Ya Sonra! Bu Kadar!
Necmettin Çalışkan: “Şatafat, debdebe ve bizden olmayanları bastırma, farklı sesleri susturma çabası, en önemli alamet-i farikamız. İşimiz gücümüz seçim! Halktan yüksek oy aldığımız sürece bizden iyisi yok gibi, bir mantık içerisindeyiz.”
Geride kalan Ramazan Bayramı’nın birçok sorunla iç içe yaşandığı gerçeğini dile getiren, Saadet Partisi’nin Hatay’daki önemli ismi, Genel İdare Kurulu üyesi Necmettin Çalışkan, “Her bayram zihinlerde geleceğe ait planların yapıldığı, gönüllerin coştuğu, sıla-i rahimin gerçekleştiği, umutların yeşerdiği, uzakların yakın olduğu, yeni yeni temennilerin bulunduğu bir dönemdir. Peki, bu temennilerin ne kadarı gerçekleşiyor?” sorusunu sordu.
-AKLA GELEN!-
“Bayram deyince aklımıza ne geliyor?” sorusuna karşılık gelenleri sıralayan Çalışkan, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Ramazan Ayı’nı artık geride bıraktık. Bireysel ibadetler olarak mukabele okuduk, teravih namazları kıldık, oruç tuttuk, zekât ve fitre verdik. Peki, Ramazan’ın gerçek ruhu olan kardeşliği yaşayabildik mi? Ekmeğimizi paylaşabildik mi? Yeryüzündeki Müslümanların dertleriyle dertlenebildik mi? Bireysel kurtuluşumuz için yaptığımız kadar, toplumsal katkı ortaya koyabildik mi? Başkalarına yararımız dokundu mu?
Açıkça biliniyor ki, bu Ramazanda da, son yıllarda feci şekilde yaşadığımız acı ve felaketler artarak devam etti. Bayram deyince, aklımıza güzel günler gelmiyor artık. Afrika’da nüfusunun üçte birini tekabül eden aç insanlar, ölüm ile karşı karşıya olan, yarını olmayan Müslümanlar geliyor. Bayram deyince aklımıza; vatansız, bir yere sığınamamış, gezgin mülteci pozisyonundaki insanlar geliyor. Birleşmiş Milletler raporuna göre, dünyada en az 10 milyon Müslüman sürekli hareket halinde. Müslüman ülkelerin vatandaşları olan bu mülteciler, gayri Müslim ülkelerde sığınak ve huzur arıyor. Karınlarını doyurma peşine düşüyor. Bayram deyince aklımıza; Feribotlarla, daha güvenli limanlar olarak gördükleri batılı ülkelere seyahat ederken, Akdeniz ve Ege’de batan ve boğulan insanlar geliyor. Bayram deyince aklımıza; Filistin ve açık hava hapishanesi durumundaki Gazze geliyor. Bu acılar yaşanırken, bölgede İsrail’in en büyük müttefiki olduğumuz geliyor. İsrail’i her platformda kınamamıza rağmen; ticarette, turizmde, kültürel alışverişte, her türlü ilişkilerimizin en üst düzeyde devam etmesi geliyor.
İsrail’in, tarihinin en güçlü dönemini yaşadığı geliyor. Her Ramazan ve bayram girişinde olduğu gibi, bu yıl da yine o bilindik çirkinliğini terk etmeyişi, birçok Müslüman’ı şehit edip nice ocağı söndürdüğü ve İftar sofralarına yağdırdığı bombalar geliyor. Bayram deyince aklımıza, Pakistan ve Afganistan’da her gün okullara, ibadethanelere, pazar yerlerine yapılan intihar eylemleri geliyor. Bayram deyince aklımıza, Bangladeş ve Mısır’da Müslüman âlimlerin ve siyasetçilerin hapishanelerde idam edilişi geliyor. Bayram deyince aklımıza, Arakan’da diri diri yakılan, Doğu Türkistan’da soykırıma maruz kalan insanlar geliyor. Bayram deyince aklımıza Cezayir’de ve Sudan’da yaşanan darbe/iç karışıklıklar geliyor. Bayram deyince aklımıza, Yemen’de açlıktan ölen insanlar ve Körfez-Arap ülkelerinin Yemen’e kan kusturması geliyor. Bayram deyince aklımıza, Libya’da birbirini boğazlayan kabileler, gün yüzü görmeyen insanlar geliyor. Bayram deyince aklımıza, Suriye’de devam eden katliamlar, ölümler, vatansız insanlar geliyor.
Özetle, toprak, insan kanına doymuyor. Yalnızca bağırıp çağırıyoruz. Bu saldırgan tavırlara karşı bağırıp çağırmak da bu durumu kabullenmek anlamına geliyor. Boş hamasetten öteye geçmeyen nutuklarla ne Filistinli Müslümanların güvenliği sağlanıyor, ne de herhangi bir yerde acılar diniyor. Sayısız dert ve kriz içerisinde yuvarlanan İslam âlemi, işte böyle bir bayramı daha idrak etti.”
-YAPTIĞIMIZ ŞEY!-
İslam âleminin, tüm bu krizlerle iç içe yaşarken, bizlerin ancak basit hesaplarla kendi iç işlerimizle meşgul olduğumuz eleştirisini paylaşan Çalışkan, şöyle devam etti:
“Fabrika yerine hapishane inşa etmekle meşgulüz. İş alanları yerine stadyumlar yapıyoruz. Bazı adamların ayağını kaydırmak için nasıl tedbirler alırız? Yeni kurumlar ihdas ederiz de birilerinin ipini nasıl elimizde tutarız? Şatafat, debdebe ve bizden olmayanları bastırma, farklı sesleri susturma çabası, en önemli alamet-i farikamız. İşimiz gücümüz seçim. Halktan yüksek oy aldığımız sürece bizden iyisi yok, gibi bir mantık içerisindeyiz.
Temel nedeni ekonomik krizler olan; boşanan aileler, dağılan yuvalar, intihar eden gençler kimin umurunda! Faizin batırdığı işletmeler, yok olan esnaf, yıkılan orta direk! Temel nedeni eğitim sistemi olan; sürü gibi nesil kimin gündeminde! Bizim dünya siyasetiyle ilgimiz yok mu? Var ama, sadece televizyonda, dizilerde ve hayal dünyamızda. ‘Sanal’ imparatorluğumuz icraatlarına devam ediyor. ‘Hilafet’ kurumumuz, tüm Müslümanları kameralar karşısında kucaklamış durumda. Dört koldan altı kıtada at koşturuyoruz. ‘Diriliş’ yaşatıyoruz. Ertuğrul Gazi’nin ruhunu canlandırıyoruz. Mehteri bol bol veriyoruz. Ya sonra! Bu kadar.”
-Tamer Yazar-