400 bini aşkın Suriyeli sığınmacının yarattığı kalabalık nedeniyle kendi içinde yaşadığı tartışmayı şu ana kadar sonlandıramayan Hatay’da, kent idarecileri eliyle sık sık gündeme taşınan ‘ötekileştirici’ ve ‘ayrıştırıcı’ söylemler eleştiri konusu olurken, buna yönelik en net eleştiri, HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’dan geldi. İdlib’deki denklemi ise EDAM Başkanı Sinan Ülgen anlattı.
Doğurganlıkları, artan nüfusları, kentlerde yarattıkları ağırlıkları ve vatandaşlık kazanımlarıyla, Hatay kamuoyunda son yerel seçimlerden bu yana ‘ana tartışma’ başlıklarından biri olmayı sürdüren Suriyeli sığınmacılar, ‘ötekileştirici’ ve ‘ayrıştırıcı’ söylemlerin de hedefine oturtuluyorlar.
Bu konuda oldukça net bir eleştiri ortaya koyan isim ise, TBMM Genel Kurulu’nda konuyu gündeme taşıyan HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan oldu.
-NEFRET SUÇU-
Konuşmasında, “Pek çok nefret söylemine ve nefret suçuna maruz kalıyorlar” diyen Paylan, şunları söyledi:
“Ülkemize gelen 5 milyona yakın sığınmacı var. Evet, bunların 4 milyona yakını, Suriyeli. Değerli arkadaşlar, bu insanlar, çoğu zaman ırkçılığa varan boyutta eleştiriliyorlar. Bu ırkçılığı yapanların ya kendisi, ya babası, ya dedesi, ya da dedesinin babası; 1 kuşak, 2 kuşak, 3 kuşak önce bu topraklara sığınmış insanlar. Bu ülke vatandaşlarının ve bu Meclis’in en az yarısının atası, dedesi, bu toprakların dışından bu topraklara giren insanlar. Bu ırkçılığı yapanlar da maalesef bu insanlar. Bundan utanalım lütfen.
Kimse, vatanından keyfiyle dışarı çıkmaz. Kimse, ülkesini keyfiyle terk etmez. Mecbur kalırsa terk eder. Suriye’deki meseleyi kim yarattı? Bir aynaya bakalım lütfen, hepimiz! Oradaki yangına biz benzin dökmedik mi? Suriye iç savaşı yangınına benzin dökmedik mi? O insanların burada olmasından biz sorumlu değil miyiz? Biz sorumluysak, onlar için ne yapıyorsak azdır, demeliyiz arkadaşlar.
Sekiz yıldır burada, bu insanlar. Hayata tutunmaya çalışıyorlar. İş kurdular. Çocuklarına eğitim aldırmaya çalışıyorlar. Şehirlerde yaşamaya çalışıyorlar. Pek çok nefret söylemine ve nefret suçuna maruz kalıyorlar. Ne hakla, biz onlara nefret suçları ve nefret söylemleri kullanıyoruz?”
-ELDEKİ!-
TBMM’de gündeme gelen Suriyeli sığınmacıların konu olduğu bir diğer yer, Türk-İş’in, ‘Türkiye’de yaşayan Suriyeli sığınmacılar ve kayıt dışı göçmenler’ araştırması oldu. Hatay ve diğer illeri kapsayan araştırmada, sığınmacılara; ‘yiyecek, içecek, barınma gibi zorunlu ihtiyaçlarınızı ne ölçüde karşılayabiliyorsunuz’ sorusu soruldu. Soruya, ankete katılanların yüzde 39.9’u ‘normal durumdayız’ yanıtını verirken, yüzde 36.9’u ise ‘zor geçiniyoruz’ seçeneğini işaretledi. Yüzde 12.7’sinin yanıtı ‘rahat karşılıyoruz-iyiyiz’ olurken, yüzde 9.7’sinin yanıtı da ‘geçinemiyoruz’ oldu.
Ankette yer alan diğer bir soru ise, ‘Ayda kaç liraya geçiniyorsunuz, yani hanenizde yaşayanların toplam aylık harcaması ne kadar?’ sorusu oldu. Bu soruya, ankete katılanların yüzde 20.6’sı ‘1000 lira ve altı’ yanıtını verirken, yüzde 40.7’si ‘2 bin lira’ seçeneğini işaretledi. Aylık harcaması ‘2 bin 1 lira – 3 bin lira’ arasında olanların oranı yüzde 20.1, ‘3 bin 1 lira – 4 bin lira’ arasında olanların oranı yüzde 6.9, ‘4 bin 1 lira ve üstü’ olanların yüzde 4.9 oldu. Katılımcıların yüzde 6.7’si ise soruya yanıt vermedi.
