Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Tuz ve Kimyon’un Aşkı Antakya Simidi

İstanbul’dan Ankara’ya, kentlerin sokak lezzetleri içinde ayrı bir kimlik ve

İstanbul’dan Ankara’ya, kentlerin sokak lezzetleri içinde ayrı bir kimlik ve hatta ticari bir değer oluşturan simitlerin Antakya adresinde kendisine cevap arayan ‘biz neredeyiz’ sorusu, Antakya Kültürel Mirası Koruma Derneği tarafından, konunun HESOB’a taşınmasının ardından kurumsal bir çerçeve kazandı. Tam da bu noktada, konuyu, Dernek Başkanı Kenan Yurttagül ile konuştuk, ama kendisinin hikâyeye verdiği başlığı da unutmadık…

“15. yüzyıldan günümüze kadar, özgün tarif ve lezzetini koruyan Boyoz’u; İzmir’in eski adı ‘Smyrna Boyoz’ adıyla markalaştırdık. İzmir’de bulunan tesisimizde ürettiğimiz tarihi lezzeti dünyaya açarak, milyonlarca insanı, daha önce hiç tatmadıkları bir lezzet ile tanıştırdık. Türkiye, Yunanistan ve Amerika’da açtığımız şubelerimizle farklı kültürlere sunduğumuz Smyrna Boyoz, özgün tarifine sadık kalıp, farklı kültürel tatlara da uyum sağlayarak kendini geliştiriyor ve global bir marka olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.”

Yöresel bir değer ve bildik bir sokak lezzetinden, önce ulusal, ardından da ihracat değeri olan uluslararası bir marka değeri yaratan İzmirli İşadamı Musa Turan, benzer noktalarda çıkış arayan hikâyeler için başarılı bir ‘girişimcilik’ örneği sunuyor. Sunarken de… Sefarad kökenli Yahudilerin İspanya’dan gelirken getirdikleri ve yüzlerce yıldır insanların yaşamlarına eşlik eden Boyoz’un, İzmir’den Avrupa ve Amerika’ya uzanan ‘marka’ yolculuğuna davet ediyor.
Peki, bizlerin uzun zamandır ‘beklenen’ hikâyesi ne durumda? Evet, şimdi sıra bizlerin hikâyesinde! Antakya Simidinde! Bu konuda şu ana kadar ‘neden hiçbir şey’ yapılmadığı kısmında değiliz, ama bundan sonra ‘ne’ olacağındayız. Çünkü… İstanbul’dan Ankara’ya, kentlerin sokak lezzetleri içinde ayrı bir kimlik ve hatta ticari bir değer oluşturan simitlerin Antakya adresinde kendisine cevap arayan ‘biz neredeyiz’ sorusu, Antakya Kültürel Mirası Koruma Derneği tarafından, konunun HESOB’a taşınmasının ardından kurumsal bir çerçeve kazandı bile. Konuya ilişkin sorularımızı cevaplandıran ve olması gerekenin altını çizen isim ise, Antakya Kültürel Mirası Koruma Derneği Başkanı Kenan Yurttagül oldu.

O zaman, sorularımıza başlayalım mı? Kendi hikâyemizi yazalım…

Antakya özelinde, uzun zamandır, simidin yöresel değeri ve marka kimliği üzerinde duruyoruz. Antakya Kültürel Mirası Koruma Derneği olarak, siz de bu konuda önemli bir adım attınız ve konuyu, Hatay esnafının en tepe noktasına, Hatay Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği’ne (HESOB) taşıdınız. Peki, hikâyede neredeyiz?

