Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Bir tarafta radikal gruplar diğer tarafta “siviller”

“Sınırımıza yakın bölgelere doğru

“Sınırımıza yakın bölgelere doğru yönelen sivil sayısı 500 bin kişiye yaklaştı” bilgisini veren Türk Kızılayı Başkanı Kerem Kınık, bu kişilerin hepsinin henüz sınır bölgesine ulaşmadığını, ancak saldırıların sürmesi halinde, İdlib’den kaçanların Türkiye sınırına yönelmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. İGAM Başkanı Metin Çorabatır da, İdlib’den yüz binlerce insanın kaçmasının “an meselesi” olduğu görüşünde.

Hatay kamuoyunun, 400 bini aşkın Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan iç dinamiği ve sınırda biriken, birikmeye devam eden sivillerin yarattığı yeni göç baskısı nedeniyle yakından izlediği Suriye kenti İdlib için tespitlerde bulunan isimlerden biri de, Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. İlhan Uzgel.
Değerlendirmesinde, Suriye yönetiminin, toprağı İdlib’i eninde sonunda alacağını ve kontrol edeceğini söyleyen Prof. Dr. İlhan Uzgel, kenti yönetmeye devam eden radikal İslamcılara işaret ettiği İdlib başlığında şu değerlendirmeyi yaptı:
“İdlib, bazı açılardan daha kritik. Çünkü Türkiye, burada savunma pozisyonunda. Fırat’ın doğusunda ise kendi sınırları içinde bekliyor. İdlib’de fiilen askeri varlığı var. Bir taraftan radikal İslamcılar, bir taraftan Suriye ordusu tarafından sıkıştırılmış durumda. Radikal İslamcıları silahsızlandırma sözünü yerine getiremedi. Bu, diplomasi tekniği açısından zaten olacak bir iş değildi. Başka gruplar adına söz verdi. Sonuçta, Suriye Yönetimi de, toprağı olan İdlib’de kontrolü ele geçirmek zorunda. Türkiye, Rusya üzerinden müdahaleyi yine öteledi ama, durum çok sıkışık. Fırat’ın doğusundan farklı olarak, Suriye’de askerin rehin kalma durumu var. Böyle bir risk altında şu anda. Bağlantıları açmak için, Suriye ordusuyla savaşman ve Rusya’dan hava sahasını açmasını istemen gerekir. Çok tehlikeli bir oyun bu. Bütün bunları, radikal İslamcıları Suriye ordusundan korumak ve sınıra göçü engellemek için yapıyorsun! Suriye ordusu, sonunda oraya girecek. Bu, sonsuza kadar sürdürülebilecek bir durum değil. Muhtemelen, Türk Askeri, bir ara çözümle çekilmek zorunda kalacak. Belki de, göçü Türkiye sınırlarının ötesinde kamplar kurup karşılayacak. Şimdiden, oradan gelecek göçe bir çözüm bulmak zorunda. BM’yi, AB’yi devreye sokabilir. Türkiye, oradan daha fazla Suriyeli alamaz.”
-HAZIRLIK-
Bu değerlendirmelerin yapıldığı bir ortamda, İçişleri Bakanlığı ve Türk Kızılay, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta İdlib’den göç beklendiğine ilişkin açıklamasının ardından bu konudaki hazırlıklarını hızlandırdı. Kızılay Başkanı Kerem Kınık, Türkiye sınırına yakın bölgelere doğru yönelen sivillerin sayısının 500 bine yaklaştığını kaydetti.
