Hazırlayan: Mehmet Karasu
Haftanın Kitabı
Bozkırdaki Çekirdek/ Kemal Tahir
Hafta sonunda, 24 Kasımda Öğretmenler Günü’nü kutluyoruz.
Öğretmen, Tür ve dünya edebiyatında birçok romanda işlenmiştir.
Bozkırdaki Çekirdek de yeniden okunması gereken bir başyapıt.
“Türk eğitim tarihinin en orijinal girişimlerinden biri olan Köy Enstitüleri, üzerinde konuşulması ve yazılması tabu sayılan konulardan biridir bir bakıma. Kemal Tahir, “Bozkırdaki Çekirdek”te, diğer romanlarında da yaptığı gibi bu tabuyu yıkmaya çalışarak Türk toplumunun Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanırken bazı devrimleri yukarıdan aşağıya uygulamak zorunda kalışını gözden geçirir.
“Nisan 1965’te Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilen “Bozkırdaki Çekirdek”, dünya eğitim tarihinde de reform olarak değerlendirilen Köy Enstitüleri’ni anlamamıza da yardım edecek bir Kemal Tahir klasiği..” (Arka kapak yazısı)
Konuk Yazar
Ceyhun Atuf Kansu/ Cengiz BEKTAŞ
7 Aralık’ta yüz yaşında olacaktı, İstanbul’ da 1919’da doğan Ceyhun Ağabey. Bilge ozanımız… 1978’de yitirdik onu…
İnanmasam da burçlara, onunla burçlarımız birdi.
Bir gün Ankara’ya çağırılmıştım, üniversitelerimi, betikliklerimi paylaşmak için İstanbul’da yaşamağa başladıktan sonra. Güzel Sanatlar Derneğinde bir konuşma yapmam için… 1978 yılının başlarında mı neydi? Gittim, konuştum.
Tam karşımda, dinleyiciler arasında oturuyordu o. Konuşmam biter bitmez, kürsüden indim. Ona sarıldım:
– Ceyhun Ağabey seni çok özledim. Bir gün yalnız seninle buluşmak için geleceğim Ankara’ya.
Onun yanıtı şuydu:
– Söz mü?
İstanbul’a döndüm. Arabamla Edirne’ye doğru yola çıktım. Orada bizim toplumumuz için örneklemek istediğim bir yerleşkeyle ilgili, içlerinde kimi çirkin insanların da bulunduğu bir küme kişi ile bir toplantı yapılacaktı. Ona katılacaktım…Arabamın radyosu açıktı. Bir duyuru yapıldı. Ceyhun Ağabey’i yitirdiğimiz bildiriliyordu. Arabayı yana çektim, gözyaşları içinde kendi kendime ileniyordum:
“Sen ne biçim insansın? En sevdiğin kişiye sürez ayıramıyorsun, kimi sevmediğin kişilere gün verebiliyorsun.”
Gerçek bir ağabeyden ayrılalı 41 yıl oldu. Bu acıyı bugün de duyuyorum.
Ceyhun Ağabey iki yaşındaydı, annesini yitirmişti. Babası vatanın kurtuluşunda görev almağa koşuyordu Anadolu’ ya… Onu da birlikte götürdü Ankara’ya.
Ankara Gazi Lisesi’ nde orta öğrenimini bitirince yeniden İstanbul’ a geldi. İstanbul Üniversitesinin Tıp Fakültesine… Doktor olur olmaz da, 1944’te Ankara’ya döndü.
Babası saylavdı. İstediği konumu alabilirdi. O “Numune Hastanesi” nde (sayrılar evinde) çocuk bölümünde çalışmağa başladı. Bir yandan da gecekondu mahallesinde bir “poliklinik” açtı. Çocuklara karşılıksız sağlık hizmeti götürdü. Bu yetmedi Turhal’ a gitti. Birileri yollamadı onu. Kendi isteğiydi bu… Tam 11 yıl çocuklarımızı sağlıklaştırmakla uğraştı. ( O yıllarda üretim yerleri – fabrikalar- işçilerin bütün sosyal gereksinimlerinin de çözümlenmesi için gerçekleştirilirdi.) Turhal’ da Talip Apaydın’ a bir bakıma destek verdi. Ondan destek aldı. Tam bir kardeşlikti bu…
1959 yılında Ankara’ ya döndü. Etimesgut’ daki şeker fabrikasına… Ben 1960 larda orada tanıdım onu.
