Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay: “Gerçek anlamda bir ‘Medeniyetler Korosu’, Antakya… Aynı fotoğraf karesinde üç dinin sembollerini görebilir, aynı sofrada farklı tatların emsalsiz lezzetini keyifle tadarken, farklı inançlardan dostlarınızla hep bir ağızdan, aynı türküleri coşkuyla söyleyebilirsiniz…”
“Sevgili Anadolu” adlı kitabıyla; bir şehri görme, anlama ve gözlemleme üzerine deneyimlerini aktaran Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay’ın ele aldığı şehirlerden biri de, Antakya özelinde, Hatay coğrafyası. Kitabına dair tanıtım yazısında, “Türkiye, insanlığın ilk ayak izlerinden tarihin en büyük imparatorluklarına kadar, nice dönem ve deneyimlere tanıklık etmiş eşsiz bir dünya parçasıdır. Bu dünya parçası, bağrında taşıdığı tarihsel, kültürel, doğal bütün varlıkları, imkan ve sorunları ile bizimdir. Bizim vatanımızdır. Bu vatanın sahip olduğu birikimi, hiçbir ayrım gözetmeksizin tümüyle sahiplenmek, geliştirmek ve geleceğe taşımak, tarih önünde insanlığa karsı sorumluluğumuzdur” diyen Günay, 216 sayfalık kitabında oldukça kalbi kelimelerle ilerliyor.
Bugün, o sayfalardan ufak örneklerle ilerleyelim mi? Günay’ın kelimeleriyle, kadim kent Antakya’yı okuyalım. İşte o ufak notlarla, Antakya…
-*-
Antakya, Hatay ilinin merkezi olarak, sadece bugünün Türkiye’sinin çok kültürlü, çok renkli şehirlerinden biri değil, tarih içinde de çok önemli, özel bir şehir. Tarihi, iki bin yıldan öncelere uzanıyor. Makedonyalı İskender’in komutanlarından Seleucus Nicator tarafından kurulmuş. Bir zamanlar, Roma İmparatorluğu’nun sayılı şehirlerinden biri olarak biliniyor. Habib-i Neccar (eski adıyla Silpius) Dağı eteklerinden Asi Nehri kıyılarına doğru uzanıyor.
-*-
Antakya’nın tarihindeki kültürel çoğulculuk, bölgenin ve ülkenin son yıllarda yaşadığı tüm olumsuzluklara karşın, bugün de devam ediyor. Şehrin ana hattı sayılan tarihi Kurtuluş Caddesi üzerinde; Cami, Katolik Kilisesi ve Musevi Sinagogu, yakın komşu mesafesinde, kendi inananlarına hizmet sunmaya devam ediyor. Biraz yürürseniz, Saray Caddesi üzerinde bir Ortodoks ve Vali Konağı’nın hemen yanında bir Protestan Kilisesi ile karşılaşıyorsunuz. Yerel yönetimlerin Paskalya kutlayan afişlerini görmek, sokaklarda hoşgörüyle tanışmanın huzurunu veriyor.
-*-
Antakya’da gezip görülecek yerleri saymak zor. Yüz binleri bulan mülteci akınının yarattığı tüm zorluklara karşın, gece gündüz canlılığını ve ışıltısını yitirmeyen bir şehir burası. Ünü dünyaya yayılan ve sonra başka topluluklara örnek oluşturan “Medeniyetler Korosu”, bu “barış içinde birlikte yaşama” iradesinin ürünü.
Çarşıları, güler yüzlü insanlar ve vitrinleri de başka yerde eşini bulmakta zorlanacağınız ürünlerle dolu. Defne sabunlarının en iyisini ve baharatın bin bir türlüsünü bulmak ya da künefenin en güzelini tatmak isterseniz, Uzun Çarşı’ya doğru yürüyebilir, keyifli bir alışveriş yapabilirsiniz. Asi kıyısında dolaşır, eski müzeyi, Hatay’ın anavatana katılışıyla ilgili tarihi mekanları ve Ulu Cami’yi gezebilirsiniz.
-*-
Antakya’da, yoğun günün yorgunluğunu gidermek, işin en kolay yanı… İsterseniz, geleneğe uyarak, serinliğini ve sesini duyumsayarak güzel bir sofra başı bulacağınız Harbiye’ye tırmanırsınız. İsterseniz, hemen şehir içinde ara sokaklardan birine dalarsınız.
Biz öyle yaptık… Eski şehir merkezinde, daracık yollardan birinde bir vaha bulduk. Adı, Konak lokantası. Eski, metruk bir konağı, başarıyla restore etmiş, keyifli bir yeme içme mekanına dönüştürmüşler. Soframıza sunulanların adını bir kâğıda yazıp vermelerini rica ettim… ‘Mütebbel, Tabbule, Konak Beğendi, Lübnan Cevizli, Halep Humus, Abuganuç, Naneli Köfte…’ Ve içeceklerin tümü, yerel ürünlerden özenle üretilmiş, birbirinden güzel şuruplar, şaraplar.