Mülteci akınına karşı yapılan hazırlıklar konusunda konuşan Kızılay Başkanı Kerem Kınık, “Rejimin, sivil yerleşim bölgelerine saldırıları yeni ve büyük bir göç hareketini tetikliyor. Sınırımıza yakın bölgelere doğru yönelen sivil sayısı 500 bin kişiye yaklaştı” bilgisini verdi. Kınık, bu kişilerin hepsinin henüz sınır bölgesine ulaşmadığını, ancak saldırıların sürmesi halinde İdlib’den kaçanların Türkiye sınırına yönelmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Kınık, sözlerini, “Sayının 500 binle de sınırlı kalmayacağı çok açık. İdlib’de bu sayının çok çok üzerinde korunmasız sivil bulunuyor. Yeni bir göç hareketi Türkiye’yi olduğu gibi Avrupa’yı da etkiler” şeklinde sürdürdü.
-ACİL ÇAĞRI-
Kızılay’ın, Suriye’de iç savaş başladığından beri, Avrupa Birliği (AB) ve Birleşmiş Milletler (BM) ile birlikte Suriyelilere hem kendi ülkelerinde hem de Türkiye’de insani yardımda bulunduğuna dikkat çeken Kınık, yeni saldırıların ardından Türkiye sınırına gelen savunmasız sivillere de acil barınma ve beslenme desteği sağladıklarını söyledi. Kınık, İdlib’den kaçanların belli kampların çevresine yerleştirildiğini, ancak büyük göç olması durumunda, uluslararası desteğe daha fazla ihtiyaç duyulacağını da belirtti. Kınık, “Çatışmalara acilen son verilmesi çağrımızı yineliyoruz. Çatışan taraflar, sivillerin zarar görmemesi için uluslararası hukukun gereklerini yerine getirmeli” çağrısında bulundu.
-CİHATÇILAR-
İçişleri Bakanlığı yetkilileri de; Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), Göç İdaresi ile Hatay Valiliği’nin, İdlib’ten büyük göç dalgasına karşı hazırlık yapan kurumlar arasında olduğu bilgisini verdi. Göç dalgasının Türkiye sınırlarının ötesinde karşılanmasını temel strateji olarak belirleyen İçişleri Bakanlığı, sınır kapılarının açılması durumunda, Türkiye’ye cihatçıların da sızabileceği riskini gözden geçiriyor. Bu riske karşı, “cihatçıların izole edileceği, sivillerin koruma altına alınacağı” bir planın ayrıntılı bir değerlendirmesi yapılıyor.
Bu konuda düşüncelerini paylaşan bir diğer isim, Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Suriye Uzmanı Oytun Orhan. Türkiye’nin sınır kapılarını açması durumunda, sadece Suriyeli sivillerin değil, cihatçıların da Türkiye’ye sızabileceği riskini, “Evet böyle bir risk var. İdlib’de çok sayıda yabancı terörist savaşçı var. Onlar da Türkiye’ye gelecektir. Sonrasında da, batı ülkeleri dahil dünyanın her yerine kaçmaya çalışacaktır” şeklinde değerlendiren ve Türkiye’nin bu riski alabileceğini belirten Orhan, Türkiye’nin, PYD’ye karşı savaşta yalnız bırakıldığını düşündüğünü, mülteci sorunuyla da tek başına mücadele etmekten yorulduğunu söyledi.
-GÖÇ DALGASI-
Türkiye’nin, Suriye konusunda önce Rusya ve İran’la üçlü zirve, hemen ardından da Fransa ve Almanya’nın katılımının öngörüldüğü bir zirve için hazırlık yaptığını hatırlatan Orhan, “Erdoğan, İblib kaynaklı büyük göç dalgasının yaratacağı sıkıntılara bu zirvelerde de sert mesajlarla dikkat çekecektir. Çünkü Türkiye, İdlib’te aslında sadece Rusya ve Suriye rejimine karşı değil, Batı’ya karşı da direniyor. Erdoğan, Batı’dan beklediği desteği alamazsa, mülteci ve cihatçılar sorunu daha da büyüyecektir” şeklinde konuştu.
