Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Antakya’da Kültür-Sanat

Hazırlayan: Mehmet Karasu Haftanın

Hazırlayan: Mehmet Karasu

Haftanın Kitabı
Tiyatronun Cadısı/ Macide Tanır
Türk Tiyatrosu’nun gelmiş geçmiş en büyük isimlerinden biri olan Macide Tanır’ın sanat yaşamından kesitleri, fotoğraflarla da destekleyerek anlattığı, toplumumuza dair -tiyatro sanatçısı olmasının da verdiği gözlem yapma becerisinin katkısıyla- acı ama doğru tespitlerde bulunduğu, yaşam öyküsünü anlattığı kitabı.
Macide Tanır’ı yakından tanımak, tiyatroya bir ömür vermiş mesleğine âşık bir insanı anlamak, bir döneme yakından tanıklık etmiş olan bir sanatçı ile beraber geçmişe güzel bir yolculuğa çıkmak isteyenler için oldukça keyifli bir eser.
Günümüzde, tiyatronun ve tiyatro sanatçılarının gereken değeri görmediği ülkemizde belki biraz olsun bazı şeyleri fark etmemizi sağlayabilecek bir kitap. (1000kitap.com)

Konuk Yazar
Dünya Tiyatro Günü Ulusal bildirisi/Lemi BİLGİN (Oyuncu, Eğitmen, Akademisyen)
Dünya Tiyatro Günü Ulusal bildirisi, eski Devlet Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni, akademisyen, eğitmen ve oyuncu Doç. Dr. Lemi Bilgin tarafından yazıldı.
Bu yılki Dünya Tiyatro Günü Uluslararası bildirisi, Pakistanlı oyun yazarı ve Ajoka Tiyatrosu’nun genel sanat yönetmeni Shahid Nadeem tarafından yazıldı.
Yaşadığımız Korona virüs salgını nedeniyle tiyatrolar kapatıldığı için, bu yıl bildiriler basında ve internette paylaşılacak, ancak perdeler yeniden açıldıktan sonra gelenekselleşmiş şekliyle, sahnelerden okunabilecektir.
Ulusal Bildiri
Binlerce yıldır olduğu gibi siz ve biz, seyirciler ve oyuncular yeniden buluşacağız, yine bir araya geleceğiz ve birlikte yaratılan anların tanığı olacağız.
Bizi birbirimizden ayıran tüm engelleri, tüm farklılıklarımızı unutup, bizi birbirimize bağlayan ortak duyguların, ortak tehlikelerin, ortak özlemlerin büyülü dünyasına katılacağız.
Var olmak için birilerine aracılık edip körü körüne savunucusu olmak yerine, gerçeklerin üstündeki örtüyü kaldırıp bir ışık tutacağız.
Farklı oldukları için birbirini yok etmek isteyenlere karşı, benzerliklerimizi ortaya çıkarıp, birbirimizi anlamanın, diyalogun, birlikte yaşamanın yollarını arayacağız.
Görmek istemeyenlerin gören gözü,
Söylemek için cesareti olmayanların söyleyen dili olacağız.
Bizi tek bir kalıba dökmek isteyenlere karşı çok sesli, çok renkli bir dünyanın savunucusu olacağız.
Biliyoruz,
Savaşların, çatışmaların, baskıcı düzenlerin, yırtıcı kapitalizmin hüküm sürdüğü,
Doğanın katledildiği,
Kadınların ezilip öldürüldüğü,
Hukukun adaletin yok sayıldığı,
Sınırlarda çocukların solduğu,
En büyük acıları en masumların yaşadığı bir zaman diliminden geçiyor dünya.
İşte bunun için,
İçinde yaşadığımız zamanı utandırmak, bu utanca ortak olmamak için,
Barışı öksüz bırakmamak,
Umutlarımızı yeşertmek için,
Sansüre, engellere, yasaklara, yokluklara karşı tiyatronun yeniden ve daha cesaretle var olduğunu göstermek için,
Kilit altına alınamayan sözcüklerle, şarkılarla, dansla, ışıkla, renkle
Yeniden buluşacağız
Birlikte olacağız
Siz ve biz
Yani tiyatro.