Çocuklarımın da doktoru oldu.
Bütün bu anlattıklarımı, onun şiirlerinden izleyebilirsiniz, lise çağından başlayarak yarattıklarından.
Yaşamıyla şiirini birbirinden ayıramazsınız.
Onun kişiliğinde bir Albert Schweitzer bulduğumu bugün söyleyebilirim. Schweitzer Afrika’ ya gitmişti. Doktor olarak insanlığa yararlı olabileceği yere… Ceyhun Ağabey, bizim bilge ozanımız, doktorumuz Turhal’ a gitti. Bütün “Kansu” ailesi gibi, “nankör” olmayan bir Cumhuriyet çocuğuydu o.
Yalnız Etimesgut’ da şeker üretim yerinde söyleşmedik onunla. Ankara’ da Perşembe akşamlarımız vardı. Bir küme ozan, onun bilgeliğinden yararlanırdık o akşamlarda. Onunla birlikte gençleşirdik, bilincimiz güçlenirdi… Ülke, doğa sevgisiyle donanımızı artırırdık…
Onunla dil sevgimizi paylaşırdık bizim Türk Dil Kurumu’ muzda. Yaşamımızı nasıl düzenleyeceğimizi, afrasız- tafrasız, büyümsenmeden var olunabilineceğini görebilirdik onda.(Evrensel)
Haftanın Şiiri
Dalgacı Mahmut/ Orhan Veli Kanık
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne haltedeceğimi bilemem.
2019 Dünya Çocuk Kitapları Haftası Türkiye Bildirisi*
Aldığımız küçük ya da geniş çaplı eğitimler, edindiğimiz aile değerleri ve daha da önemlisi doğal güdülerimiz, içsel duyarlıklarımızla en değerli varlıklarımızın çocuklarımız olduğunu biliriz. Olumlu ya da olumsuz koşullarda önceliğimiz çocuklarımızın sağlığı ve mutluluğudur. Bu amaçla beslenme, eğitim, hijyen, giyim kuşam, moral ve sosyal alanlarda koşullarımızın elverdiği en doğru seçimleri sunarak onları yarınlara hazırlamaya, büyütüp yetiştirmeye çalışırız. İşte kitaplar, genel anlamda sözünü ettiğimiz tüm bu alanlarda birey için olumlu, etken bir güce sahiptir. Doğru kitaplar içsel donanımı sanat ve bilimle zenginleştirerek doğru ve yanlışı ayırt edebilme yetisi kazandırmanın yanında, evrensel değerleri algılama, kişisel eğilim ve yeteneklerin ayırdına varmada etken oldukları için büyük önem taşırlar. Bizler, çocuk edebiyatı yazar ve çizerleri bu nedenle çocuklarımıza ulaşmaya, birikim ve deneyimlerimizin ışığında, yaşam ve kişilik oluşumu konusunda onlara sağlam ipuçları verebilmeye yönelik, severek okuyacakları kitaplar oluşturmaya çalışırız. Bunu yaparken, bir zamanlar hepimizin deneyimlediği o meraklı-kırılgan çocuk hep bizimle birlikte, hep içimizdedir. İşte bütün bu artı değerlerin yaygınlaşmasıyla güçlenecek ve yetkinleşecek çocuklarımızın, öncelikle moral ve ekolojik alanlarda daha yaşanılası bir dünya kuracaklarına inanırız. Çocukların daha çok okumasını, yetişkinlerin de bu çabaya destek vermesini sağlamak amacıyla oluşturulan Dünya Çocuk Kitapları Haftası’nı her yıl, artan bir bilinçle kutluyoruz. Ayla ÇINAROĞLU
Haftanın Sanat Gündemi
“Savaşa Karşı Şiirle Direnmek” etkinliğinde bir araya gelen şairler seslerini dünya barışı için yükseltti.
Dünya Şiir Hareketi ve Türkiye Yazarlar Sendikası’nın (TYS) birlikte düzenlediği “Savaşa Karşı Şiirle Direnmek” etkinliğinde şairler seslerini dünya barışı için yükseltti. Ankara, Antakya, İzmir ve İstanbul’da dün bir araya gelen şairler barış şiirleri okudu.
