Merhaba sevgili okuyucu.
Bu krizin başlarında yazdığım bir yazıda, sürecin birçok yeni düşüncenin ortaya çıkacağı şekilde ilerleyeceği düşüncesindeydim. Hala aynı düşüncedeyim. Benim elde ettiğim izlenim o ki; topluca bir değişim sürecini, garip bir yol ve yöntemle gerçekleştiriyoruz. Acaba virüs tehdidi olmasaydı, bu kadar insan aynı zaman diliminde kendi ile baş başa kalabilir miydi?
Peki, topluca içinden geçtiğimiz bu değişim, nasıl ve ne yönde gerçekleşecek? Kimler, hangi dersleri çıkaracak? Gerçekten de korona sonrası birçok şey eskisi gibi mi devam edecek? Önceden sahip olduğumuz güzel şeyleri kaybetmek istemediğimiz ve özlediğimiz için çoklukla her şeyin eskisi gibi olmasını istiyor, hayal ediyoruz. Ama tam da burada bir kırılma noktası var. Bir de korona öncesi hatırlamak istemediklerimiz, bizi üzenler, üzdüklerimiz var. O vakit, korona sonrası hiçbir şey eskisi gibi olmasın diyoruz. Ne olur ise olsun, değişime uğradığımız açık. Göz ardı etmememiz gerekense, etrafımızdaki herkesin bir değişime uğradığı.
Şimdi marifet, olumlu yönde değişime uğrayanların, bu olumlu duygu ve düşüncesini etrafındakilerle paylaşmasıdır. Yani karşılıklı olarak içinden geçilen bu değişim olgusunu eğlenceli kılmak gerekiyor.
O vakit, sevdiğinizi, sevdiklerinize telefon açıp söyleyin. Önce kendiniz ile başlayın. ‘Ben kendimi seviyorum’ deyip yatak odasından çıktığınızda, karşınıza kim gelirse, onu da sevdiğinizi söyleyin. Sonra aile bireyleri, arkadaşlar ve iş dünyanız. Sonra bir adım ötede, sosyal medyanız. Evet, değişime, sosyal medyamızda “ hepinizi seviyorum” diyerek başlayabiliriz.
Bütün bu olup bitenlerden sonra kem gözle bakan, kötülük düşünenden uzak durun. Sakın onlarla zaman kaybetmeyin. Siz, kendi içinde barışık kalabilenlerle yola devam edin. Bu sevgi pınarı çağladıkça ve büyüdükçe bilin ki, o insanlar da daha sonra bu trene binecek ve sevgi ile kuşanacak.
Mesela, korona sonrası, köşe başlarını tutan ve koltuklarına ölümüne bağlı olan 65 yaş ve üstü tüm yöneticilerin yerlerini 20-65 yaş arası gençlere bıraktığını düşünün. Ne büyük bir değişim olur, değil mi? Korona öncesi yönetim erkimizin, dinazorların kuşatmasında olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu kişilerin, büyük küresel bir afet ile karşılaştığında henüz cep telefonlarını bile sağlıklı kullanamadıkları çok açık. Değişime, yönetim aşamasındakilerin değişimi ile başlayabiliriz.
Alışkanlıklarımız… Evet, alışkanlıklarımızı da sorgulayıp revize etmemiz gerekiyor diye düşünüyorum. Örneğin, bize ve topluma faydasını görmediğimiz ezberlerden kaçınmalıyız. Bundan böyle sahip olduğumuz alışkanlıklar için bir kriter koymalı ve en az üç kişiye faydası dokunmayan alışkanlıklarımızdan vazgeçmeliyiz.
Ve belki de yapabileceğimiz en önemli işlerden biri de, yaptığımız işe tam odaklanma olmalıdır. Hangi işi yapıyor isek, o işe maksimum bir konsantrasyon ile yaklaşmalı, hakkını vermeliyiz. Baştan savma, gelişi güzel çabalarımızı unutmalıyız. Bir iş ortaya koyuyorsak, yapabileceğimizin en iyisi olduğundan emin olalım.
Sonuç olarak şunu ifade etmek istiyorum; biliniz ki, korona günlerinde tanıdığımız herkes değişim sancılarıyla cebelleşmekte. O vakit hepimiz bir diğerine zaman tanımalı ve yardımcı olmalıyız. Korona sonrası bir araya gelebilir isek; korona öncesinde aynı kafayla bizimle muhatap olan kişilere gülüp geçelim. Rotayı, bu süreçte, öz eleştirisini yapmış ve değişimi sağlamış insanlara kıralım. Böylece yeni bir virüs çıkıp gelir ise hem bireysel hem de toplumsal olarak çok daha güçlü bir duruş ortaya koyabiliriz.
Değişimden korkmayın.
Evde kalın, sağlıkla kalın.
Sevgiler.
YORUMLAR