Hazırlayan: Mehmet Karasu
Haftanın Kitabı
Zehir Zıkkım Hikayeler/ Ayla Kutlu
Ayla Kutlu, Hataylı bir yazar.
Öykü ve romanlarında Antakya kent dokusunu başarılı bir şekilde işlemiş en önemli yazarımızdır.
Zehir Zıkkım Hikayeler, “on hikaye içeriyor. . Ortak nokta, öteki insanların hikayeleri olmaları. Karakterlerimin hemen hiçbiri gerçek bir kimlikle var olmadılar yeryüzünde. Ancak hikayeleri okuduktan sonra onların yaşamadıklarını iddia etmek çok zor. Onları ben kıvılcım olarak yakaladım. Başka türlü yaşar kılamayacağım için, göğsümün ortasında kor ateş olarak taşıdım. Çok yaktılar beni.
Zehir Zıkkım Hikayeler, adını kimliğinden alan bir kitap. Onu bir okuyuşta bitiremeyeceksiniz. Çevrenizi kuşatan, içinize dolan kederi biraz hafiftletmek için, zaman zaman bırakmanız gerekecek. Düşünmemek, özeleştiri yapmamak istiyorsanız, amacınız okuyarak eğlenmekse, bu kitabı elinize bile almayın.
Bu coğrafyanın, bu tarihsel geçmişin, bu toplumun gerçeklerinin birikimleriyle kadınlara tutulmuş aynadır Zehir Zıkkım Hikayeler. “(Arka Kapak Yazısı)
Konuk Yazar
2020 Dünya Öykü Günü Bildirisi – Hasan Özkılıç
Kabına Sığmayan Öykü
Edebi bir tür olarak Öykün’ün tarihi, insanlığın tarihi ile eş zamanlıdır.
İnsanoğlu, hikâyesini mağaraya çizmeye, anlatmaya koyulduğunda öykü de tür olarak var olmaya başlamıştır. Öykünün yapısı böyle bir eyleme uygundur. İlk çizgiler, ilk heyecan ve öykü!.. Öykü, kıpır kıpır bir yapıya sahiptir. Kabına sığmaz. Söyleyeceğini, kısa, vurucu, çarpıcı bir üsluplasöyler, geçer. Okuyucusunu sersemletir. Finali yoktur öykünün. Çünkü okurunun zihninde yaşamayı sürdürür.
Öykü insan kokar, hayatın damarlarını hissedersiniz onda, okudukça insanı daha çok seversiniz, hayatı seversiniz, sevdalara tutulursunuz, sevdalarınızı tutuşturur; yaşama, güzel olana sıkı sıkı bağlanırsınız, size; ‘insanı sevmekle başlar her şey’ dedirtir.”
Öyküde Önemli Öğe: İnsan…
Öyküde en önemli öğe nedir, diye soracak olursak, yanıt öncelikle insan, olur tabii. Ve bir derdi olacak öykünün. İnsana ait derdi yoksa; hayatı, trajedisi, sevdası, mücadelesi, yokluğu, yoksulluğu yoksa; insanı, doğayı sevme duygusuyla yazılmamışsa, eksiktir öykü.
Öykünün kendi sesi olmalı. Canlı bir varlık gibi, kendi olabilen, kimseye benzemeyen öykü. Kişiliği olmalı öykünün, kişilikli bir öykü iyi öyküdür.
Öykünün Vicdanı Olmalı…
Zamanımızda eksikliği en çok duyulan duygu belki de “vicdan” dır. Yalızca yazardan beklenen bir insani erdem değil vicdan, aynı zamanda bireye belki de en başta öğretilmesi gereken bir erdem. Vicdani duygudan yoksun bireylerden oluşan bir dünyada yaşıyoruz. Bir başkasına yapılan kötülük
önceleri vicdanları sızlatırdı. Yaralı vicdandan söz edilirdi, onda vicdan yok, o vicdansız, denir küçümsenirdi böyle insanlar. Ama şimdi pek ağza alınmıyor bu söz. Kanıksandı vicdansız olmak. Vicdansızlık şimdilerde erdem oldu ne yazık ki. Böyle bir dünyada yazar vicdansız olur mu?.. Olmaz, kaleminin de vicdanı olacak. Sanatçı çağının vicdanıdır. Öykünün de vicdanı olmalı. Eğer bu duygu eksikse, yani vicdansızsa, öykü, yine eksiktir.
