa ve STK’lara olsun…
“Aslında konu ‘iftar’ değil, ama aklıma geldi, söyledim. Askıda yemek yapın siz onu. Hem öyle bir ya da birkaç gün değil, hep sürsün. Vicdan sahipleri, bu çalışmaya katılacak yerlerde yesin, gönlünden kopanı da ‘ekstra’ oraya, kasaya koysun ve desin ki… ‘Bu da benden!’ Biraz önce bana söylediğiniz şey gibi olsun hatta… Bedeni de beslensin ruhu da! Ama buna esnafın birliği öncülük edecek. Belediyeler değil! Onlarda iş ‘siyaset’ kokuyor. Zaten düşmüşler birbirlerine, ha bire birbirlerinin paçalarından çekip çekip duruyorlar. Onlar beceremez bunu. Herkese yakın herkese uzak olacak birileri yapmalı bunu. Hiç kimse dememeli, ‘benden ya da ondan’. Biz, bir elin verdiğini diğer el bilmemeli deriz hep. Biraz bundan…”
-ÖRNEĞİ ÇOK!-
‘Askı’ hikâyesi, sadece bizlerde olan bir gelenek değil. Aksine, İtalya’da da benzer bir uygulama gözlenir. Nasıl mı? ‘Askıda Kahve’ çok eski bir İtalyan geleneğidir. Bu geleneğe göre, herhangi biri kafeye girer, “iki kahve, biri askıda” der. Garson bir kahve getirir. Kahvesini içen kişi, iki kahve parası ödeyerek çıkar gider. Askıda kahveler için giriş kapısının dış yüzüne asılmış bir pano vardır. Garson, panoya, askıda kahve olduğunu belirten bir kâğıt iliştirir. Fakir, ama kahve içmek isteyen biri bu panoya bakar, eğer askıda kahve varsa kafeye girer, “bir kahve askıdan olsun lütfen”, der. Garson, bu kişiye kahvesini getirir, sonra da panodaki kâğıtlardan birini çıkarır. Ne, kahve ısmarlayan kimin için ısmarladığını bilir, ne de kahvesini içen, kendisi için kahve ısmarlayanı.
-SIRADAKİ BİZDEN-
“Antakya için de hayata geçer mi?” diye sorulan örnek ise Konya’dan. Konya’nın Beyşehir ilçesinden. Burada bir restoran işleten Saniye Göker tarafından bir ay önce başlatılan “askıda yemek” uygulamasından. Uygulama artık öyle bir hal almış ki, 19 yıllık işyerinin camındaki “Askıda yemeğimiz vardır, ihtiyacı olan içeriye gelebilir” yazısının yanına asılan yemek fişlerini görünce önce şaşıran müşteriler, yemek yedikten sonra uygulamaya destek vermekten geri kalmamış.
Her şey, bir müşterisinin, “Abla benim için bir garibanı doyurur musun?” diyerek ücretini ödemesiyle başlamış ve eski bir Osmanlı geleneği olan bu uygulamayı günümüzde de canlandırma kararı almış, Göker. Devamı mı?
“Bu müşterimizle beraber uygulama da başlasın, dedim. O fişi, işyerimizin camına astık. Baktık talep fazla, fişi gören soruyor, ‘Bu ne?’ diye. Biz de uygulamayı anlattık, ‘İhtiyacı olan, hastası olan, yolda kalan, öğrencimiz, garibanımız gelsin, fişi koparsın’ dedik. Yemek için gelen müşterim, bir kişilik yemek yiyor, 2 kişilik veya 4 kişilik, artık gönlünden ne koparsa, o kadar para ödüyor. Biz fişi, restoranımızın camına asıyoruz. İhtiyacı olan, hiçbir şey söylemeden, o fişi alıp yemeğini yiyor, fişini bırakıp gidiyor. Ne hayır yapan diğerini, ne de ihtiyaç sahibi hayır yapanı biliyor. Biz sadece vesile oluyoruz.” Peki, biz de vesile olur muyuz? Başlamak isteyen! İlk adımı atmak isteyen! Var mı? Tamer Yazar-AA