Bu yılki Dünya Tiyatro Günü Uluslararası bildirisi/ Shadid NADEEM (Pakistan)
Bir mabet olarak tiyatro
Ajoka Tiyatrosu’nun (1) sahnelediği, Sûfî (2) şair Abdullah Şah (3) üzerine bir oyun sonrasında, seyirciler arasından yaşlı bir adam büyük Sûfî’yi canlandıran oyuncuya yanaştı. Yaşlı adamın yanında genç bir oğlan da vardı. “Torunumun durumu çok kötü, bir okuyup üfler misin oğlum?” diye sordu. Hazırlıksız yakalanan oyuncu “Ben Abdullah Şah değilim, rol yapıyorum sadece, oyuncuyum ben,” dediyse de yaşlı adam: “Sen oyuncu değilsin oğlum, Abdullah Şah sende vücut bulmuş. Sen onun avatarısın (4),” dedi. Bir anda oyunculuğun, tiyatronun yepyeni bir boyutunun farkına vardık, oyuncu, canlandırdığı karakterin reenkarne olmuş haliydi.
Abdullah Şah’ınki gibi, her kültürde çokça bulunan hikayeleri keşfetmek, biz tiyatro yaratıcıları ve bu hikayelerle tanışmamış ancak hevesli seyircilerle arasında bir köprü kurabilir. Sahnede oynarken bazen tiyatro felsefemiz, yani toplumun değişim elçileri olma rolü bizi andan alıp götürüyor, o zaman halkın büyük bir kısmını arkada bırakıyoruz. Günün zorluklarıyla uğraşarak, belki savaşarak kendimizi tiyatronun sağlayabileceği son derece kuvvetli manevi deneyimlerden mahrum bırakıyoruz. Yobazlık, nefret ve şiddetin yine sükse yaptığı günümüz dünyasında farklı milletler, inançlı insanlar ve topluluklar arasında büyüyen bir kin var; bu kin nefret ideolojilerini beslediği sırada çocuklar yetersiz beslenmeden, doğum yapan anneler sağlık hizmeti yetersizliklerinden ölüyor. Gezegenimiz iklim faciasına hızla yaklaşıyor, Mahşerin Dört Atlısının toprağı döven nal sesleri artık duyuluyor. Manevi gücümüzü tazelemeliyiz, kayıtsızlık, rehavet, kötümserlik ve açgözlülüğe karşı savaşmalıyız. Yaşadığımız dünyayı, bizi yaşatan gezegeni önemsememeye karşı savaşmalıyız. Tiyatronun bir rolü var, insanlığı giderek içine sürüklendiği boşluktan çıkarıp silkelenmeye, harekete geçmeye itmede asil bir rol bu. Tiyatro oynandığı sahneyi, performans alanını kutsal bir yüksekliğe taşıyabilecek güçtedir.
Güney Asya’da sanatçılar sahneye adım atmadan önce selamlamak için sahneye dokunur, bu maneviyatın kültürle iç içe olduğu dönemden kalma bir gelenektir. Bu ortakyaşar ilişkiyi sanatçı ve seyirci arasında, geçmiş ve gelecek arasında yeniden kurmanın vakti geldi. Tiyatro yaratımı kutsal bir iş olabileceği gibi, oyuncular da oynadıkları rollerin birer avatarı olabilir. Tiyatro bir mabet olabileceği gibi, mabet de performans alanı olabilir.
(1) Ajoka Tiyatrosu. 1984’te kurulmuştur. Ajoka kelimesi Pencapça’da “Modern” anlamına gelir. Repertuvarında dinsel tolerans, barış, cinsel şiddet ve insan hakları temalarını işleyen oyunlar yer alır.
(2) Sûfî: İslami mistik gelenek tasavvuf ile ermiş kişilere denir. Çoğunlukla müzikle harmanlanan tasavvuf şiiri dünyevi sevgi metaforlarıyla mistik birliği anlatır.
(3) Said Abdullah Şah Kadri (1680-1757): Sade bir dille karmaşık felsefi konular üzerine yazmış önemli bir Pencabi tasavvuf şairi. Dini tutuculuğa ve elit kesim yönetimine güçlü bir muhalifti, düşünceleri aykırı ve sapkın olmakla suçlandı, Kasur şehrinden sürüldü ve şehir mezarlığında gömülmesine izin verilmedi. İlahi sanatçıları ve halk ozanlarınca sevilir. Dini farklılıkların ötesinde saygı görür.
(4) Avatar: Hint kültüründe kutsal bir öğreticinin Dünya’daki reenkarnasyonu ya da sureti.
*Bu metin 2020 Dünya Tiyatro Günü mesajının kısaltılmış versiyonudur, orijinal metne İngilizce, Fransızca ve diğer dillerde www.world-theatre-day.org adresinden ulaşılabilir.