Etkinliğin İstanbul ayağı Beşiktaş Belediyesi Karaoğlan Gençlik Merkezi lokalinde yapıldı. Şair ve Yazar Nalan Çelik’in sunuculuğunu üstlendiği etkinlikte Ataol Behramoğlu, Türkan İldeniz, Betül Dünder, Gonca Özmen, Nur Saka, Nilay Özer, Dilruba Nuray Erenler, Tahir Şilkan, Erkut Tokman ve İsmail Afacan okudukları şiirleri barışa adadı.
“ŞİİRİN ADI BARIŞLA BİRLİKTE ANILIR”
Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı Adnan Özyalçıner açılış konuşmasında “Günümüzü barış şiirleriyle açıyoruz. Yolumuzu aydınlatacak barış şiirleriyle… Çünkü şiir her sabah doğa güneş gibi, her gün doğar, yolumuzu aydınlatır. Şiir barıştır, ateşi gül bahçesine çevirmiştir/çevirir, günün aydınlığında… Geceleri ay doğar, yıldızlar şavkır. Gül kokar karanlık. Yolu sevgi yoludur. Kardeşlik, arkadaşlık, dostluktur. Birlikteliğin yoludur. Barıştır adı. Yolumuzu aydınlatacak olan barış.” dedi.
Şiirin savaşa, şiddete, ölüme ve öldürmeye karşı olması gerektiğini dikkat çeken Özyalçıner, “Şiirin adı barışla birlikte anılır. Burada, şiiri de barışı da hep birlikte analım. Sevgidir şiir barışa giden yolda diyerek. Hepimiz bir arada olarak. Her zaman, her yerde…” şeklinde konuştu.
“BARIŞ BİR YILIN TEMASI OLAMAZ, BÜTÜN ZAMANLARIN TEMASIDIR”
Dünya Şiir Hareketi Yönetim Kurulu’nda yer alan Şair Ataol Behramoğlu ise “Barış bir yılın teması olamaz. Bütün zamanların temasıdır” dedi. Son dönemdeki “Barış Pınarı Herekatı”nı hatırlatan Behramoğlu, “Bütün kavramlarım bozulup tersinden okunduğu bir ülkede yaşamaktayız. Pınara da yazık, barışa da yazık.” ifadelerini kullandı. Barışa dair gösterilecek duruşun çok önemli olduğunu vurgulayan Behramoğlu, bunun her platformda yansıtılması gerektiğini ifade etti. (İstanbul/EVRENSEL)
“Şiir Barışa Giden Yoldur. Kadın da…”
Dünya Şiir Hareketi’nin çağrısıyla dünyanın pek çok ülkesinde eş zamanlı olarak etkinlikler düzenleniyor.
“Şiir Barışa Giden Yoldur. Kadın da…”
Dünya Şiir Hareketinin çağrısıyla dünyanın pek çok ülkesinde eş zamanlı olarak etkinlikler düzenlendi.Aralarında, şair Ataol Behramoğlu’nun da bulunduğu birçok ülkeden 37 şair tarafından kurulan Dünya Şiir Hareketi’nin etkinliği bu yıl, 18 Kasım’da “Şiir Barışa Giden Yoldur” başlığı altında gerçekleştirildi.
“Şiir Barışa Giden Yoldur” etkinlik zincirine İstanbul’dan eklenecek halka “Şiir Barışa Giden Yoldur. Kadın da…” başlığı altında Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfınca, Pen Yazarlar Derneği’nin katılımı ve Şişli Belediyesi’nin katkısıyla Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Evi’nde 18 Kasım 2019 saat 19.00’da düzenlendi.
16 Kasım 2019 Cumartesi günü saat 15.00’te TYS Antakya Temsilciliği tarafından, Akdeniz Mahallesi Defne Evi’nde 15 civarında şairin katılımıyla geniş katılımlı bir etkinlik düzenlendi.
49. Orhan Kemal Roman Armağanı için başvurular başladı
2020 yılı Orhan Kemal Roman Armağanı’na katılım süresi başladı. Roman Armağanı’na katılım süresi 10 Ocak 2020 tarihine kadar devam edecek.
Roman armağanı 20 Mayıs 2020 tarihinde seçici kurulun toplantısında belirlenecek, kazanan yazara ödülü 2 Haziran 2020 tarihinde yapılacak olan Orhan Kemal’i anma gününde verilecek.
