Bir milyon ya da daha fazla mültecinin ‘güvenli bölge’ye gönderileceği, sınır ötesi harekatla birlikte daha çok konuşulur oldu. Göç başlığında çalışan Akademisyenlerden Prof. Dr. Murat Erdoğan, bu konuda oldukça net…“Suriye’de ciddi bir barış ortamı olmadıkça bu insanlar gönüllü geri dönüşe yönelmeyecek.”
Hatay, İstanbul, Şanlıurfa, Mardin, Gaziantep ve diğer kentler… Yüzbinlerin ev sahipliğinde duran şehirlerde yaşayanlar, birçok konuda fikir ayrılığı yaşamalarına rağmen, “Suriyeliler gitsin” görüşünde birleşmiş gibi görünüyor.
2019 Temmuz ayında Kadir Has Üniversitesi’nin yayınladığı “Türk Dış Politikası Kamuoyu Algıları Araştırması”na göre, Türkiye’deki seçmenlerin önemli bir çoğunluğu Suriyelilerden memnun değil ve gitmelerini istiyor. Araştırmaya göre, -zaten pek yüksek olmayan- “Suriyeli sığınmacılardan memnuniyet durumu”, üç yıl içinde on puan daha düşmüş.
-BARIŞ MI?-
Türkiye’ye sığınan Suriyeli mültecilerin sayısı, resmi olmayan rakamlara göre 4 milyona ulaştı. Suriye savaşı 9’uncu yılına girerken, ufukta hâlâ ciddi bir barış emaresi ise görünmüyor. Bu durum, gönüllü geriye dönüş koşullarının da kapalı kalması demek. Hükümetin gündeminde ise bir süredir, sınırın ötesinde kurulacak “güvenli bölgeler” var. Bu bölgeye, 1 ile 2 milyon arasında mülteci nüfusun yerleştirileceğine dair söylemler,
sınır ötesi harekatla birlikte daha güçlü dile getirilir oldu.
-UYUM!-
Göç ve mülteciler konusunda uzun yıllardır çalışmalar yapan Prof. Dr. Murat Erdoğan ve Prof. Dr. Ayhan Kaya, “güvenli bölgeler” tartışması kapsamında mültecilerin durumunu değerlendirdi. Evrensel’den Ercüment Akdeniz’in haberine göre, Prof. Dr. Erdoğan, 2015’ten sonraki gelişmelerle birlikte, geri dönme imkanının olağanüstü derecede azaldığını belirterek, “Suriye’de ciddi bir barış ortamı olmadıkça, bu insanlar gönüllü geri dönüşe yönelmeyecek” dedi. Prof. Dr. Kaya ise, “Suriyeliler geri gitmemekte diretirlerse, Türkiye’de toplumsal gerilimler yaşanabilir” saptamasında bulunarak, devletin ve sivil kuruluşların, uyum konusuna odaklanması gerektiğine dikkat çekti.
-SINIR GERÇEĞİ-
Suriyeli sığınmacıların mültecilerin, sınır dışına (Suriye’ye) gönderileceği bir “güvenli bölge” tartışmasının ne kadar olası olduğu konusunda konuşan Prof. Dr. Murat Erdoğan, şu tespiti yaptı:
“Suriye’de yaşanan kriz ve Suriye krizinin yarattığı mülteci akını, dünyada çok örneği yaşanmış bir durum değil. Dolayısıyla, daha önce bu uygulama yoktu. Daha önce böyle bir şey var mıydı yok muydu tartışmalarının ötesinde, çok büyük sayıda bir kitle ve Türkiye’nin tamamına yayılmış bir kitle söz konusu, ki savaş da devam ediyor vs. Böyle olunca, her konuşma, her politika, aslında kendi içinde yeni. Bunun daha önceki bir tecrübesi yok. Yani mesela bizde, ’90’lı yıllarda Irak’tan gelenler vardı. Onları sınır bölgesinde tuttuk. O zamanlar, BM bize kızıyordu, ‘Sınır bölgesi risklidir’ diye. Çünkü BM ilkelerine göre, mesela bir kamp yapacaksanız, çatışma bölgesinin 50 kilometre ötesinde bir yerde yapmanız lazım. Ama gidin bizim kamplara bakın, sınırın dibinde! Ama BM baktı ki, Türkiye idare edemiyor, sonra bunu kabul etmek durumunda kaldı. Çünkü yeni bir kriz yaşanıyor, idealden uzaklaşmak durumunda kaldılar.
