Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da kültür-sanat

Hazırlayan: (Mehmet Karasu) Antakya

Hazırlayan: (Mehmet Karasu)

Antakya kitaplığı
Hasretinden Prangalar Eskittim/Ahmet Arif)
Hasretinden Prangalar Eskittim, Ahmed Arif’in 1968 yılında yayımlanan şiir kitabıdır. Şairin hayattayken yayımlanan tek kitabı olmakla birlikte, Türkiye’nin en çok satan şiir kitapları arasındadır. 2006 yılında Everest Yayınları’nda 57. basıma ulaşan kitap, 2008 yılından bu yana Metis Yayınları tarafından yayımlanmaktadır.
Ahmed Arif’in “halk edebiyatı, türkü, ağıt ve masallardan beslenen ‘toplumcu-devrimci’ şiirlerinden” oluşan kitap, “sosyalist hareketin kutsal kitaplarından biri” olarak anılmaktadır. Kitapta yer alan şiirlerin birçoğu şarkı olarak bestelenmiştir. İkinci şiir kitabı, Yurdum Benim Şahdamarım adıyla Everest Yayınları tarafından 2003 yılında yayımladı.
25 Eylül 2012’de, Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde 30.321 kişi aynı anda kitaptaki “Anadolu” isimli şiiri okuyarak Guinness Rekorlar Kitabına girdi.
2012’de Kemal Kocatürk tarafından tiyatroya uyarlandı. (Vikipedi, özgür ansiklopedi)

