Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Restorandan, gündelik yaşama

1 Metre Kuralı mı

1 Metre Kuralı mı var?

Antakya kent merkezinde yaşananları izleyen ve bu soruyu soran vatandaş, haklı olarak, bu ‘1 Metre’ kuralının nasıl işlediğini sorguluyor. Özellikle de ‘ayakta yolcu’ almayı bırakan halk otobüslerinde yan yana ve dip dibe oturmak durumunda kalanları izlerken. Köy minibüslerinin işleyişinde de aynı ‘1 Metre’ kuralının uygulanmadığına şahitlik
ederken! Peki, çözüm ne?

“Ankara’dan son zamanda kaç Genelge yayınlandı? Ben sayısını hatırlamıyorum, ya siz? Her yer kapandı, neredeyse her yer! Bizler gibi tokalaşmayı, sarılmayı seven bir toplum için en dikkati çeken sınırlama, kısıtlama ise 1 metre kuralı oldu! Birbirimize vebalıymışçasına bakıyoruz artık. Çünkü haklı olarak korkuyoruz! Sırf bu yüzden, bizde çokça şikâyet konusu olan halk otobüsleri için nasıl bir düzenleme geldi peki? Ayakta yolcu alınmayacak! Bu güzel! Zira normal zamanların standardını bilen biri olarak, insanlığımızı hatırladık, hem de ölüm kapımıza geldiğinde! Peki, bu yeterli mi?
Buradan Valimize soruyorum, belediye yönetimlerine, bizleri yöneten herkese, ki lütfen paylaşın bunu… Otobüslerde ‘ayakta yolcu’ alınmıyor ama… İkili koltuklarda insanlar yan yana, dip dibe oturmaya devam ediyor. Köy minibüslerinde durum daha kötü. Daha dar bir alan ve herkesin nefesi iç içe!
Bir kere çözüm üretecekseniz, sonuç almak için üretin, daha fazla sorun yaratmak için değil. Zira böyle gidersek, bir şekilde bir taşıyıcı ile yan yana oturan, farkına bile varmadan taşıyıcı hale gelecek. Bu zinciri kırmaya çalışırken, bizlerin şu an ki durumu, zincire yeni halkalar eklemeye benziyor.”
Düşüncelerini Antakya Gazetesi ile paylaşan bir vatandaşın şikâyeti değil bu, aslında ‘ihbarı’… Çalışma hayatı nedeniyle dışarıda bulunmak zorunda çok sayıda insanın yaşadığı durumu, çaresizliği işaret eden bir ihbar… Eldekinin ‘salgın’ yaratacak haline çözüm üretilmesi gerektiğinin altını çizen bir ihbar…
-FAYDASI NE?-
Bu durumu Hatay gibi yaşayan milyonların serzenişinde biriken eleştiri ise değişmiyor. Bir vatandaşın deyişi de buna dair…
“Annemin sağlık sorunu yok. Normalde hiç evinde oturan bir insan değildi. Kahvaltısını yapar yapmaz komşuya giderdi, sokağa çıkardı. Market alışverişini genelde o yapardı. 24 saat evde olmak onu bunaltıyor, ama yapacağımız bir şey yok. Evde örgü örüyor bütün gün. Ama şimdi, biz, evin ihtiyaçları için mecburen dışarı çıkıyoruz. Biz virüsten korunmazsak, annemize ne faydamız olacak, bilmiyorum açıkçası.”
-YAŞLILAR!-
Antakya kent merkezinde yolcu trafiği yükünü kaldırmaya devam eden halk otobüsleri ile köy minibüsleri gibi araçlarda yaşanan şikâyet konusu ‘1 metre’ kural ihlaline dair Hatay Valiliği ya da Hatay Büyükşehir Belediyesi nasıl bir karar alır, merak konusu. Zira birçok vatandaş, zorunlu olarak iş trafiğine devam ederken, evde kalan yaşlıları için risk olma konusunda ise fazlasıyla tedirgin. Peki, yasak tam olarak kimleri kapsıyor?