Yemek meraklısı değilim. Bir antik taş yığını görmek için bir dağın tepesine tırmanmışlığım çoktur da, özel bir yemek için kalkıp bir yere gitmişliğim vardır. Ama galiba, bütün dostlarım, tanıdıklarım başka yerlere taşınmış olsa bile, sadece bu listedeki arkadaşlarla yeniden karşılaşabilmek için yine Antakya’ya gidebilirim.
-*-
Yeni Müze ve Müze-Otel alanları, biraz daha uzakta ve aynı güzergâhta, Saint Pierre Kilisesi’nin eteklerinde, şehri çeperleri sayılan bölgede. Çevreleri oldukça bakımsız. Yerel ve merkezi yönetimlerin, kısa zamanda bölgede iyileştirmeler yapması ve bu güzelim eserlerin çepeçevre bir yeşil dokunun içinde kalması, herkesin özlemi.
-*-
Müze-Otel… Hatay’da bir otel inşaatının temelinde bin m2’yi aşkın mozaik zemin bulununca, yerinde korunan ve tüm diğer tarihi izler de korunarak bir müze-otele dönüştürülmekte olan alan… Müze ve Otel yapımı, eşzamanlı olarak tamamlanıyor. Dünyada benzeri yok denecek kadar az olan ve uluslararası mimarlık ödülleri alan bu proje bittiğinde, Antakya, çok özel bir eser kazanmış olacak.
-*-
-GEZİ REHBERİ!-
Eski Bakan Ertuğrul Günay, imzaladığı ve ufak bir notla da bizlerde paylaştığı kitabının nasıl algılanması gerektiğini de anlatıyor. İşte o kelimeler…
“Bu kitap, bir gezi rehberi değil. Bir yöreye nasıl gideceğinizi, nerede konaklayacağınızı anlatmıyor. Bir anıt kitabı da değil. Gezdiğim, gördüğüm yerlerde yaşadıklarımı, yaptıklarımı ya da yapamadıklarımı – birkaç zorunlu bilgi dışında – yazmaya kalkmadım.
Ülkemin bütün şehirlerini gördüm. Her birini en az birkaç kez… Bu şehirleri sadece bugünkü haliyle değil bütün tarihiyle öğrenmeye, anlamaya çalıştım. Nasıl daha güzel, daha korunmuş, daha gelişmiş olabilecekleri üzerinde düşündüm, uğraştım.
Bu kitap, bu öğrenme, anlama, koruma ve iyileştirme uğraşında aldığım notlardan, gözlemlerden aklımda kalanlar. Bu toprakları seven herkesin bilmesini istediğim şeylerden bazıları.
‘İnsanın görevi, yaşadığı ortamı güzelleştirmektir’ diye bir söz var. Bulunduğum her yerde bu sözün gereğini yerine getirmeye özen gösterdim. Şimdi de, bu yurdun bir sade yurttaşı olarak, aynı özeni sürdürmeye çalışıyorum. Yazdıklarım, bu bilincin yaygınlaşmasına ve gereğini yerine getirmeye çalışanların çoğalmasına katkı yaparsa, mutlu olurum.”
-GÜNAY’A DAİR-
Kültür ve Turizm Bakanlığı yanı sıra; Ordu, İstanbul ve İzmir Milletvekilliği yapan Ertuğrul Günay’ın Bakanlığı döneminde, Türkiye, dünyanın 6. turizm ülkesi oldu. Turizmin ülke düzeyine yaygınlaşmasına, tiyatro, sinema, yayıncılık gibi kültür etkinliklerine, arkeolojiye ve Zeugma, Şanlıurfa, Hatay, Van, Aydın, Troya, Likya gibi yeni, büyük müzelerin proje, inşa ve sergilerine önem verdi. Çok sayıda eski eser, yurt dışından Türkiye’ye getirildi.
Nazım Hikmet’in yurttaşlığının iadesi ve Madımak’ın boşaltılmasında emeği olan Günay’a; kültür, turizm ve barış alanlarında çalışmaları nedeniyle, yurt içi ve dışından onursal akademik unvanlar ve Avusturya, Macaristan, Hollanda ve Belçika ülkelerince devlet nişanları verildi.
Türkiye’yi karış karış dolaşan Günay, yeni çıkardığı kitabında; bir şehri görme, anlama, gözlemleme üzerine deneyimlerini aktarıyor. “Sevgili Anadolu” kitabında, tüm bunları, metinlere eşlik eden siyah beyaz fotoğraflarla destekliyor. Kitabının bir gezi kitabı olmadığını belirten Ertuğrul Günay, kitapta bir şehri anlatırken; oranın tarihinden, bilinmeyen yerlerinden, bir yabancının gözünden nasıl göründüğünden ve arkeolojik olarak nelere ev sahipliği yaptığından bahsediyor.
-TAVSİYEMİZ-
Tarih ve kültür başlıklarında, Bakanlığı döneminde Anadolu coğrafyasına önemli katkılarda bulunmuş Ertuğrul Günay’ın kaleminden çıkan ‘Sevgili Anadolu’da sadece Antakya değil, Anadolu’nun çok fazla bilinmeyen başka kentlerinin Anadolu fısıltıları ile de karşılaşıyorsunuz. Tavsiyemiz, okumanız yönünde olsun. Çünkü eldeki, Antakya da, Anadolu da bunu fazlasıyla hak ediyor. İyi okumalar… -Tamer Yazar-