Şimdiki güvenli bölge konusunda da BM’nin söyleyebileceği fazla bir şey yok. Burada şu anda bile, o savaş bölgelerinden, çatışma bölgelerinden kaçan insanlar var. Menbic’den kaçan var, İdlip’ten kaçan var. Şimdi bunlar nereye gidecekler? Türkiye, 4 milyondan fazla insanı misafir etmiş durumda. Bununla ilgili tartışmalar yoğunlaşmış durumda. Dolayısıyla, dönüp de Türkiye’ye ‘Bunları da alın’ diyemiyor. Geriye ne kalıyor? Güvenli bölgeler… Güvenli bölgeler konusunda da muhatap ülkeye güvenmekten başka şansı yok. Yani Türkiye diyor ki, ‘Ben, bunları bu bölgeye alacağım, güvenliğini sağlayacağım.’ Birleşmiş Milletler’in bu konuda operasyonel bir gücü yok zaten, sadece öneride bulunabilir, ki çok fazla itiraz edebileceği durumu da yok.”
-DÖNÜŞ EĞİLİMİ-
“Kim kimi, neye göre, nereye gönderecek?” konusunda da fikrini paylaşan Erdoğan, şöyle devam etti:
“Bunun iki tarafı var. Bir tarafı, uluslararası hukuk, diğeri de politik alan. Uluslararası hukuk bakımından, insanların oraya gitmesinin bir tane yolu var! Gönüllü geri dönüş. Yani insanlar diyecek ki, ‘Ben dönüyorum kardeşim.’ Eğer bunu söylemezse, Türkiye’deki Suriyeliler, uluslararası koruma altındadır ve geri göndermeme ilkesi vardır. Türkiye bunu kabul etmiştir ve bunu uygulamak durumundadır. Zaten uyguladığını da iddia ediyor. Dolayısıyla, bu insanları zorla geri gönderemezsiniz. Bu konuda, gönüllü geri dönüşe bakmak lazım.
Peki, bu insanlar orada oluşturulan güvenli bölgeye gönüllüce geri dönerler mi? Bizim yaptığımız araştırmalarda, böyle bir isteğin, eğilimin olduğunu görmek mümkün değil. İnsanlar orayı hâlâ çatışma bölgesi olarak görüyor, yarınını göremiyorlar.
Bakın, son birkaç günde operasyon nereye evrildi? Kamışlı gibi yere doğru gitti. Menbic’de, acaba Suriyeli rejim mi egemen olacak, biz mi egemen olacağız, onu bilmiyoruz. Bu kadar çatışmalı ve dinamik bir sürecin yaşandığı bölgeye insanların gönüllü olarak gitmesini beklemek, biraz hayal. O zaman geriye tek enstrüman kalıyor: ‘Zorla gönderiyorum kardeşim. Ben yeterince misafir ettim, artık evinize dönün’ diyebilirsiniz. Ama bunu hangi kriterlere göre belirleyeceksiniz? Misal, İstanbul’dakini mi göndereceksiniz, Hatay’dakini mi, Urfa’dakini mi, Antep’tekini mi? Yoksa şu, şu kentlerden Türkiye’ye gelmiş olanlar mı geri gitsin diyeceksiniz? Bunu gerçekleştirmek de çok mümkün değil.
Ben bu konuda, Suriye’de ciddi bir barış ortamı ve huzur ortamı olmadıkça, bu insanların gönüllü geri dönüşe yönelmeyeceğini, o ortam oluşmadan da Türkiye’nin zorla göndermek konusunda da bir politikayı gütmeyeceğini düşünüyorum. Çünkü Türkiye’nin son 8 senede en önemli dış politika enstrümanlarından birisi, mülteciler konusunda ortaya koyduğu performans. Bunu da bir anda yok etmek istemez.”
-2015 SONRASI-
Toplumda güçlenen ‘zaten gidecekler’ algısı konusunda da konuşan Erdoğan, şöyle konuştu:
“Aslında 2015’te, Suriye’de bütün dengeler değişti. 2015’e kadar Türkiye’nin öngördüğü birçok şey gerçekleşebilirdi… Esad gidebilirdi, yeni bir rejim kurulabilirdi, insanlar evlerine geri dönebilirdi vs. Ama 2014 sonu ve 2015’te; IŞİD’in devreye girmesi, Rusya’nın devreye girmesi, İran’ın devreye girmesiyle birlikte, o coğrafyada bütün dengeler değişti. O zamandan beri, bütün yazılarımda, verdiğim röportajlarda diyorum ki; geri dönme imkanı olağanüstü derecede azaldı, bu fanteziye dönüştü. Neden? Çünkü orası bir savaş bölgesi, çatışma bölgesi. Zaten savaştan kaçan insan, niye aynı bölgeye geri dönsün? Bu akla ziyan bir durum.
