İyi sabahlar sevgili okuyucu.
Yıllardır bu gazetede birçok konuda yazı kaleme aldım. Ama itiraf etmem gerekir ki, bilgi ve birikimimin en zayıf olduğu alanlardan biri ekonomidir. O yüzden ekonomi değerlendirmelerinin hep okuyucusu olup, pek yorumda bulunmadım.
Ancak günümüz Türkiye’sinde ekonomik kaos ve kriz öyle bir boyut kazandı ki, bu alanda yazı yazmak ya da yorum yapmak farz oldu. Sizi, rakamlarla ve istatistiklerle boğacak değilim. Günlük yaşam pratiğimizden örnekler verip, durumun ne denli kötü olduğunu açıklamaya çabalayacağım.
Sevgili okuyucu; Hatay ilimiz, bereketli toprakları ve özel iklimi dolayısıyla narenciye, sebze meyve ve hayvansal ürünler açısından ülkemizin en ucuz iliydi. İstanbullular, Ankaralılar markete ya da pazara gittiklerinde ceplerini akrep sokar, ancak Hataylılar markete ve pazara gittiğinde, onların harcadığı yarı parayla aylık ihtiyacını giderirdi. Aklınıza gelebilecek her kalem Antakya’da ucuzdu. Dışardan gelen yerli turistler buradaki alışveriş koşullarının uygunluğundan büyülenip, bizlere her daim “çok şanslısınız” derlerdi.
Yıllar geçti ve ülkemiz bugün itibariyle tam bir ekonomik çıkmaza saplandı. Temel ihtiyaçlarımızın pahalılığı gıdım gıdım artarken, hep “olsun ya, yine de en ucuz sebzeyi, meyveyi biz yiyoruz” diye kendimizi avutuyorduk. Ne olduysa oldu, Hatay’daki etiket fiyatları İstanbul ve Ankara gibi metropollerle neredeyse eşitlendi. ‘Hatay’da yaşamak ucuzdur pratiği’ sırra kadem bastı. Bugün şunu söylemeliyiz… Hatay da Türkiye’nin en pahalı illeri arasına girdi maalesef.
Hatay sofralarının en vazgeçilmezi sebzedir. Salata eksik olmaz öğünlerimizde. Marul, maydanoz, biber, domates, soğan, pazara gittiğimizde ilk satın aldığımız ve dolaplarımızda kilo kilo bulundurduğumuz kalemlerdi. Sebze, sadece salatalarımızda değil, meze ve ana yemeklerimizde de en çok kullandığımız ürünlerdir. Ve yine biz Hataylılar, afiyetle yediğimiz bir akşam yemeği sonrası görkemli bir meyve tabağı cümbüşünden kendimizi mahrum bırakmazdık. Mevsimin en güzel meyveleri rengarenk soframıza konurdu. Şimdi bu sofraların hepsi başı eğik yetim durumundadır. Kilo kilo alınan sebzeler tane ile satın alınıyor. Ne acı.
Yediğimiz bu haldeyken bir de içtiğimize bir bakalım mı?
Keyfine düşkün Hataylılar da çoklukla sofraya bir kadeh rakı, ya da iki şişe bira eşlik eder. Ağzını alkolle tatlandırmayı seven bir milletiz. Gel gör ki, alkol fiyatlarının akıl almaz pahalılığı, Hataylıların bu zevklerinden de taviz vermesine yol açmış durumda. Herkes şunu biliyor ki, millet alternatif arayıp; tini rakıya ve ev yapımı bira ve viskiye yönelmiş durumda. İşin ilginci, birçok allı pullu restoran bile gayri resmi olarak müşterisine “içkini kendin getir sadece servis edeyim” politikasına girdi. Restoranlar, alkol gelirinden vazgeçti. ‘Müşteri gelsin; mezesini, ara sıcağını ve ana menüsünü yesin, ben alkolden kazanmasam da olur’ diyorlar.
Hatay’da yaşanan bu hayat pahalılığı eğer bu boyutta ise ve bu denli rahatsızlık verir bir aşamaya geldiyse, varın siz düşünün diğer illerin halini. Hatay mutfağı yanıyorsa, Türkiye mutfağı kül olmuş demektir.
Mübarek Ramazan ayında fiyatlar düşer diye bekleyenler bile umduğunu bulamadı.
Ne diyelim, yine de şaşalı sofralar, bol afiyetler dilerim.
İyi çalışmalar.
YORUMLAR