“Ne ekersen onu biçersin” özdeyişi bir kere daha gerçekleşti. Avrupa konseyi parlamenter meclisinin (AKPM) beklenen kararı önceki gün çıktı. Bu karar ile Türkiye bir alt lige düşürüldü.
Hatırlanacağı üzere 2004 yılında AKPM’nin aldığı bir kararla konseyin “ denetim sürecinden” çıkartılmasına karar verilen Türkiye , AB ile tam üyelik müzakerelerine başlayabilmişti.
Hani o tarihlerde , gündüzleyin Kızılay’da havai fişekler atılması suretiyle yapılan kutlamalar vardı ya , işte o kutlamalar, AKPM’nin aldığı “denetimden çıkartma kararı” sonrasına rastlar.
2004 yılından bu yana AB ile ortaklık müzakereleri bir türlü sonuçlanamamış, zaman zaman kesintiye uğramış idi. Ama buna rağmen Türkiye ;Avrupa ile bağlılığını kesmemiş ve günü gelir AB’ye tam üye olarak kabul edilir düşüncesiyle beklentisini sürdürmüştür.
Tabi bizim AB’nin kapısında bekletilmemizin nedeni olarak demokrasimizin, AB standartları doğrultusunda tüm kurum ve kuralları ile uygulanmaması önümüze konmuştu.
Bu böyle devam ederken, 16 Nisan referandumu ile halkoyuna sunulan anayasa değişiklik paketi için ülkemizin daveti sonucu Türkiye’ye gelen AGİT üyeleri ve AGİT’in ön raporu için söylenen ağır sözler bardağı taşıran damla olmuştur.
Bir süredir düşünce özgürlüğüne saygı gösterilmediği, düşüncelerini açıklayanlar hakkında işlemler yapıldığı, basının baskı altında olduğu, gazetecilerin tutuklandığı, OHAL uygulaması ile çıkartılan kararnamelerin amacını aştığı, muhalefet milletvekillerinden bir kısmının tutuklandığı, Venedik komisyonun kararlarına uyulmadığı yolundaki bu ve benzeri eleştirilere kulak tıkandığı, bu nedenle de ülkemiz hakkında olumsuz düşüncelerin giderek yoğunlaştığı, çeşitli vesilelerle yazılmakta, çizilmekte ve duyurulmakta idi.
16 Nisan referandumu öncesi ve sonrasında yaşananlar böylesi kararların alınmasına neden olmuştur.
OHAL koşulları altında sandığa gidilmesi, HAYIR oyu yolunda kampanya düzenleyen ve görüş bildirenlerin engellenmesi, EVET doğrultusunda kampanya yapanların tüm devlet olanaklarından yararlanabilmesi, dolayısıyla referandumun eşit koşullar altında yapılmaması gibi hususların gündeme düşmesi ve bunların önemli bir bölümünün AĞİT ön raporuna alınması sonucu, Avrupa konseyi ve AB ile ilişkiler gerginleşmeye başlamış idi.
AGİT’in ön raporuna karşı gösterilen tepki, kullanılan ağır sözler, fırtınadan önceki sessizlik gibi, Avrupa’dan Türkiye aleyhine bazı kararların çıkacağı sinyallerinin habercisi olmuş idi.
Nitekim beklenen oldu. AKPM önceki gün, Türkiye’nin yeniden “denetim süreci” içine alınmasını, başka bir anlatımla 2004 yılında çıkartıldığı “denetim sonrası diyalog sürecinden” bu kez geri dönüş yapılarak, yeniden denetim sürecine alınmak suretiyle tekrardan başa dönülmesine neden olan bir karar almıştır.
Şimdi alınan bu karara karşı sert tepkiler ortaya konmakta, ağır sözler sarf edilmektedir. Ancak tepkileri koymak, ağır sözler söylemekle sorunun çözülemeyeceği bilinen bir gerçektir.
Bu nedenle böyle bir kararın alınmasına, hangi uygulamaların neden olduğunu düşünmek ve ona göre bir yol haritası çizmek gerekir.
Bilinmelidir ki ,AB’ye tam üye olmak, Avrupa ülkeleri standartlarına uygun bir demokrasiye kavuşmak isteniyorsa, onun kurallarına uymak zorunludur.. Böyle olunca; özgürlüklere , demokrasiye ,hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı ilkelerine aykırı tüm tutum ve davranışlardan sakınılması , bütün olumsuzluklara neden olacak yasal düzenlemelerinde yürürlükten kaldırılması gerekir.
Son olarak anayasa değişiklik paketi ile getirilmek istenen hükümler, yapılan referandumdaki EVET ve HAYIR yönünde kampanya yürütenler arasındaki eşitsizlik, YSK’nın kanun hükmünü hiçe sayarak aldığı ve hukukçularca yok hükmünde sayılan kararları, AKPM’nin son kararları almasında önemli bir etken olmuş, başka bir anlatımla bunlar bardağı taşıran son damlalar olmuştur.
Avrupa konseyinin bu kararı elbette ki AB’yi bağlamaz. Ancak tecrübeler şunu gösteriyor ki; Avrupa konseyinin almış olduğu karar, AB için bir yol gösterici olarak kabul ediliyor.
Eğer bundan sonra batı dünyası ile ilişkileri tamamen koparmayacak, çağdaş dünyanın bir üyesi olarak kalmaya devam edecek isek, uyarıları dikkate almak ve bu doğrultuda gerekeni yapmak zorunluluğunda olduğumuzu kabul etmeliyiz.
Bu çağrılara kulak tıkadığımız takdirde bizi zor günlerin beklediğini gözden uzak tutmamalıyız.
Bir kez daha hatırlatıyoruz: “Ne ekersen onu biçersin….”
YORUMLAR