Haftanın Şiiri
KORONA GÜNLERİ ŞİİR SÖZLÜĞÜ/Nuri TANER
1.
ölümü ilaçlama
gök çökmüş,yer sarsılmış gibiyse göğsün,
dizleri titreten pandemi dilinde
ölümü ilaçlayıp gömmek demektir.
2.
hayatı dondurma
hayatın evde tutukluluğa zorlanmasıdır
insan hasadının başladığı salgın dilinde
soğutucuda insan dondurma demektir.
3.
toprağa adak taşıma
kucaklaşmanın mağara çizgilerine sığdırılmasıdır
yüzeylerin virüs yaladığı karantina dilinde
toprağa adak taşıma demektir.
Nuri TANER
28.03.2020

HAFTANIN SANAT GÜNDEMİ
5.ATTİLÂ İLHAN EDEBİYAT ÖDÜLLERİ / ŞAİR VE YAZARLARIMIZA AÇIK ÇAĞRI
Attilâ İlhan Bilim, Sanat ve Kültür Vakfı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları desteği ile şair ve yazarlarımızı, Attilâ İlhan’ın her eserinde öne çıkartmaya gayret ettiği ‘ulusal kültür bileşimini gerçekleştirme’ misyonuna layık olacak eserleri öne çıkartmak amacıyla düzenlenen ödüllü şiir ve roman yarışmasına katılmaya çağırıyor.
Attilâ İlhan Edebiyat Ödülleri her yıl “Şiir” ve “Roman” dallarında ve toplam dört kategoride verilir: Bir şiir kitabına verilen ‘Attilâ İlhan Şiir Ödülü’ ve bir romana verilen ‘Attilâ İlhan Roman Ödülü’nün yanı sıra, ilk romanını ve ilk şiir kitabını yayınlayan 30 yaş altı erkek ve/veya yaş sınırlaması olmaksızın kadın yazarlara yönelik olarak iki “Vakıf Özel Teşvik Ödülü” verilecektir.
“Attilâ İlhan Edebiyat Ödülü’ne hak kazanan şiir kitabı ve roman sahibi 7.500 TL; “Vakıf Özel Teşvik Ödülü’ne hak kazanan ilk şiir kitabı ve ilk roman sahibi ise 2.500 TL‘lik para ödülünün sahibi olacaktır.
Katılma Koşulları:
Yarışmaya katılacak roman ve şiir kitapları 2019 yılında yayımlanmış olmalıdır.
Daha önce aynı kategoride armağan kazanmış yazarlar yarışmaya katılamazlar.
Yarışmaya katılacak yazarların, yapıtlarından on (10) nüshayı, hangi kategoriye başvurulduğu açık bir şekilde belirtilerek (Attilâ İlhan Edebiyat Ödülü ya da Vakıf Özel Teşvik Ödülü) iletişim bilgilerini de içeren kısa bir özgeçmiş ile birlikte 20 Haziran 2020 Cumartesi günü akşamına kadar Attilâ İlhan Bilim, Sanat ve Kültür Vakfı’nın Sıraselviler Caddesi, Billurcu sokak No 26 kat 2 Taksim, Beyoğlu – 34433 İstanbul adresine ulaştırmaları rica olunur.
Seçiciler Kurulu’nun değerlendirmesinin ardından sonuçlar 2020 yılı Kasım ayı içinde açıklanacaktır.

Koronavirüs günlerinde kültür sanat manzaraları: Kitap basmamız mümkün görünmüyor
Kültür sanat alanında koronavirüs salgınından en fazla etkilenen sektörlerden olan yayıncılar ve özel tiyatro sahipleri son dönemde yaşananları ve taleplerini Evrensel’e anlattı.
Koronavirüs salgınının en fazla etkilediği sektörlerden biri de yayıncılık… Doların yükselmesiyle birlikte yaşanan kağıt krizini atlatamayan yayıncılık sektörü salgın nedeniyle son günlerde kitap basamaz hale geldi… Matbaaların, dağıtımcıların ve kitapçıların geçici süreyle kapatılması sektörü neredeyse durdurma noktasına getirdi. İnternet üzerinden satışlar ise kanayan yaraya çare olacak gibi gözükmüyor.
Yaşananların ardından TürkiyeYayıncılar Birliği, Türkiye Basım Yayın Meslek Birliği, Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu, Yayıncılar Telif Hakları ve Lisanslama Meslek Birliği, Ders ve Kültür Kitapları Yayıncıları Telif Hakları ve Lisanslama Birliği, Eğitim Yayıncıları Meslek Birliği, Basın Yayın Birliği yayıncılık sektörünün ortaklaştırılmış taleplerini Cumhurbaşkanlığına sundu. Yayıncılar, desteklenecek sektörlerin içine yayıncılık ile yayın-dağıtım sektörünün eklenmesini, vergi ve SSK prim ödemelerinin 6’şar ay ertelenmesini, alınan tedbirlerin mart ayından itibaren geçerli olmasını, kısa çalışma ödeneğinin yayıncılık sektörü için aktif hale getirilmesini, Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü’nün kitap satın alma bütçesinin en az beş katına çıkarılmasını, kitapların bir an önce alınmasını ve ödemenin nisan ayı içinde yapılmasını talep etti. (Evrensel- Aydın Afacan)
Halk kütüphanelerinden en çok ödünç alınan kitaplar açıklandı
2019 yılında halk kütüphanelerinden en çok ödünç alınan kitapların listesi açıklandı. Çocuk edebiyatında Adam Blade’in ‘Canavar Peşinde’ kitabı, yetişkin edebiyatında ise Reşat Nuri Güntekin’in ‘Çalıkuşu’ en çok ödünç alınan kitaplar oldu.
Türk Kütüphaneciler Derneği Başkanı Ali Fuat Kartal, halk kütüphanelerinden 2019 yılında en çok ödünç alınan kitapları açıkladı. 23 kitaptan oluşan listenin zirvesine 23 bin 410 ödünç alma ile çocuk edebiyatından Adam Blade’in ‘Canavar Peşinde’ kitabı yerleşti. (birgün)