Öykü Kıskançtır…
Öyküye gönül verip bir öykü sevdalısı olursanız, işiniz zordur. Öykü peşinizi bırakmaz. Siz uzaklaşabilirsiniz öyküden, ama o sizden kolay kolay uzaklaşmaz. Rüyalarınıza girer, arada seslenir, kimi ayrıntılarını anımsatır.
Yatağınızdan kaldırır, sorular sorar. Evet, onlarca soru… Kıskançtır öykü. Sonunda kendini yazdırır
Yazdırır ama bir derdi daha vardır öykünün: Okurunu bulmak. Okurla buluşma, okura sesini duyurmanın sancısını yazarı Oğuz Atay bir tümcelik sözle dile getirir: “Ben hâlâ buradayım ey okur! Ya sen nerdesin?”
Orhan Kemal’e, kahramanları içten, sıcak bir sevgi sunar: “…Evet, ben tanıdığım insanları yazdım.. Tanıdığım, konuştuğum, birlikte sigara içtiğim, sırtımı sıvazlayan insanları yazdım.”
Sait Faik’e ise: “…Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım,” dedirtir.
Yaşasın edebiyat!
Dünya öykü gününüz kutlu olsun!
Haftanın Şiiri
Sevgilim/Ahmet Erhan
3
Elinden şekeri alınmış bir çocuk gibi kaldım
Yokluğunda… Yağmur yağar, kar yağar
Günler kısalır, geceler uzar
On parmağımın üstüne on mum yaktım
Gecesefalarının gündüz yalnızlığıydım
4
Ateşböcekleri ışıtır gecemi. Hepsi bu
Kanar bir yerlerim: Sevgilim
Ufkunda bir yalnızlık aylasıyım
Bir delta gibi genişleterek yokluğunu
Sevgilim. Hep geceye sakladım sende bulduğumu…
Haftanın Sanat Gündemi
Dil Derneği Beşir Göğüş Türk Dilini Ve Çocuk Edebiyatını Geliştirme Ödülü Mehmet Saydur’a Verildi
Dil Derneği’nin kurucu üyesi, Dilci-Eğitimci-Yazar Beşir Göğüş’ün Dil Devrimine, Türkçenin eğitim ve öğretimine verdiği emeği unutturmamak, kişiliğini ve düşüncelerini gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla düzenlenen “Dil Derneği Beşir Göğüş Türk Dilini ve Çocuk Edebiyatını Geliştirme Ödülü” 2020’de “dil” ya da “eğitim” alanında yazılmış bir araştırma kitabına verilecekti.
Prof. Dr. Cahit Kavcar, Prof. Dr. Ahmet Kocaman, Prof. Dr. Ali Demir, Zekeriya Kaya ve (aile adına) Dilek Göğüş Ülgüray’dan oluşan Seçici Kurul, ödülün oy birliğiyle Mehmet Saydur’un Cumhuriyet döneminde bir eğitmen kursunun kuruluş destanı “GÖL 1938” adlı yapıta verilmesini kararlaştırmıştır.
Çadırlarla başlayan eğitmen kursları, Köy Enstitülerinin kuruluşuna kadar giden yolun başlaması, o günlerin coşkuları, yorulmak bilmeyen çabalarını destanlaştıran Mehmet Saydur’u bu çok anlamlı çalışmasından dolayı yürekten kutluyoruz.