Yaş ve ekonomik fark gözetmeksizin, Antakyalıların sabah kahvaltısı konumunda. Kimi çay, kimi de ayranla tüketiyor ve üstelik, keyifle tüketiliyor. Ama mutlaka, tuz ve kimyon karışımına bandırılarak tüketilen bir lezzetten bahsediyoruz burada. Hatta konuştuğumuz konuya bir başlık bulmak istersek de, ‘tuz ve kimyonun aşkı’ Antakya Simidi, diyebiliriz.
İfade ettiğiniz soruya gelecek olursak eğer… Dernek olarak, projeyi düşündük. Bu konuda, Mustafa Kemal Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yahya Kemal Avşar Hocamızla da durumu konuştuk, ki coğrafi işaretlemeleri hem Hatay’da, hem Türkiye’de takip eden, alan bir kişidir kendisi. Dediğim gibi, durumu değerlendirdik ve ardından konuyu HESOB’a taşıdık, projemizi paylaştık. Onların verdiği desteğin ardından, bu konuda bir toplantı daha yaptık. Fırıncılar Odası Başkanı, bir ekmek fırını sahibi, Antakya Ticaret ve Sanayi Odası’ndan bir yetkili ve bizler, bir arada, neler olabileceğine dair fikir teatisinde bulunduk. Toplantı sonunda, HESOB, ‘Biz bunu yaparız’ dedi. Biz de, konuyu gündeme taşıyan taraf olarak, ‘olur’ dedik ve hatta bundan sonraki süreçte gereken her türlü desteği vereceğimizi de belirttik.
Şu aşamada, HESOB’un çalışmalarını izliyoruz. Neler yapıyorlar, ne aşamadalar gibi… Bu, ‘yapıp yapamayacaklarını sorgulamak’ asla değil, ama sürece dahil olan bir Dernek olarak, yapılması gerekenlerin takipçisi olacağız. Niye? Çünkü bunun çok önemli bir proje olduğunu düşünüyoruz. Her ne kadar, Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı (DOĞAKA), sadece ‘ticari bir ürün haline gelebilecek’ ya da bu anlamda ‘satılabilecek’ olanları ‘coğrafi işaret’ almaya değer olarak görse de, Coğrafi İşaretleme Yönetmeliği bu konuda farklı bir dil kullanıyor ve ‘ürün bazlı’ olarak da, o bölgenin ve yörenin tanıtılmasına odaklanıyor. O anlamda umuyoruz ki, HESOB, gerekli girişimleri yapar ve bizlerin de vereceği katkıyla, Antakya Simidi’ni istenen yere, noktaya taşırız.

Hatay, ‘Hatay Günleri’ başlığı altında, kendi yöreselini ulusal platforma taşıma konusunda oldukça ısrarcı bir kent. Bu sürece bir türlü dahil olamayan Antakya Simidi’nin ‘gecikmeli’ hali neye dair?

Antakya Simidi, ne yazık ki, Hatay Günleri’nde kendisine şu ana dek bir yer bulamadı. Peki, bir yer bulabilir miydik? Tabi ki bulabilirdik. Bu anlamda, bunu, eksik kalan bir parça olarak görüyorum. Antakya Ticaret ve Sanayi Odası ile HESOB’un olduğu, bahse konu toplantıdaki konuşmamızda söz alan bir yetkili, ‘Antakya’nın, Hatay’ın ürünleri ve coğrafi işaretleme süreci adına bir liste çıkardık. Antakya Simidi de bu listede mevcut’ dedi. Ben de buna karşın, ‘Peki, Antakya Simidi o listede kaçıncı sırada’ diye sordum, ki muhtemelen gerilerde bir yerdeydi!
Şimdi asıl olarak şunu sormak gerekiyor… Bizler, o liste noktasında durursak eğer, ‘neye göre’ öncelik yapıyoruz? Neye göre, ‘hangi ürünlere’ öncelik tanıyoruz? Aslına bakarsanız, bu coğrafi işaretlemelerin popüler yanını da ortaya koymak gerekiyor. Yani o şehri tanıtan, neredeyse o şehrin simgesi olmuş ürünlerin ortaya çıkartılması gerektiğini düşünüyorum. Tabi ki künefe, bu şehrin bu anlamda birinci tercihi olabilir. Ama ikincisi ‘sürk’ müdür, tartışılabilir! Zira Antakya Simidi, bu listede ikinci, üçüncü ya da dördüncü sırada olmalıydı.

Antakya’da, oldukça popüler bir ekmek türü olan ‘tırnak ekmek’, geçtiğimiz haftalarda Gaziantep tarafından tescili edildi. Bu durum, şehirlerin yaşadığı yöresel rekabetin en net fotoğrafı diyebilir miyiz?

Antakya Ticaret ve Sanayi Odası, bu sürecin oldukça prosedür içerdiğini ifade ediyor belki ama… Bahse konu rekabet içerisinde yavaş kaldığımızı da ifade etmemiz gerekiyor. Bir bakıma, bu konuda kendisini oldukça ihmal etmiş bir kentiz aslında. Tabi diğer taraftan, sadece yerel yöneticilerin ya da ilgili kuruluşların değil, siyasilerin de sürükleyici olmasını beklemek yanlış olmayacaktır. Mesela turizm projeleri paylaşılıyor. ‘Turizm ile beraber bu kenti kalkındıracağız’ deniyor ama… Baktığınız zaman, burada konuştuğumuz her şey, turizmin de birer parçası ve eğer bu şekilde de düşünülecek olursa, belki o yavaşlıktan ve ihmal edilmişlikten uzaklaşabiliriz.