-İDLİB!-
“Suriyeliler” ve “Sığınmacı” başlığında gündemi meşgul eden bir diğer konu da, Hatay sınırında birikmeye devam eden, İdlib merkezli göç hikâyesi. Konuya ilişkin konuşan isim, Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Derneği Başkanı Sinan Ülgen oldu. Suriye’nin kuzeyinde son dönem yaşanan olayın (5’i asker 3’ü sivil olmak üzere 8 şehit) ardından diplomatik çabaların devreye girip girmeyeceği konusunda konuşan Ülgen, bölgedeki tansiyona işaret etti ve şu çarpıcı tespitlerde bulundu:
“Diplomasi devreye giriyor zaten, ama bu gerginliğin önümüzdeki vadede de devam etmesini beklemek lazım. Çünkü nihayetinde, Rusya’nın desteğini yanına almış bir rejim ile Türkiye’nin hedefleri birbirine tamamen zıt. Rejim, İdlib’de, sahadaki kontrolünü bir an önce devreye sokmak istiyor ve bunun için de Rusya’nın desteğine sahip. Türkiye ise bunu durdurmaya çalışıyor. Dolayısıyla, burada geçici olarak diplomasi devreye girer ve bu durumun dinamikleri de yatışır belki ama, orta ve uzun vadede bu tip gerilimler artacaktır diye düşünüyorum.”
-TARAFLAR!-
İdlib’de, tarafların beklentilerine dair de değerlendirmede bulunan Ülgen, şöyle devam etti:
“Öncelikle, burada ‘Türkiye’nin hedefi ne’ diye sormak lazım. Bir de, ‘Şam ve Moskova’nın hedefi ne’ diye sormak lazım. Çünkü nihayetinde o gerilim, bu iki hedefin arasındaki uçurumdan kaynaklanıyor. Şam rejimi ve Rusya, İdlib’in, nihayetinde rejim kontrolüne girmesine yönelik bir politika sürdürüyor ve bunun da askeri yansımalarını görüyoruz. Türkiye ise öncelikli olarak, rejimin devam eden askeri baskısının, kendi sınırlarına yönelik bir insani trajedi yaratmasını önlemeye çalışıyor. Dolayısıyla, çok büyük bir göç dalgasının tetiklenmesinin de önüne geçmeye çalışıyor. Ama nihayetinde Türkiye’nin buradaki ikinci amacı, rejimin silahlı baskısı devam ederken, buna bir noktada set çekebilmek ve işi de siyasi müzakereler kanalına sevk edebilmek, ki olası bir göç ve insani trajedi durumları yaşanmasın…”
Mevcut risklerin azaltılabilmesi için, Ankara’nın dünden bugüne ısrarla sürdürdüğü konumunu siyasi müzakere aşamasına taşıması gerektiğini DE dile getiren Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Derneği Başkanı Sinan Ülgen, şöyle devam etti:
“Ancak, şu anda bunun şartları oluşmuş değil. Dolayısıyla şu an ki seçenek, askeri bir seçenek! Ancak bu da Türkiye açısından, hem orada bulunan TSK unsurları hem de olası bir göç dalgası çerçevesinde çok ciddi riskler taşıyor. Açmazımız biraz da burada.”
-YÜZ BİNLER!-
Hatay kamuoyunun da sık sık sorduğu ‘olası bir göç dalgasının olma ihtimal ne” başlığında da konuşan Ülgen, sözlerini şu şekilde sonlandırdı:
“Şuan da bile, 400 binden 700 bine kadar, farklı farklı rakamlar telaffuz edilmeye başlanmış durumda. Bu anlamda bir sivil hareketliliğin Türkiye sınırına doğru olduğunu görüyoruz. Tabi bu durum, 2010’ların başındaki gibi değil. Çünkü Türkiye, o zamanlar uyguladığı ‘açık kapı’ politikasına son vermiş durumda. Dolayısıyla, tekrardan sınırımıza bu yoğunlukta bir göçmen dalgası geldiğinde, Türkiye’nin buna tepkisi farklı olacaktır. Aynı esnekliği göstermeyecektir.
Sürekli hatırda tutulması gereken bir ikinci unsur da şu… İdlib, 2011’den bu yana, muhalif unsurların toplandığı bir bölge oldu. Halep kuşatması sırasında oradan kaçanlar, otobüslerle İdlib’e taşındı. Dolayısıyla, İdlib bölgesinde böyle bir yoğunlaşma da var. Ancak bu muhalif unsurlar arasında, uluslararası toplum tarafından ‘terörist’ olarak tanımlanan, sayıları da azımsanmayacak ölçüde olan bir grup var. O nedenle Türkiye bakımından bir ikinci risk, sınırımıza gelen insanlar arasına bu terörist unsurların karışması! Sayıları 20 ile 30 bin arasında ifade edilen bir silahlı gruptan bahsediyoruz. Dolayısıyla, bu insanların sivil giysiler giyerek, silahlarını bırakarak Türkiye’ye girme ihtimali, açıkçası bizler açısından ciddi bir risk teşkil ediyor. O yüzden de Ankara çok dikkatli hareket ediyor. Açık kapı politikasına da, bu şartlar altında geri dönüş yok, buna yönelik bir sinyal de yok. Dolayısıyla Türkiye, sahadaki kontrolü olabildiği kadar elinde tutarak, bu göç dalgasının kendi sınırına yönelmesini engellemeye çalışıyor.
Ankara tarafından çok dile getirilmese de, İdlib’in, nihayetinde rejim kontrolüne gireceğini Ankara’da her halde kabul ediyor. Fakat bunu yaparken de, olası bir operasyonun, bir göç dalgasını tetikleyecek şiddette ve hızda olmasını istemiyor.” -Tamer Yazar-