Buca Belediyesi, 23. Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü Yönetmeliği
1-Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü’ne, yayımlanmamış kitap oylumlu dosyayla katılım sağlanır. Konu ve dize sınırlaması yoktur. Kitap oylumu taşımayan dosyalar kesinlikle değerlendirmeye alınmaz.
2- Daha önce Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü’nde derece alan şairler ile başka bir yarışmada ödül kazanmış dosyalar yarışma dışında tutulur. Yarışmaya gönderilen dosyalar iade edilmez.
3- Yarışmaya katılan adaylar başvurularını açık ad ve adresleriyle yapmak zorundadırlar. Edebiyat alanında nüfus kaydındaki adından farklı bir adla yayın yapan ve bu adla tanınanlar, eserlerini aynı adla sunabilirler; ancak resmi işlemler ile ödülün kendilerine teslim edilebilmesi için gerçek adlarını verecekleri bilgiler içinde mutlaka belirtmek zorundadırlar.
4- Ödüle, 1985 yılı ve sonrası doğumlular katılabilir. Katılımcıların, adına şiir ödülü düzenlediğimiz Ali Rıza Ertan’ın vefat yaşı olan 35 yaşını geçmemesi ilke olarak benimsenmiştir.
5- Şiirler, bilgisayarda düzenlenmiş olarak 6 (altı) nüsha kitap oylumlu dosya halinde gönderilmelidir.
6 -Katılımcının adı, soyadı, kısa özgeçmişi, posta adresi, varsa e-posta adresi ve telefon numarası yazılmış olmalıdır.
7- Şiir Ödülüne son katılım 8 Mayıs 2020, cuma günü saat 17.00’ye kadardır.
8-Dosyalar, posta, kargo ile ya da elden “Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü 2020” Hürriyet Mah. 431/5 sk. No:2 Buca Belediyesi Olimpik Yüzme Havuzu Şirinyer – Buca /İZMİR adresine ulaştırılmalıdır. Postada meydana gelecek gecikmelerden Müdürlüğümüz sorumlu değildir.
9- “Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü, 12 Haziran 2020, Cuma günü saat 19.30’da Ali Rıza Ertan büstü önünde düzenlenecek törenle verilecektir.
10-Yarışmaya İzmir ve yakın çevresi dışından katılıp ödül kazananların ödül gecesi konaklama ve yol giderleri Buca Belediyesi tarafından karşılanacaktır.
11- Seçici Kurul; Ahmet Günbaş, M. Kadri Sümer, Halim Yazıcı, A. Zeki Muslu ile Özlem Tezcan Dertsiz’den oluşur.
12- “Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü” 3500.-TL.dır. Seçici Kurul değer bulduğu takdirde “Başarı Ödülü” verilebilir. Başarı Ödülü 1500.- TL’dir. Oylama eşitliğinde ödüller paylaştırılabilir.
13- Sonuçlar, 8 Haziran 2020 Pazartesi gününden itibaren internet sitemizde yayınlanacaktır. (www.buca.bel.tr) .
Bilgi ve İletişim:Buca Belediyesi, Tel: 0 232 439 10 10 – Dahili: 3158-3155
Şair Ahmet Erhan Ankara’da Hatıra Evi’nde anılacak
Şair Ahmet Erhan, 8 Şubat’ta Ankara’da anılacak. Ahmet Erhan’ın kimi kişisel eşyaları, kitapları ve hakkında yazı ve değerlendirmelerin yer aldığı dergi, gazete ve kitaplar sergilenecek.
Şair Ahmet Erhan doğum tarihi olan 8 Şubat’ta Ankara Hatay Sokak’taki Ahmet Erhan Hatıra Evi’nde anılacak Görsel: Etkinlik afişi
Şair Ahmet Erhan doğum tarihi olan 8 Şubat’ta Ankara Hatay Sokak’taki Ahmet Erhan Hatıra Evi’nde anılacak
Şair Ahmet Erhan doğum tarihi olan 8 Şubat’ta Ankara Hatay Sokak’taki Ahmet Erhan Hatıra Evi’nde anılacak. Saat 18.18’de başlayacak etkinlikte arkadaşları Özcan Karabulut, Halim Şafak, Ahmet Telli ve C. Hakkı Zariç şair hakkında anılarını ve şiiri hakkında düşüncelerini anlatacak. Aynı günde Ahmet Erhan’ın kimi kişisel eşyaları, kitapları ve hakkında yazı ve değerlendirmelerin yer aldığı dergi, gazete ve kitaplar sergilenecek.