KONUK YAZAR

ANTAKYA ŞAİRİ CEVHER İHSAN MİSKİOĞLU/Zeki Özkaya
Sevgili dostum Antakya Şairi Cevher İhsan Miskioğlu, Antakya ve Antakya’lılaraÂşık bir ozan idi.
Dostluk: Yunanlılarda bir din ve bir yasa hükmündeydi. Yunanlılarda din: bir yasa konusuydu. Dostluk ise, dinin ve yasanın buyruğu idi.
Sevgi: Duygu birikiminin dokuduğu bir doğa kumaşıdır. Sevgiyi anlamak için Kuşlara, serçelere, güvercinlere bir bakınız.
Doğa sevgiyi mükemmelleştirmiştir. Sevgi de, insanı Tanrı’ya tapındırmıştır.
Onur: İnsanın diğer insanlarla olan bağlarını pekiştiren bir sorumluluk duygusudur. Bu öğelerde çelişen, doğayı hor gören bir denklem kurmak mümkün değildir.
Öyle bir şey, doğanın ve insanların yaratılışına aykırı olur.
Bu seçkin dünyanın içinde kendine yer seçen Edibimiz ve Şairimiz Cevher İhsan Bey, dostlarına karşı ince ve duyarlıydı. Asalet dolu bir terbiyenin modeli idi. Kendi iç dünyasına hâkim kıldığı aydın ruhunu, canlı tutmasını bilirdi.
Ortak yaşamı seviyordu. Dostlarını arıyordu. Ekip halinde bir yaşam tarzını tercih ediyordu.
Çevresine sevgi dolu idi. Kimi zaman, kendi geniş ufuklarına dalar. O mavilikler de kanatlanır ve kendi bulutları arasında kaybolurdu. Bir farkla ki,
kendi güzel yuvasına, yeni renklerle dönmesini de özlerdi.
Kısa aralıklarla onun ziyaretine giderdim. Onunla bir araya gelince. Heyecanlanır coşardı. Şiir ve edebiyat denizlerine dalar… Saatlerce, takılmadan ve tökezlemeden. İrticalen şiir okur… Güzellikleri dile getirirdi. Zengin bir kültür donanımına sahip idi…
Konu bulmakta hiç zorlanmazdı.
Şair bir sevgi ıslaklığıyla, aydın ufuklara açılırdı.
Onun yanından ayrılmayan… Her davranışında ve acil ihtiyaçlarında ona koşan çok değerli eşi Sabiha Hanımefendi vardı.
Sayın Sabiha Hanım eşiyle bütünleşmişti. Güzel yuvasında onun elinden geçen tatlı bir dekorla, seçkin bir tablo sergiliyordu.
Eşine bunca yakınlığı sebebiyle, Sabiha Hanım Efendiye, saygılı duygularımı açıklamayı gerekli gördüm.
Zamanla bir toplumda çok şey değişebilir. Fakat toplumsal heyecan ve sosyal ruhun
Ürettiği enerji değişmez.
Evet değişmez. Ama ona öncülük edecek bir lider bekler. Bu idrakin içinde, kendine yer seçen Şairimiz Cevher, yaşamla ölüm arasındaki ince çizginin, insanın hayatını nasıl sınırlandırdığını…
Nefretle sevginin nasıl çatıştığını… Verici bir karakterin nasıl sonuca
Varacağını…Ve günün birinde, yaşadığı hayatın anahtarlarını, kime ve kimlere teslim edeceğini iyisinden hesaplıyordu.
Onunla birlikte dünü, bugünü ve yarını konuşurduk. Dünden ders almanın, belki de Onu unutmanın… Bugünü zevkle yaşamanın… Ve yarını ümitle beklemenin şartlarını dile getirirdik… Her şeyi de, insanın gülümsemesine, tatlı sözüne ve çekici gören gözüne bağlardık.
Şairin dolgun taşkın bir hafızası vardı. Boşaldıkça dolan özelliğinde bir hazine idi.
Söylerken, kendi şiirini yaşardı.
Sevgili Cevher, ardına bakmazdı. Bitmez, tükenmez bir enerjinin adamıydı. Günler,
ona yetmiyordu. Düşünce deryasında kaybolurdu. Duyduklarını yazdığı kitaplara sığdırmaya
çalışırdı. Unutulmaz bir isim bıraktı.
Şair, pazarlık etmesini bilmezdi. Satar…Almayı da düşünmezdi.
Bulduğu kumaşı, biçip kendine yakıştırmasını bilirdi. Satırların arasında esen bir rüzgâr idi. Renksiz, kupkuru bir hayatın içinde yaşadı. Ondan isteyen insanlara, vermeyi severdi. Bulunduğu yer, ona dar gelirdi. İnsanlara ve doğanın sonsuz güzelliklerine gülümserdi. Onun gizeminde, hep bir” hiç” vardı.
“Herkes bu dünyaya geliyor. Küçük ya da büyük bir pencereden bakıyor. Sonra çıkıp uzaklara gidiyor. Belki de kayda değer bir iz de bırakmıyor” diyordu.
Hayatını bu felsefeye bağlamıştı. Duyuyorsan…
Düşünüyorsan…birikimlerini bir esere çevirebiliyorsan, uzun yaşarsın diyordu. İşte hayat felsefesi budur.
Son zamanlardaki rahatsızlıklarına rağmen, Şair Cevher dinamizminden, yaşam sevincinden, topluma bağlılığından, çalışma enerjisinden, yılgınlık ve bıkkınlıktan uzak duruşundan bir şey kaybetmemişti.
Zorluklara direnen bir doğal yapısı vardı. Sevgi onun ikinci kabesiydi.
Arkada, onu seven bir ordu bıraktı. Şiir ve şarkı söylerken toprağa gitti.
Dar noktalardan uzakları görmeğe alışmıştı. Onu sevenler ve yetiştirdiği öğrenciler,
Ona refakat etti…Öbür dünyaya alkışlarla uğurlandı.
Felsefe bize doğru yaşamayı öğretir. Aslında insan ölüme giderken de, söyleyecekleri vardır.
Bu anlamda, insanın kendini anlamasından daha zor bir şey yoktur. Ama, daha yararlı bir şey de yoktur. Hayatta iken, insanın temel sanatı, yenilik ve daha iyi yaşamak ilkesine dayanmalıdır.
Öfkeli insan düşünemez.
Görenlere ise, kısacık göstermeler yeter. Üst tarafını kendiniz bulabilirsiniz.
İşte hayata bu açıdan bakan sevgili kardeşim Cevher İhsan, dünyanın tatlılığına el sallayarak, gülümseyerek eller üzerinde yükselen bir saltanatla, yeni dünyasına yol aldı…
Uğurlandı.
Uğurlandı ama, onun müzik karışımı gür sesi bize kaldı. Bu ses bize yetti. Bir ömür rüzgâr gibi geçti.
Gönüllerin vitrinlerinde yaşamaya devam edecek olan sevgili kardeşim Cevher’e ve abim Zeki Özkaya’ya : “Toprağınız bol olsun. Mekânınız da cennet olsun” diyorum.

