Yeni Hayatlarımız Ve Biz!
Türkiye’de koronavirüs vaka sayısının 191 olarak açıklanmasıyla beraber, tedbirler daha da sıkılaştırılıyor. Art arda yayınlanan Genelgeler ise yeni sürecin ‘yeni yaşam formları’ adına bizlere uygulamamız gerekenler listesini hatırlatıyor. Bu da, günlük insan ve araç trafiğinin kalabalığına alışkın Antakya sokaklarını, hiç de alışkın olmadığı bir sakinliğe ve sessizliğe büründürüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Koronavirüsle Mücadele Eşgüdüm Toplantısı sonrası yaptığı konuşmada “Milletimin her bir ferdinden ricam, COVID-19 tehdidi geçene kadar, mümkün olduğu kadar evlerinden çıkmamalarıdır” demesi, durumun ciddiyetini göstermesi açısından önemli. Ancak bu uyarı öncesinde alınan önlemler listesi sonucunda gündelik yaşam zaten hiç olmadığı kadar değişti. Bunun en net örneği ise günlük insan ve araç trafiğinin kalabalığına alışkın Antakya sokakları!
-ALIŞTIK MI?-
Bu soruya cevap verenlerin, ister istemez içselleştirdikleri kuralların günden güne şekillendirdiği yeni yaşamları adına paylaştığı kelimeler hem biraz şaşkınlık, hem biraz korku, hem de umut içeriyor.
G.B. >> Sanırım bu kadar ileri bir aşamaya geleceğimizi hiç düşünmedim. O ilk zamanlar eczanelerde maske satışı yapılıyordu mesela. Ama şimdilerde maske yok. Varsa bile, öyle hemen alamıyorsunuz. (Sağlık Bakanlığı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu, 81 İl Valiliğine gönderdiği yazıda, koronavirüsle mücadele kapsamında maskelerin sadece eczanelerden ve reçete karşılığı verileceğini duyurdu.) Biz de yapmamız gerekeni yapıyoruz şu sıralar. Temiz kalmaya ve birbirimize mesafeli olmaya gayret ediyoruz. Bunu da atlatacağız, bunu biliyorum. O yüzden herkes güçlü olsun ve içindeki umudu korusun.
J.N. >> Biz gibi, bir yakını cezaevinde olan birçok insan tedirgin. Orada ne şartlarda kalıyorlar, ne kadar temizlik yapılıyor bilmiyoruz. Zira iç içeler. O 1 metre kuralı yok ki orada. Bu konuda ne yapılacak, bilmiyoruz. Ama endişeliyiz. Çünkü görüşler de ertelendi.
G.V. >> Antakya sokakları hiç olmadığı kadar sakin. En garibi de halk otobüsleri. Bir zamanlar, Pakistan ve Bangladeş otobüslerini andıran kalabalıklar gitmiş, yerine, bir zamanlar yaşadığım Londra otobüslerinin o güzelim sakin halleri gelmiş. Ayakta yolcuyu yasaklamışlar yasaklamasına da, ben buradan net bir şey söyleyeyim mi? Köy minibüslerini izliyorum. Ağzına kadar dolu. İnsanlar tıkış tıkış halde. Bu durumu polis görmüyor mu ya da görmesi gerekenler! Aslında şöyle bir düşündüğünüzde, onlara da kızamıyorum. Bir şekilde evlerinden çıkıp işlerine gitmek zorundalar. Alternatif üretiyor muyuz onlara? Cevap var mı?
U.Z. >> Yaşadığım şehri bu kadar sakin görmek ilginç geliyor. Bir taraftan, bana garip bir şekilde huzur veriyor. Diğer taraftan da korkutuyor. Bizi birbirimizle korkutan bir gerçekle yaşıyoruz. Bu da onun karşılığı galiba!
R.B. >> Asi Nehri’ne uçup duran yarasalara bir çözüm bulamadık hala. Çin’de, yarasaları yedikleri için çıktığı söylendi ya… O günden beri daha çok korkuyorum bu hayvanlardan. Bu kenti yönetenlerin bu duruma bir çare bulması gerekmiyor mu? Yoksa onlar ve biz, bu birlikteliğe devam mı? -Tamer Yazar-