Ahmet Erhan 1958 yılında Ankara’da dünyaya geldi. Çocukluğu ve ilk gençliği Mersin ve Adana’da geçti. Şair Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü ve Türkçe öğretmenliği yaptı. Adana Demirspor’da futbol oynarken ağır bir sakatlık geçirince futbolu bıraktı şiir yazmaya yöneldi. İlk şiirleri 1976 yılında dergilerde yayımlanmaya başlayan Ahmet Erhan hayatının büyük bölümünü Ankara’da geçirdi ve daha sonra İstanbul’da, Cihangir’de, Silivri’de ve Beylikdüzü’de yaşadı. Şair 2013 yılında hayatını kaybetti.
Baştan beri kişisel bir şair olduğunu ve tek bir şiiri yazdığını söyleyen bunu da bir sorun olarak ele alan Ahmet Erhan yaşadığı dünyaya özellikle yetmişlere ve seksenlere bağlı olarak hayat, ölüm, yalnızlık, ayrılık, alacakaranlık gibi izleklerin baskın olduğu hayat ile ölüm arasında gidip gelen bir şiiri yazdı. (EVRENSEL)
Bir Portre/Değerlerimiz
Bekir Sıtkı Kunt/ Hukukçu, Öykü Yazarı, Siyasetçi
Hikâye yazarı, hukukçu, siyaset adamı (D. 1905, Antakya – Ö. 8 Mart 1959, İstanbul). İlköğrenimine Antakya’da Habibneccar İlkokulunda başladı, 1917’den sonra bir süre Numune Mektebine devam etti. Bir süre Antakya Lisesinde okudu (1919-22), sonra Adana Lisesine geçti. Ortaöğrenimini Antakya Lisesinde (1923) tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine (1923-24) devam etti. Vakit (1925-30) ve Son Saat gazetelerinde çalışırken Hukuk Fakültesine geçti ve buradan mezun (1928) oldu. Gazetelerde çalışmayı bırakarak adliyede (1930) görev aldı. Düzce, Uşak, Aydın ve Ankara’da aza mülazımlığı (üye adayı), hukuk müşavirliği, Aydın’da kadastro hakimliği, yargıçlık ve Temyiz Mahkemesi Başsavcılığı (1934) görevlerinde bulundu. Yenigün gazetesinde başyazarlık (1938, 23 yazı) yaptı. Yazım ve seçim işlerini düzenleme işlerinde görev yaptı. Cumhuriyet Halk Partisinin yönetim kadrosunda görev aldı. Hatay sorunu sırasında iki yıl boyunca yerel basında yayımladığı makaleler ile bir yandan kamuoyu oluşturmaya çalıştı, bir yandan da Hatay Devletinin örgütlenerek Türkiye Cumhuriyetine katılmasında rol oynadı. Daha sonra memleketine giderek Hatay Milletvekili ve divan kâtibi (1939) oldu. 1946 seçimlerinde yeniden seçilemeyince mesleğine dönerek İstanbul’da Asliye Ceza Hakimliği yaptığı (1947-59) İstanbul’da öldü ve Zincirlikuyu mezarlığında toprağa verildi.