Antakya Simidi için bundan sonraki aşamalar HESOB bünyesinde mi ilerleyecek?

Henüz görüşmedik. Şu an ‘ne yaptılar’ ya da ‘ne aşamadalar’, bilmiyoruz. Konuya ilişkin olarak, DOĞAKA’dan randevu alıp bir görüşme yapacaklardı. Ama ilk görüşmeye dair şunu söyleyebilirim sizlere… Coğrafi İşaretleme sürecinin bir masrafı var. Başvuru, denetleme, tüm prosedürlerin tamamlanması gibi, izlenmesi ve hayata geçirilmesi gereken bir liste var, ki bu da yaklaşık bir 30 Bin TL gibi bir maliyeti gündeme taşıyor. Bu para, Antakya Simidi’ne dair coğrafi İşaretlemenin alınabilmesi için gereken bir para. Bu paranın DOĞAKA tarafından karşılanması şart mı? Değil! Toplantıda da ifade edildiği gibi, bu rakam, Antakya Simidi’nin markasal ve ticari değerine yatırım yapmak isteyecek bir işadamı tarafından ya da bu sürece inananlar tarafından sağlanabilir. Peki, bu yapılabilir mi? Neden olmasın…

Konuyu, DOĞAKA başlığında da gündeme taşıma gayreti var, bildiğim kadarıyla ama… Onların konuya yaklaşımı, ‘simidin ticari değeri’ YOK başlığında sıkışmış galiba… Doğru mu?

DOĞAKA’nın henüz ne düşündüğünü açıkçası bilmiyorum. İfade edilen, kendi prosedürleri açısından, ticari değeri olan ve ticari mal gibi satılabilecek ürünlere destek verebileceği yönünde. Yani, ‘ticari değeri’ fazla yoksa, kurumsal olarak ‘sıcak bakamıyoruz’ noktasındalar.

Antakya Simidi’nin, ‘coğrafi işaretleme’ bakımından ticari bir değeri yok, diyebilir miyiz?

Kesinlikle var. O anlamda, ‘öncelikler’ arasına alınmalı.

İzmir’in geleneksel sokak lezzeti olan boyoz, bugün, “Symra Boyoz” markası altında Yunanistan’dan Amerika’ya uzanan geniş bir coğrafyada ciddi bir ticari değer halini aldı, hatta bu ülkelerde kendi satış noktalarını oluşturdu. Eldeki, bir yöreselin gelebileceği noktaya işaret etmesi adına, Antakya’ya örnek olabilir mi?

Kesinlikle örnek olabilir. Benzer bir şekilde üretilebilir, satış noktaları yaratılabilir, hatta Türkiye ve dünyanın birçok yerinde de pazarlanabilir. Böylesi bir projenin hayata geçirilebilmesi adına illa ki bir formül vardır.

Kentin kurumsal kimliği içinde durumu sıkıştırmak yerine, İzmir Boyozu’nu Avrupa ve Amerika’ya taşıyan İşadamı Musa Turan kimliğinde birilerinin Antakya Simidi’ni alıp markalaştırması ve o marka altında da şehri taşıması da mümkün sanırım. Doğru mu?

Aynı fikirdeyim… Bir işadamı bunu üstlenir ve ‘bu konuda gereken coğrafi işaretlemeyi yapacağım, ardından bu ürünü paketleyeceğim ve önce Türkiye’ye, ardından da tüm dünyaya bu ürünü pazarlayacağım’ derse, niye olmasın? Düşünsenize… Antakya Simit Evi diye dükkânların olduğunu ve çıkan sıcacık simitlerin de tuz ve kimyon karışımı ile servis edildiğini… Bize çok lezzetli geldiği kesin, ama bu lezzetin, dünyanın damak tadına da çok uygun geleceği kanısındayım. ABD, Kanada ve İngiltere’de oldukça yaygın bir şekilde kendisine yer bulmuş olan, tatsız ve tuzsuz bir simide benzeyen Bagel’in tüketimde elde ettiği pazar payı düşünülecek olursa, Antakya Simidi’nin çok daha başarılı olabileceğini söylemek gerekiyor.

Son olarak… Kurumsal olarak desteklediğiniz yöreselin, bundan sonraki Hatay Tanıtım organizasyonlarında olması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Tabi ki… Baştan beri ifade ettiğim gibi, Antakya Simidi’nin öne çıkartılması gerek. Çünkü bu, aynı zamanda, kentin tanıtımının da önemli bir parçası.

Teşekkürler…