HAFTANIN ŞİİRİ
BEBEKLERİN ULUSU YOK
Ataol BEHRAMOĞLU

İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Başlarını tutuşları aynı
Bakarken gözlerinde aynı merak
Ağlarken aynı seslerin tonu

Bebekler çiçeği insanlığımızın
Güllerin en hası, en goncası
Sarışın bir ışık parçası kimi
Kimi kapkara üzüm tanesi

Babalar çıkarmayın onları akıldan
Analar koruyun bebeklerinizi
Susturun susturun söyletmeyin
Savaştan yıkımdan söz ederse biri
Bırakalım sevdayla büyüsünler
Serpilip gelişsinler fidan gibi
Senin benim hiç kimsenin değil
Bütün bir yeryüzünündür onlar
Bütün insanlığın gözbebeği

İlk kez yurdumdan uzakta yaşadım bu duyguyu
Bebeklerin ulusu yok
Bebekler, çiçeği insanlığımızın
Ve geleceğimizin biricik umudu…

KISA SANAT HABERLERİ
Ahmed Arif 90 yaşında
Şair Ahmed Arif, 90. doğum gününde anılıyor.
21 Nisan 1927’de Diyarbakır’da doğan Şair Ahmed Arif için sosyal medyada AhmedArif etiketiyle mesajlar paylaşılıyor.
Şairin, tek kitabı olan ‘Hasretinden prangalar eskittim’ kitabında yer alan şiirlerden dizeler paylaşan okurları, fotoğraflar eşliğinde güncel mesajlar da veriyor. (evrensel gazetesi)

Orhan Pamuk’a Macaristan’dan Büyük Ödül
İstanbul, Budapeşte, (DHA) – Macaristan’da bugüne kadar yedi romanı yayımlanan Orhan Pamuk, 20 Nisan Perşembe günü Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de çağdaş dünya edebiyatının önde gelen yazarlarına verilen Budapeşte Büyük Ödülü’nü (Budapest Grand Prize) aldı.
Yapı Kredi Yayıncılık’tan yapılan açıklamaya göre 20 – 23 Nisan tarihleri arasında düzenlenen Budapeşte Kitap Fuarı’nın açılışında ödülünü alan Pamuk, konuşmasında “Türkiye ve Macaristan’ın geleceğinin Avrupa’da ve özgürlükçü değerlerde yattığını” söyledi.
20 yıldır bağımsız yayıncı ve editörler tarafından verilen Budapeşte Büyük Ödülü, Macaristan’ın uluslararası ölçekteki en büyük ve en saygın ödülü. Ödül önceki yıllarda Alman Günter Grass, Perulu Mario Vargas-Llosa ve Amerikalı Johathan Franzen’a verilmişti
Pamuk, 22 Nisan Cumartesi günü ise ünlü Macar Marksist edebiyat kuramcısı Györg Lukács’ın (1885-1971) evini ve arşivlerini ziyaret ederek, onun mirasını ve kitaplarını konu alan bir konuşma yapacak. Pamuk’un romancılığını etkileyen Lukács’ın Budapeşte’deki bir parkta bulunan heykeli iki hafta önce Macaristan yönetimince kaldırılmıştı

Yaşar Kemal Kültür ve Sanat Festivali yapıldı.
20-22 Nisan tarihleri arasında Osmaniye’de ‘Yaşar Kemal Kültür ve Sanat Festivali’ düzenlendi.
Yaşar Kemal’i anmak için 20-22 Nisan tarihleri arasında Osmaniye’de “Yaşar Kemal Kültür ve Sanat Festivali” düzenlendi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi de olan Yaşar Kemal için düzenlenen bu etkinliğin uluslararası boyuta da taşınması planlanıyor.
Festival programının ilk günü olan 20 Nisan’da “İlk ve ortaokullar arası ‘Yaşar Kemal’in ve Benim Çukurovam’” konulu resim yarışmasının sergi açılışı yapıldı. Resim yarışmasının Seçici Kurulu’nda Yalvaç Ural, Besim Dalgıç, Sema Bicik, Mustafa Delioğlu ve Sedat Girgin yer alıyor.
Resim yarışmasına katılan 1012 resim arasından seçilen 50 ilkokul ve 50 ortaokul öğrencisinin resimleri sergide yer aldı. Sergiye katılan 100 öğrenciye; Yaşar Kemal’in, “Kalemler, Beyaz Pantolon ve Üç Anadolu Efsanesi” kitapları hediye edildi. Ayrıca her iki seviyeden “En iyi onikiler” olarak seçilen 24 öğrenciye birer adette tablet hediye edild..
Aynı günün akşamı Türkan Şoray ve Ahmet Mekin’in katılımlarıyla “Yılanı Öldürseler” filminin gösterimi yapıldı. Filmin gösteriminden önce Nebil Özgentürk’ün moderatörlüğünde küçük bir söyleşi gerçekleştirildi.