Bir portre Cemil Meriç.
Cemil Meriç, 12 Aralık 1916 tarihinde, Reyhanlı, Hatay’da dünyaya geldi. İlk ve orta dereceli öğrenimini Hatay’da tamamlamasının ardından İstanbul’da bulunan Pertevniyal Lisesi’ne kayıt olan Meriç, bu okulu bitirmesinin ardından İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe eğitimi aldı.
Üniversiteyi başarıyla bitiren Meriç, memleketi Hatay’a dönerek bir süre öğretmenlik ve Tercüme Kalemi’nde reislik görevlerinde bulundu. 1940 yılında tekrar okumaya dönerek İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı] bölümünü bitiren Meriç, 1942-1945 yılları arasında Elazığ’da, 1952-1954 yılları arasında ise İstanbul’da Fransızca öğretmenliği görevinde bulundu. Daha sonraki yıllarda İstanbul Üniversitesi’ne geçen başarılı yazar, burada yabancı diller bölümünde ve sosyoloji bölümünde dersler verdi.
Cemil Meriç’in ilk yazısı, 1941 yılında İnsan dergisinde yayınlandı; Honore de Balzac üzerine bir incelemeydi bu. 1943 yılında ise Balzac’tan bir yapıtı dilimize kazandırır; Altın Gözlü Kız. Bu kitabın içerisinde Cemil Meriç’in kaleme aldığı 74 sayfalık bir önsöz niteliğinde Balzac incelemesi de bulunmaktaydı. İstanbul Üniversitesi’nde Fransızca okutmanı olarak görev yaptığı yıllarda çeviri
eserleri dilimize kazandırmaya devam eden Meriç, 1947 yılında Yirminci Asır adlı dergide yazarlık yapmaya başladı; bir yıl kadar süren bu dönemin ardından 1953 yılında kısa bir süre için daha aynı dergide eserleri yayınlanacaktı.
1964 yılında gözlerini tamamen kaybeden Meriç, bu durumun eserleri ve tercümelerini engellemesine izin vermedi; eserlerini öğrenci ve asistanları aracılığıyla kaleme aldı. 1974 yılına kadar İstanbul Üniversitesi’nde ders vermeyi sürdüren başarılı yazar, bu tarihte emekliliğini vererek üniversite hayatını sona erdirdi. Fakat bu durumun çalışmalarının hızını kesmesine izin vermedi. Yıllar boyunca biriktirdiği bilgiyi kaleme alma şansı yakalayan Meriç, bu dönemden sonra artan bir hızla düşüncelerini kağıda döktü.
1984 tarihinde beyin kanaması geçiren Cemil Meriç, aynı yıl içerisinde bir de felç geçirdi ve 13 Haziran 1987 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Kendisi gibi öğretim görevliliğini seçen kızı Ülkü Meriç, ülkemizin önemli sosyoloji profesörlerinden birisi olarak babasının mirasını sürdürdü.
Eserleri/İnceleme
Hint Edebiyatı (1964)/Saint Simon İlk Sosyolog, İlk Sosyalist (1967)/Bir Dünyanın Eşiğinde (1976)
Işık Doğudan Gelir (1984)/Kültürden İrfana (1985)
Deneme
Mağaradakiler (1978)/Bu Ülke (1974, 1985)/Umrandan Uygarlığa (1974)
Günlük
Jurnal I (1992)/Jurnal II (1994)
Diğer Kitapları
Kırk Ambar (1980)/Bir Facianın Hikayesi (1981)/Sosyoloji Notları ve Konferanslar (1993) (antoloji.com)
NE OKUSAK?
1. OKUMAK MI? O DA NE?/ORHAN TÜLEYLİOĞLU/ CUMHURİYET
2. KÜTÜPHANE/ MERAL ALPAY/TÜRK KÜTÜPHANECİLER DERNEĞİ
3. BENDEN SONRA TUFAN OLMASIN/ MUHSİN ERTUĞRUL/ REMZİ KİTABEVİ
4. O İYİ KİTAPLAR OLMASAYDI/EMİN ÖZDEMİR/BİLGİ YAYINEVİ
5. EŞEKLİ KÜTÜPHANECİ/ FAKİR BAYKURT/ REMZİ KİTABEVİ