İlk yazısı, Yeni Adana’da yayımlanan bir okuyucu mektubudur. İlk şiiri, Halep’te çıkan Türkçe bir gazetede yayımlandı. “Erbabı Mesalih” başlıklı ilk hikâyesi Vakit gazetesinin ekinde (12.7.1930) yayımlandı. Hikâyeleri ve yazıları, 1924’ten itibaren Yeni Adana gazetesi, Vakit gazetesi ekleri (1924-35), Varlık, Adımlar, Yurt ve Dünya, Yeni Mecmua (1939), Son Saat, Yeditepe dergilerinde yayımlandı. Eserlerinde köy ve kasaba tipleri ile büyük kentin sıradan insanlarının sorunlarını temiz bir Türkçeyle yazdı. Sanattaki amacını “halka faydalı olmak” şeklinde açıklar. Hikâyede karşılıklı konuşma ve gözlemi önemsedi. Ayrıca, Hatay’ın ana vatana katılması için otuzun üzerinde yazı yazmıştır.
ESERLERİ (Hikâye):
Memleket Hikâyeleri (1933), Talkınla Salkım (1937), Herkes Kendi Hayatını Yaşar (1941), Yataklı Vagon Yolcusu (1948), Ayrı Dünya (1952), Arzu ile Kamber (aynı addaki halk hikâyesinin yeniden yazımı, 1940).(biyografya.com)
DÜNYA ÖYKÜ GÜNÜ’NE ARMAĞAN
Yazar baba küçük kızına dünyayı anlatıyor/ Nedim Gürsel
Nedim Gürsel’in ‘Baba Bak Deniz’i bir baba-kız öyküsü olarak başlayıp anılarla, gözlemlerle, öngörülerle gelişen, masal ve öykülerle zenginleşen, yer yer hüzünlü hoş bir anlatı.
‘Baba Bak Deniz’ türlerarası ilginç bir kitap. İlk bakışta Nedim Gürsel küçük kızı Dilay’la yaşadıklarını anlatıyor gibi. Bu yönüyle otobiyografik. “Onunla günlerimi anlatacağım bu kitapta” diyor Gürsel ama hemen ardından ekliyor: “Anlattıklarıma dikkat et ve elekten geçir. Hepsine de kanma. Kalemime inan, bana inanma!”
Bir açıdan bakarsanız haklı; hiçbir anı, yaşamöyküsü birebir yazıya geçirilemez. Mutlaka yazarken değişir, farklılaşır. Ama Nedim Gürsel biraz daha farklı bir şeyden söz ediyor. “Her şeyi olduğu gibi anlatmayacağım” diyor. Kendi anılarına kendisi müdahale edecek. Çünkü anlatılan sadece bir baba-kızın birlikte yaşadıkları değil, o birliktelikten doğan anılar bir dizi çağrışım ve düşünce yaratıyor, Nedim Gürsel onları da yazıya katmış.
İsim koyma öyküsünü anlatarak başlıyor kitap. Doğuma çok az kalmış, ama bir isim bulamamışlar, çünkü anne Aylin kendi adıyla uyumlu olarak içinde ‘ay’ olan bir isim koymak istiyor kızına. Sonunda ve başında ‘ay’ olan birçok isim var ama bir türlü birini beğenemiyorlar. Nedim Gürsel, Farsça kökenli ‘Dilay’ adını buluyor. ‘Dil’ gönül anlamında, ‘ay’ ise ‘güzellik’. Anne Alin’i ekliyor bu ada. Kızın adı Dilay Alin oluyor ve babasından başka hiç kimse onu Dilay diye çağırmıyor.
Dilay, 16 Ağustos 2013 doğumlu. O doğduğunda babası Nedim Gürsel 62 yaşında. Aralarında sadece büyük bir yaş farkı yok, mekân farkı da var. İzmir’de doğan Dilay annesiyle birlikte Ankara ve sonra İstanbul’da yaşıyor. Baba Nedim Gürsel’se akademik görevleri ya da yazarlığı nedeniyle aldığı davetlerle dünyanın bir ucuna gitmemişse Paris’te. Mekân farkının baba-kızın ilişkisini etkileyeceği, en azından hep bir özlem olacağını öngörebiliriz. “Yazıya adamıştım kendimi. Ne baba olmak umurumdaydı ne çocuklar! Varsa da yoksa da edebiyat, yani kitaplar” diye anlatıyor durumunu.