Sokağa çıkma yasağı, yaşı 65 ve 65’ten büyük olan, ayrıca bağışıklık sistemi düşük, ve kronik akciğer hastalığı, astım, KOAH, kalp/damar hastalığı, böbrek, hipertansiyon ve karaciğer hastalığı olanlar ile bağışıklık sistemini bozan ilaçları kullanan insanları kapsıyor. Bakanlık, sınırlama getirilen kişilerin ihtiyaçlarının karşılanması için ‘Vefa Sosyal Destek Grubu’ oluşturulacağını açıkladı. İhtiyaçlar için 112, 155, 156 numaralar aranabilecek.
-PARA CEZASI-
Sokağa çıkma yasağına uymayanlara uygulanacak cezalar da belli oldu. Erzincan Valisi Ali Arslantaş, merak edilen soruya, sosyal medya hesabından yanıt verdi. Vali Arslantaş’ın yaptığı açıklamaya göre, yasağı ihlal durumunda 3 bin 150 Türk Lirası para cezası uygulanacak. Ayrıca, Türk Ceza Kanunu’nun 195’inci maddesine göre, yasağa uymayan kişi veya kişiler hakkında suç duyurusunda bulunulacak. Söz konusu yasa maddesine göre, sokağa çıkma yasağına uymayan kişiler 2 aydan 1 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılabilecek.
-LİSTEDEKİLER-
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 4 Şu-bat 2020’de açıkladığı son nüfus verilerine göre, Türkiye’de 65 yaş ve üzeri olan, yani koronavirüs açısından en savunmasız sayılan yaş grubunda yaklaşık 7,5 milyon kişi bulunuyor. Tarafsız Haber Ajansı’na konuşan Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Doğanay, salgında en riskli illerin sırasıyla İstanbul, Ankara ve İzmir olduğunu açıkladı. Doğanay’a göre, Türkiye’de en yüksek nüfusa sahip bu üç kentin ardından gelen en riskli şehirler ise turizm merkezi Antalya ve İran sınırında bulunan Van.
TÜİK verilerine göre, İstanbul’da 65 yaş ve üzeri insan sayısı 1 milyon 100 bine yaklaşırken, bu rakam Ankara ve İzmir’de ise toplamda 1 milyon civarında. Yani, Türkiye’nin salgın açısından en riskli sayılan üç kentinde koronavirüsten etkilenme ihtimali yüksek olan yaşlıların sayısı 2 milyonu aşıyor.
-TAVSİYE!-
Antakya özelinde, Hatay’da da binlerce insan, ‘evde kal’ tavsiyesi ile dışarıya çıkmıyor. Peki, bu süreçte olması gereken mi? Söylenen mi? Çok net…
“Tecritte en büyük risk, kendini salıvermektir. Gündelik rutini disiplin içinde sürdürmek, insanı dinç tutar. Her sabah işe gidecekmiş gibi yatak toplanmalı, duş alınmalı, tıraş olunmalı, saç taranmalı, kahvaltı, spor yapılmalı, haberlere bakılmalıdır.
Kendinizle yarışın: Mekik çekiyorsanız, kitap okuyorsanız, bulmaca çözüyorsanız, her gün bir öncekinden fazlası zorlanmalı… Böylece özgüveniniz ve üretiminiz artar. Bunlara müziğin eşlik etmesi, hayata tempo katar.
Mutlaka okuyun. Edebiyat ve müzik, izolasyonda sizi dik tutan iki koltuk değneğidir.
Evet, aklımız hep hastalık haberlerinde, ama sadece onu düşünerek bu dönemi atlatamayız. Şimdi hazır yavaşlamışken, hatırlamalıyız: Aileyi, dostları, hayatı, doğayı, kendimizi…
Sokak yasaksa, balkon var. Balkon da yoksa, düş gücü her duvarı aşar. Bahçeye çiçek ekin. Büyümesinin resmini çekin. Bir hayvanı sahiplenin. Onunla vakit geçirin. Evi, eşyaları tamir edin. Ailenin yaşlılarıyla sohbet edin. Onlara anılar anlattırıp, fotoğraf albümünü elden geçirin. Fotoğrafların arkasına yer/tarih/hatıra yazın. Bu, yaşlılara oyalanma, size şahsi tarihçenizi toparlama fırsatı verir.