2020 yılı 49. Orhan Kemal Roman Armağanı’na katılmak için yayınevleri Orhan Kemal Roman Armağanı Sekreterliği’ne bir katılım yazısı ekinde, ilgili yazarlarının 10 adet kitabını göndermeleri gerekiyor. Başvurunun yayınevleri tarafından 2019 yılında ilk kez yayınlanmış olan, Orhan Kemal Roman Armağanı yönetmeliğinin 4A maddesine uygun romanlar için yapılması gerekiyor.
Orhan Kemal Roman Armağanı Seçiciler Kurulu; Nâzım K.Öğütçü, M.Nuri Gültekin, Erendiz Atasü, Ataol Behramoğlu, Çimen G.Erkol, Adnan Özyalçıner ve Tahir Şilkan’dan oluşuyor.
2019 yılı 48. Orhan Kemal Roman Armağanı’nı “Sus Barbatus” eseriyle Faruk Duman kazanmıştı.
Orhan Veli, 10 kilometrelik şiirli yürüyüşle anıldı
Orhan Veli Kanık, ölümünün 69’uncu yıl dönümünde Taksim Meydanı’ndan mezarına yapılan şiirli yürüyüşle anıldı.
Orhan Veli için yapılan şiirli yürüyüşün yirmi dördüncüsü.
Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat Horozcu ile Garip akımını kuran Orhan Veli Kanık, ölümünün 69’uncu yıl dönümünde şiirli yürüyüşle anıldı. Orhan Veli’yi anmak için bir araya gelenler, Taksim Meydanı’ndan şairin Aşiyan Mezarlığı’nda bulunan mezarına yaklaşık 10 kilometrelik yolu şiir okuyarak yürüdü.
1996’DAN BERİ DÜZENLENİYOR
1950 yılında hayatını kaybeden Orhan Veli için sevenleri 1996’dan bu yana her ölüm yıl dönümünde Taksim’den şairin kabrinin bulunduğu Aşiyan Mezarlığı’na yürüyor. Bugün de saat 11.00’de Taksim Meydanı’ndan başlayan yürüyüşte grup, Orhan Veli’nin çıkardığı ‘Yaprak’ derginin ilk sayısının taşıdı.
Şair Akgün Akova, evlenecek bir çifte Orhan Veli’den bir şiir okuyor.
10 kilometrelik yol boyunca otobüs durağında bekleyenlere, esnafa ve yeni evlenecek bir çifte şiirler okundu. İki saat süren yürüyüş Aşiyan Mezarlığı’nda sona erdi.
YÜRÜDÜĞÜ YOLLARDAN GEÇEREK ANDILAR
Şair Akgün Akova, Orhan Veli’nin mezarı başında şiir okuyor.
Şair Akgün Akova, Orhan Veli Kanık’ın mezarı başında “Bugün hep beraber bir grup şiir severle, Orhan Veli severle Taksim’den, Rumeli Hisarı’na kadar yürüdük. Martıların şiir seveni var, sevmeyeni var. Biz onların şiir sevenleriyle bu yolculuğu yaptık. Yolun büyük bir kısmını bizimle birlikte giden köpeğe ‘Yaprak’ adını verdik. Orhan Veli ve arkadaşlarının anısı için bu adı verdik. Bu yürüyüş 24 yıldır devam ediyor. Emek veren arkadaşlara teşekkür ediyorum. Bu dünyada örneği olan bir şey midir bunu bilmiyorum. Biz onların sayesinde bu yolculuğu yaptık ve Orhan Veli’yi de böyle yad ettik. Şiirimizin çok büyük bir devini, bir zamanlar yürüdüğü yollardan geçerek, martılarla birlikte andıkları için katılan herkese çok teşekkür ediyorum” diye konuştu. (İstanbul/DHA)
Bir Portre: Orhan Veli Kanık
Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile birlikte yenilikçi Garip akımının kurucusu olan Kanık, Türk şiirindeki eski yapıyı temelinden değiştirmeyi amaçlayarak sokaktaki adamın söyleyişini şiir diline taşıdı. Şair otuz altı yıllık yaşamına şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri alanında birçok eser sığdırdı.
