Türkiye depremle sallanıyor. Elazığ depreminden sonra yurdun çeşitli bölgelerinde birçok deprem oldu ve tedirginlik yaşandı.
Depremin oluşunun elbette önüne geçilemez. Yani depreme engel olmak mümkün değildir.
Ancak deprem nedeniyle oluşacak can kayıplarını en aza indirmek ve hatta yok denecek duruma getirmek mümkündür.
Yine deprem nedeniyle oluşacak olan maddi kayıpları da ortadan kaldırmak imkân dâhilindedir.
Bunun en çarpıcı örneği her tarafı deprem bölgesi olan Japonya’da görülmüştür.
Japonlar deprem nedeniyle uğradıkları kayıpları gördükten sonra, bunu aza indirmek ve hatta tamamen ortadan kaldırabilmek için arayışlara girmişler ve sonunda da başarıya ulaşmışlardır.
Neredeyse bir özdeyiş haline gelen şu sözü hatırdan uzak tutmamak gerekir: Deprem öldürmez, kötü yapı öldürür.
Bu nedenle yapılaşmayı denetim altına almak, çürük yapıları hemen yıkmak, yeni yapılan ve yapılacak olan binaların depreme dayanaklı olması için gereken her türlü bilimsel araştırmayı ve çalışmayı yaparak uygulamaya koymak suretiyle, binaların depreme dayanıklı olmasını sağlamak mümkündür.
Deprem kuşağında olan ülkemizde elbette ki depremi engellemek mümkün olamayacaktır. Ancak depremin oluşumunu tetikleyecek olan adımlarda atılmamalı ve böylece depremin oluşunu çabuklaştıracak ve etkisini arttıracak hareketler yapılmamalıdır.
Türkiye sallanırken, gözler nüfusumuzun önemli bir bölümünün yaşamakta olduğu İstanbul’a çevrilmiştir.
Hangi nedenle olursa olsun, hangi amaç güdülmüş olursa olsun, hangi beklenti ile yapılmak istenirse istensin Kanal İstanbul adı ile yapılmak istenen şeyin, İstanbul için yararlı değil, zararlı olacağı konusunda büyük bir çoğunluk görüşü ortaya çıkmıştır.
Belli sayıda bir azınlığın, Kanal İstanbul’un İstanbul’a ve Türk ekonomisine büyük katkılar sağlayacağı, herhangi bir zarar vermeyeceği yolundaki propagandalar bir yana bırakıldığında, bilimsel tüm açıklamaların yarar yerine zarar getireceği doğrultusunda olduğu görülmektedir.
Hele hele bir deprem kuşağı üzerinde olan İstanbul’un, coğrafi yapısındaki olası zorlama değişikliklerin, depremin oluşunu da tetikleyebileceği yolundaki açıklamalar göz önünde bulundurulduğunda, bu yapay kanaldan derhal vazgeçilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Gönül ister ki, bu konuda ısrarcı olunmayarak, uyarılar doğrultusunda hareket etmek ve bu yapay kanalın yapılmasından vazgeçmek, daha doğru ve daha olumlu bir karar olur. Böyle bir karar alınırsa bu olumlu adımların atılmasına neden olanlarda büyük bir takdir toplarlar.
İşte Türkiye’nin sallanmakta olduğu bir ortam içerisinde hatırımıza gelenlerin bir kısmı bunlardan ibarettir.
Her şeyi çabucak unutan bir anlayışımız var.
Yine her şeyin, kader ve alın yazısı olduğu yolunda bir anlayışın egemen olması için çaba gösterenler var.
Oysaki elbette kader ve alın yazısı diye bir şey vardır. Ancak her şeyi kadere ve alınyazısına bırakmadan önce, gereken önlemleri ve tedbirleri aldıktan sonra kader ve alın yazısı demek gerekir.
Her şeyi Yaradana sığınarak oluruna bırakmanın, doğru olmadığı kanısındayız.
Umarız ki; yaşanan son deprem bizim, uykudan uyanmamıza ve olası depremlerde yaşanacak olan kayıpların en aza indirilmesine ve hatta hiçbir kayıp yaşanmadan atlatılması sağlanmasına neden olacak önlemlerin alınmasına vesile olur.
Ulusça bu konuda uyanık olur ve bilinçlenirsek, devlet olarak yapılması gerekenleri tam olarak yerine getirirsek, deprem olduğunda ne yapmamız gerektiğini bilirsek, korunma tedbirlerini zamanında alırsak üstesinden gelinemeyecek hiçbir sorunun olamayacağı kanısındayız.
Yeter ki uyanık olalım, ranta değil canlıya önem verelim, gerekli bilinçlenmeye sahip olalım ve yaşadığımız felaketleri kısa sürede unutup yine eski tas eski hamam anlayışı ile umursamaz bir tutum içerisine girmeyelim.
Bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Depremin oluşu önlenemez. Ama oluşacak depremde can kayıplarının olması engellenebilir. Zira deprem değil, çürük yapılar öldürür…
YORUMLAR