Ayrıca Türkiye’de kamplarda yaşayan insanların oranları yüzde 1.7’ye düştü. Yani bu insanlar, kent hayatına alıştılar, kent hayatını yaşıyorlar. Buradaki yaşamın içi de; bir biçimde, biz istesek de istemesek de – beğensek de beğenmesek de, bir entegrasyon süreci yaşanıyor. Yani 700 bin çocuk okula gidiyorsa, 1 milyondan fazla insan çalışıyorsa, bunlar, Türkiye’nin her yanında bir biçimde kendi ayakları üzerinde durabiliyorsa, bu aslında kendi içlerinde bir entegrasyon göstergesidir. Yani Suriyeliler, bu toplumda kendileri tutundular. Tutunmuş olan insanların geri dönme ihtimali de doğal olarak azalıyor, dünyanın bütün örneklerinde. Dünyanın bütün krizlerinde, geri dönme oranları yüzde 5’i geçmiyor. Yani bu kolay bir şey değil. Aradan uzunca bir zaman geçtikten sonra insanlar geri dönemiyor.”
-İŞSİZLİK-
Mültecilerin işsizliğe neden olduğu yönündeki toplumsal algıya da işaret eden Erdoğan’ın tespitleri şöyle:
“TÜİK, işsizlik oranlarını açıkladı. Türkiye’de, Suriyelilerden kaynaklı bir işsizlik yükselişi olduğuna ben inanmıyorum. Bu yükseliş, ülkenin ekonomik dengeleriyle ilgili, yapısal sorunlarıyla ilgili. Türkiye ekonomisinin yatırım yapamaması, yeni istihdam alanları açmaması ile ilgili. Bunun içinde Suriyelilerin katkısı gayet minimal düzeyde. Neden böyle? Çünkü Suriyeliler zaten kayıt dışı çalışıyorlar. Kayıt dışılık, Türkiye’nin kendi sorunu zaten. Yüzde 35’ten fazla Türk vatandaşı zaten kayıt dışı çalışıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nde 10 milyondan fazla vatandaş kayıt dışı çalışıyor. Bunun içinde 1 milyon Suriyeli zaten kayboldu gitti. Dolayısıyla, benim bu rakamlara bakıp, ‘Türkiye’de işsizlik yükseldi, bak hep Suriyelilerden’ demem çok vicdansızlık olur. Güneydoğu bölgesinde, sınır bölgesinde, kısmen Suriyelilerden kaynaklı bir işsizlik yaşanıyor olabilir. Ve kayıt dışı alanda… Onun dışında genele yansıyan bir durum söz konusu değil. Sevsek de sevmesek de, sürdürülebilir olmasa da, kayıt dışı ekonomi hem Suriyelilerin hem de Türkiyelilerin imdadına yetişti. Eğer biz kayıtlı bir biçimde olsaydık, Türkiye’deki sıkıntı artık daha fazla artardı. Çünkü o 1 milyon kişiye sizin kayıt içinde istihdam yaratmanız gerekirdi. Yapamazdınız. Şu an Türkiye’de, toplumun nispeten daha hafif algılamasının en önemli sebebi de bu, diye düşünüyorum.”
-DÖNÜŞ REDDİ-
Türkiye’nin, güvenli bölge oluşturma konusunda, Suriye krizinin başından bu yana bir perspektife sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Ayhan Kaya ise, uluslararası konjonktürün buna izin vermediğini hatırlattı. Geçici koruma altında bulunan Suriyelilerin, “non-refulman” ilkesi gereğince, tehlike altında bulunma ihtimali olan Suriye’ye gönderilmesinin uluslararası hukuk açısından uygun olmadığına dikkat çeken Kaya, “Bu nedenle Türkiye, güvenli bölgeler yaratıp, uluslararası hukuka uygun şekilde geri gönderme sürecini hayata geçirmeyi planlamaktadır. Güvenli bölgenin uluslararası hukuk kurallarına uygun şekilde oluşturulması halinde, eğer Suriyeliler geri gitmemekte diretirlerse, o zaman Türkiye’de bir takım asayiş sorunları ve toplumsal gerilimler yaşanabilir” dedi.
-REYHANLI!-
Türkiye’nin, yeni bir göç dalgasına hazır olmadığını ifade eden Prof. Dr. Kaya, “Reyhanlı’ya doğru yeni bir kitlesel göç, kentteki dengeleri altüst edebilir. Böylesine bir göç sürecinin gerçekleşmesi durumunda, Ege Denizi’nden Yunanistan adalarına doğru bir göç tekrar söz konusu olabilir. Ne Türkiye, ne de Yunanistan bunu kaldırabilir” ifadelerini kullandı. -Tamer Yazar-