TÜYAP İzmir Kitap Fuarı kapılarını açtı
TÜYAP İzmir Kitap Fuarı, düzenlenen tören ardından, 22’nci kez İzmirliler ile buluştu. 8 gün boyunca 450 yayınevinin, yazar ve şairlerin eserlerini okuyuculara sunacağı kitap fuarında, 400 binin üzerinde ziyaretçi beklendiği açıklandı. Söyleşi, şiir dinletileri, panellerin düzenlediği fuarının ayrıca bu yılki onur konuğu da, şair Sina Akyol oldu. Akyol, tutuklu bulunan gazeteci ve yazarları, biran önce aralarında görmeyi dilediğini söyledi.
İzmir Kitap Fuarı’nın açılışı için Kültürpark’taki fuar alanında, tören düzenlendi. Fuarın onur konuğu şair Sina Akyol’un yanı sıra CHP’li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, TÜYAP Genel Koordinatörü Deniz Kavukçuoğlu, TÜYAP Genel Müdürü İlhan Ersözlü, CHP’li Konak Belediye Başkanı Sema Pekdaş, Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar da, kitapseverlerle törende bir araya geldi. TÜYAP Genel Müdürü İlhan Ersözlü açılışta yaptığı konuşmanda, ‘Fuar yediden yetmişe kitapseverlere keyifli atmosfer yaratacak. Satışlara da etki yapacak’ dedi.
TÜYAP Genel Koordinatörü Deniz Kavukçuoğlu da, fuarlarının destek olmadan büyüyemeyeceğini vurguladı. Deniz Kavukçuoğlu, şöyle konuştu:
’22 yıl önce fuar yoktu. İzmir’de kiminle temas kuracağımızı da bilmiyorduk. O yıllarda İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı İsmail Sivri sahip çıktı. Gazeteciler Cemiyeti lokalinden başladık. İzmir fuarını bugünlere taşıdık. İlk yılda, 127 bin kitapsever katılmıştı. Bu sayı giderek arttı. 125 yayınevi oldu o yıl. Bugün 450 yayın evi olacak. Geçen yıl ki ziyaretçi sayısı 395 bin oldu. Bu sene bu sayıyı 400 binin üzerine çıkarmaya çalışacağız. İzmir’de bu koşullar var. İzmir deyince yayınevleri de büyük ilgi gösteriyor. Fuarda, 150 kültür sanat etkinliği olacak. Etkinliklerde yüzlerce sanatçı, bilim adamı, yazar, tarihçi gibi meslek gruplarından değerli kişiliklerle buluşma imkanı olacak okurlar için. Bu bir kazanım. Fuar güzel geçecek.’ (www.sozcu.com.tr)

GENÇ EDEBİYAT
YIPRATIR HAYAT
Deniz AK

‘Nerde o eski günler, ah ah’ diye homurdandıklarını duyarız bazen büyüklerimizin. Gençliklerini kaybetmiş ve o günlere özlem duyan insanlardır onlar. Yaptıkları hatalardan yakınırlar. Aslında o hatalar sayesinde büyüdüklerinin farkındadırlar bir yandan. Bu hataların kazandırdığı tecrübeler ‘hayat’ denilen uçsuz bucaksız yolda adeta bir işaret olmuştur ve yön vermiştir geleceklerine.
Hatasız bir genç var mı acaba? Diye geçiririm aklımdan arada sırada. ‘Yoktur ya’ diye sustururum hemen bu düşüncemi. Çünkü benim de birçok hatalarım olmuştur şu 15 yıllık ömrümde. Tüm bu durumda olması bana huzur veriyordur belki de,bilmiyorum. Günümüz gençlerinden biri olarak ben sürekli olarak hayatın zorluklarıyla mücadele etmekteyim. Hep bir moral bozukluğu olur benim ve benim gibi gençlerin üzerinde. Sorarlar bazen ve sonra konuşurlar kendi aralarında. Sebepsiz moral bozukluğu olarak nitelendirirler bu durumu .
Sebepsiz moral bozukluğu diye bir şey yok aslında. Sebebi var ama biz anlatamıyoruz. Çünkü çevremizde bizi anlayabilecek kimse yok. İşte bundan dolayı herkes bize adeta bir asiymişiz gibi bakıyor hep. Geleceğin kötülükleriyle kirlenmeye başladığımızdandır belki de. Göz göre göre yıpratıyor bizleri acımasız hayat. Söndürür içimizde kalan son umudu. Ve tükenir genç, tükenir toplumun geleceği. Hayat tüketir onları, acımasız hayat.