-AN MESELESİ-
İltica ve Göç Araştırmalar Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır da, İdlib’den yüz binlerce insanın kaçmasının “an meselesi” olduğu görüşünde. Türkiye’nin, uluslararası yardım kuruluşlarının İdlib’e ulaşmasına öncülük etmesi gerektiğini anlatan Çorabatır, böylelikle Esad rejiminin saldırılarının ciddi oranda geri püskürtülebileceğini anlattı.
Avrupa Birliği’nin aslında mültecilere yardım konusunda Türkiye’yi tamamen yalnız bırakmadığını, 6 milyar Euro’luk yardımı Türkiye’ye ulaştırdığını dile getiren Çorabatır, “Cihatçıların Türkiye’ye ve buradan dünyaya sızma riski var, ama kapıların açılması durumunda, tüm silahlı unsurların tespit edilip ayrılabileceği bir plan dahilinde hareket edilmesi de gerekiyor. Kapıların açılması tamam, ama bu süreçte mutlaka siviller korunmalı, uluslararası mülteci kuralları uygulanarak tüm yardım örgütleriyle ortak hareket edilmeli” mesajı verdi.
Metin Çorabatır, “Güvenli bölge Türkiye’nin istediği gibi kurulmazsa diye, tüm uluslararası yardım kuruluşları hazırlıklarını hızlandırmış durumda. Suriye’den göçler konusunda yine kritik bir süreçten geçiyoruz” dedi.
-KENT HAZIR MI?-
Yaşananları Antakya Gazetesi için değerlendiren, Suriye hattında çalışan Avrupalı bir yardım gönüllüsü, Hatay coğrafyasının psikolojik olarak yeni bir göçe hazır olup olmadığını konusundaki sorumuzu yanıtladı ve şu çarpıcı tespiti yaptı:
“İsmimi size vermek en kolayı olurdu, ki olması gereken bu aslında. Ama size söylediklerimden sonra şehrinizde ve hatta ülkede kalmama izin verilmeyebilir. Bu olmayan şeyler değil ne yazık ki. Gelelim bölgeden beklenene… Adı ‘göç’ olan beklenti uzun bir süredir konuşuluyor. Bu yeni bir durum değil. Ama kamuoyunun kent gündemi bunu hiç tartışmıyor. Aslında erteliyor desek daha doğru. Ya da bunu konuşmadığı zaman kendisini daha iyi hissediyor da olabilir. Sanırım, sorunları öteliyor! Erteliyor ya da bir zaman için rafa kaldırıyor. Ama o raftan o konuyu indirmesi gerekenler de kenti yönetenler. Çünkü olası bir göç Hatay’ı birebir etkileyecek. Kapılar açılırsa, kamplar ve şehirler, yeni sığınmacı yüzleri ile karşılaşacak. Ama sorun şu ki, Hatay’daki sığınmacı karşıtı söylemler, var olanla bile henüz barışılamadığını ortaya koyuyor, ki bu konuyu sizler işliyorsunuz haberlerinizde. O nedenle, durum biraz vahim, bu anlamda.
Buna dair kendi aramızda konuşurken, aramızdan bazı arkadaşlar, ‘neden adaptasyon için iki toplumu bir araya getirecek projeler hayata geçirilmedi’ diye sordu. Gerçekten de, belki de yapılması gereken buydu. Sorun denenle yaşamak zorunda olma hissi yerine, çözüm üretilebilirdi ve sorun denene yeni bir çerçeve takılabilirdi. Her iki kesimden insanlar, birbirine birbirini anlatırdı. Belki bunu yemeklerle, müziklerle yapardı, hatta seminerler, atölye çalışmaları da bu sürece eklenebilirdi. Siz de hep soruyorsunuz, takip ediyorum. Ben de merakla cevabını bekliyorum. Sahi, neden bu çözüm hiç hayata geçirilmedi? İki toplumu bir araya getirmek için neden hiçbir yol denenmedi? Şu an ki durum daha mı iyi oldu?”
Buna cevap vermek isteyen olur mu? -Tamer Yazar-