Yeni bir zevk ortaya çıkarabilmek için eski olan her şeyden uzak duran Orhan Veli, hece ve aruz ölçülerini kullanmayı reddetti. Kafiyeyi ilkel; mecaz, teşbih, mübalağa gibi edebi sanatları gereksiz bulduğunu açıkladı. “Geçmiş edebiyatların öğrettiği her şeyi, bütün geleneği atmak” amacıyla yola çıkan Kanık’ın bu arzusu şiirinde kullanabileceği teknik olanakları azaltsa da şair, ele aldığı konular, bahsettiği kişiler ve kullandığı sözcüklerle kendine yeni alanlar oluşturdu. Yalın bir anlatımı benimseyerek şiir dilini konuşma diline yaklaştırdı. 1941 yılında, arkadaşlarıyla birlikte çıkardıkları Garip adlı şiir kitabında bu fikirlerinin örnekleri olan şiirleri yayınlandı ve Garip akımının doğmasına sebep oldu. Bu akım özellikle 1940-1950 yılları arasında Cumhuriyet dönemi şiirinde büyük etki bıraktı. Garip şiiri hem yıkıcı hem de yapıcı özelliği ile Türk şiirinde bir mihenk taşı kabul edilir.
Kanık, şiire getirdiği bu yenilikler yüzünden önceleri büyük ölçüde yadırgandı, çok sert eleştiriler aldı ve küçümsendi. Geleneklerin dışına çıkan eserleri, önce şaşkınlık ve yadırgama, daha sonra eğlenme ve aşağılamayla karşılansa da hep ilgi uyandırdı. Bu ilgi ise kısa zamanda şaire duyulan anlayış, sevgi ve hayranlığın artmasına yol açtı. Sait Faik Abasıyanık da Orhan Veli’nin bu yönüne dikkat çekerek onu “üzerinde en çok durulmuş, zaman zaman alaya alınmış, zaman zaman kendini kabul ettirmiş, tekrar inkâr, tekrar kabul edilmiş; zamanında hem iyi hem kötü şöhrete ermiş bir şair” olarak tanımladı.
Her ne kadar Garip döneminde yazdığı şiirleriyle öne çıksa da Orhan Veli “tek tür” şiirler yazmaktan kaçınmıştı. Durmadan arayan, kendini yenileyen, kısa yaşamı boyunca uzun bir şiir serüveni yaşayan Kanık’ın edebiyat hayatı farklı aşamalardan oluşmaktadır. Oktay Rifat bu durumu “Orhan Fransız şairlerinin birkaç nesillik şiir macerasını kısacık ömründe yaşadı. Türk şiiri onun kalemi sayesinde Avrupa şiiriyle atbaşı geldi.” ve “Birkaç neslin belki arka arkaya başarabileceği bir değişmeyi o birkaç yılın içinde tamamladı.” sözleriyle açıkladı.
Eserleri
Şiir
Garip (1941, Resimli Ay Matbaası)/Vazgeçemediğim (1945, Marmara Yayınevi)
Destan Gibi (1946, lmez Eserler Yayını)/ Bütün Şiirleri (1951, Varlık Yayınları)
Yenisi (1947, İnkılâp Yayınevi)/Karşı (1949, Güney Matbaacılık ve Gazetecilik)
Hikâye
Hoşgör Köftecisi (2012, Yapı Kredi Yayınları)
Hikâye/Şiir: Nasreddin Hoca Hikâyeleri (1949, Doğan Kardeş Yayınları)
Yazılar
Nesir Yazıları (1953, Varlık Yayınları)/Edebiyat Dünyamız (1975, Bilgi Yayınları. Hazırlayan: Asım Bezirci)/ Bütün Yazıları (1982, Can Yayınları)
Mektuplar
Yalnız Seni Arıyorum (2014, Yapı Kredi Yayınları) (antoloji.com)
Ne Okusak?
1.47’liler/Füruzan/ Bilgi Kitabevi
2.Acımak/ Reşat Nuri Güntekin/ İnkılap Yayınevi.
3.Biz İnsanlar/ Peyami Safa/Eren Yayıncılık
4.İnsanlığın Solmaz Gülleri/ Osman Bolulu/ Kültür Bakanlığı
5.Çalıkuşu/ Reşat Nuri Güntekin/İnkılap Kitabevi