60 yaşından sonra gelen babalık farklı bir ruh haline sokuyor yazarı. Dilay’ın varlığı “Varsa da yoksa da edebiyat” demesini engelliyor. Kızıyla olabildiğince vakit geçirmek istiyor. Dilay’ın büyümesi, yürümesi, koşması, konuşması başka bir heyecan veriyor. Onunla olmak bile içinin sevinçle dolmasına yetiyor. Kızının büyümesini birlikte yaşamak için olabildiğince çok zaman yaratmaya çalışıyor. Ama hem işi, üniversitedeki görevleri, hem yoğun yazarlık eylemi bu buluşmaları seyreltiyor. Her buluşma da yakında ayrılacağız düşüncesiyle daha baştan biraz buruk. Kızıyla yaşadığı her yakınlaşma ayrılığı da içeriyor.
Nedim Gürsel baba olmanın anlamı üzerine de düşünüyor, uzaktaki babalık halini de sorguluyor. Anne-kız yalnız yaşadıkları hayatı da anlamlandırmaya çalışıyor. Birlikte yaşayabilselerdi bile aradaki büyük yaş farkı nedeniyle nihai ayrılığın kesin olduğunu düşünüyor.
Nedim Gürsel’in kızıyla yaşadıkları bir yandan kimi hoş, kimi hüzünlü anıları canlandıracaktır. Annesiyle, babasıyla yaşadığı ayrılıkları anımsar örneğin. İzmir’de bir otel odasında kızının öğle uykusunu izlerken babasının Paris’ten bir otel odasından yolladığı kartpostalı düşünür. Birlikte yaşadıkları her şey geçmişten bir anının canlanması demektir, onları da anlatıya katar.
Anlatının diğer boyutunu kaygılar oluşturur. Kızına nasıl bir dünya bırakacaktır? Geç gelen babalık erken veda demektir. Kızının gençlik çağlarında çoktan bu dünyadan ayrılmış olacağını düşünür. Baktığı Ege Denizi, Dilay’la birlikte ziyaret ettikleri denizaltı bile bitmek bilmeyen savaşları, savaşların yarattığı acıları, ölümleri anımsatır. Ülkenin de dünyanın da gidişatı kötüdür. “Hangimizin bahtı daha kara, Dilay’ın mı, yoksa benim mi!” diye sorar kendi geçmişine bakıp kızının geleceği için endişelenirken.
‘Baba Bak Deniz’ bir baba – kız öyküsü olarak başlayıp anılarla, gözlemlerle, öngörülerle gelişen, araya masallar, öyküler de giren, tatlı dille anlatılmış ama kaçınılmaz olarak buruklaşan hoş bir anlatı.(Kaynak: Hürriyet Kitap)
Öykü Kitaplığı
1.Türk Edebiyatında Öykü Ve Roman(4 Cilt)/ Cevdet Kudret/ Bilgi Y.
2.Zeytin Taneleri Birbirine Çarpıyor/ Faruk Duman/ Hep Kitap
3.50 Muhteşem Kısa Hikaye/Der. Mustafa Baran/Tefrika
4.Öykü Antolojisi/ Haz. Enver Ercan/ Varlık Yayınları
5.Sait Faik Öykü Seti/ Sait Faik/ İş Bankası Yayınları
6.Cumhuriyetten Sonra Hikaye Ve Roman Cilt 1,2,3/ Tahir Alangu/İstanbul Matbaası
7.Sabahattin Ali Öykü Seti/ Sabahattin Ali/Yapı Kredi Yayınları
8.Sen De Gitme/ Ayla Kutlu/ Bilgi Yayınevi
9.Hikaye Tahilleri/ Mehmet Kaplan/ Dergah
10.Memduh Şevket Esendal Öykü Seti/ M.Ş.E/ Bilgi Yayınevi