Bu fırsatı bir daha bulamayabilirsiniz. Kendinize yatırım yapın. Şiir yazın, resim yapın, yemek pişirin… Bir müzik aleti çalmaya çalışın. Aile orkestrası kurun. Birlikte besteler yapıp şarkılar söyleyin.
Kütüphanenizi düzenleyin, okuduğunuz eski kitaplardan altını çizdiğiniz satırları bulun. Mazinize gidin. 10 yıl-20 yıl-30 yıl önce, ‘bu aralar neredeydiniz, ne hayal ediyordunuz’, hatırlayın. Bugününüzle kıyaslayın. Nerede doğru, nerede yanlış yaptığınıza bakıp, bu beladan kurtulduktan sonrasını planlayın.
Yalnızlık, yalıtılmışlık, muhasebeye birebirdir. Evet, doludizgin koşarken birdenbire durduk. Kendimizi mecburi bir molada bulduk. Bu molayı şansa dönüştürün. Yeniden koşmaya başladığınızda, sokağın, hayatın, özgürlüğün, en çok da sağlığın anlamını, çok daha iyi kavramış olacaksınız.”
-ANLATILAN!-
Daha çok kitap okuduğumuz, daha çok film izlediğimiz, belki daha fazla düşündüğümüz ve kendimizle baş başa kaldığımız bu zorlu süreci kendi adına resimleyenler de yok değil. Gazetemize ulaşan okuyucu mailleri, Antakya özelinde değişen yaşamlarımıza dair…
P.Ö. >> Çalışma tempom hep o kadar yüksekti ki, kitap okuyamıyordum. Şimdi ise ikinci kitabıma başladım. Sanırım, ki daha da garip tarafı… Ailemle daha fazla zaman geçiriyorum ve eskileri konuşuyoruz hep beraber. Garip belki ama… Birbirimizi yeniden keşfediyoruz. Hayat trafiği içinde kaybolmak, bizlerin değişmeyen hikâyesi olmuş. Şimdiki hikâye ise çok farklı! Sevdim mi? Sevdim…
G.M. >> Bir zamanlar çok yapardım, örgü işi… Yeniden başladım. Terapi gibi geldi. İlmek ilmek bir şeyler çıkartırken, kendi hayatıma dair aldığım molada mutluyum, bunu fark ettim. Dört duvar arasında sıkıştım gibi gelmişti, ama şimdilerde daha iyiyim. Bence bunu herkes yapsın. Vakit geçirecek bir şeyler yapsın. Bu anları çekilir kılsın.
U.N. >> Her akşam saat dokuz olduğunda duyduğum alkışlar var ya… Umut! Ciddi ciddi umut. Bu, bize, ‘biz’ olmayı hatırlatan bir şey. Birbirimiz için mücadele ediyoruz ya, işte bunu söylediğimiz ana dair bir şey. Bence sağlık çalışanları inanılmaz bir şey yapıyorlar. Bizler evlerimizde o yüzden kalmalı ve onların işlerini zora sokmamalıyız. ‘Canım sıkıldı’ demek kadar cahilce bir şey olamaz. Canın sıkılamaz. Bir yerlerde insanlar, bizler sağ kalalım, hayat yeniden başlasın diye savaş veriyorsa, böyle bir lüksün olmaz, olamaz.
G.Z. >> Antakya, baharın en güzel mevsimini yaşarken, dışarıda olamamak çok kötü. Bir yerde okumuştum, ‘kendinizi bırakmayın, her gün aynı tempoda hayatı başlatın ve durmayın’ diye. Sabahları koşardım, büyük parkta. Şimdi ise evimin balkonuna çıkıp, sabah kahvemi içiyorum. Ardından kitabımın sayfalarını aralıyorum. İnternetten yeni yemek tarifleri bulup, onları deniyorum. Hayat bizi bırakmıyor, ki o yüzden bizim de hayatı bırakmaması gerekiyor. Sanırım benim yaptığım şey de biraz bu. Siz de öyle yapın. Hayatı bırakmayın. Hareketsizliğe mahkûm etmeyin kendinizi. Dar alanda, yepyeni bir hayat kurun kendinize ve umut edin. ‘Her şey güzel olacak’ deyin. Ben öyle yapıyorum. İyi geliyor… Deneyin!
-Tamer Yazar-