Akdeniz kayın kayın kaynıyor. Bir tarafta yalnız kalan ülkemiz, öte yanda kendine yandaş bulan ve onlarla birlikte hareket etmeye çalışan Yunanistan.
İşte bu ortam içerisinde Akdeniz’deki yer altı kaynaklarının aranıp bulunması ve kullanılır hale getirilmesi yolunda çalışmalar.
Bunun sonucu olarakta sık sık duyurulan navtex ilanları.
Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge ilan edilebilmesi ve ilan edilen bu bölgelerde gereken çalışmaların yapılması için kıyıları olan diğer ülkelerle de anlaşmalar yapmak ve onlarla birlikte hareket etmek gerekir.
Bu nedenle de bizim ,özelikle Suriye ve Mısır’la bu doğrultuda görüşmeler yaparak gereken anlaşmayı sağlamamızın zorunlu olduğu kanısındayız.
Ancak şuana kadar bunun yapılmadığı, aksine Suriye ile Mısır’ı karşımıza almak suretiyle hareket etme yoluna gidildiği gelişmelerden anlaşılmaktadır.
Oysaki uluslararası ilişiklerde devamlı dostluk ve devamlı düşmanlık diye bir kural söz konusu değildir. Gelişmelere göre, ülkeler zaman zaman dost olarak kabul edilir, zaman zamanda o ülkenin yanlış adımlar atması sonucu hasım olarak görülebilir. Ama bu hiçbir zaman uzun süreli ve kalıcı olmaz.
Akdenizle en uzun sınırı olan ülke Türkiye’dir. Bu nedenle Yunanistan’ın Akdeniz’deki navtex ilanlarına karşı, bizimde navteks ilan etmemiz ve bu doğrultuda haklarımızı aramamız doğaldır.
Ancak bunlar yapılırken, Akdeniz ile sınırdaş olan diğer ülkelerle de diplomatik yoldan görüşmeler yapılmalı, diplomasinin devreye sokulması suretiyle karşılıklı çıkar ilişkilerinin bir noktada buluşması yolları aranıp sağlanmalıdır.
Bu doğrultuda da atılacak ilk adımın Mısır ve Suriye ile yeniden büyükelçilik düzeyinde ilişkiler kurulması ve münasebetlerin yavaş yavaş normale döndürülmesi olmalıdır.
Zira Yunanistan bu doğrultuda bizden önce gereken adımları atmış ve bazı konularda bir adım ileriye geçmiştir.
Öyleki; Yunanistan, Akdeniz’deki ateşi körüklemek için gereken her yola başvurmaktan geri kalmamaktadır.
Özelikle Türkiye’nin çok yakınında olan adalara asker çıkartmak, o adalarda bir takım gösteri niteliğinde hareketlerde bulunmak suretiyle tahrikkar bir tutum içerisine girmekten geri durmamaktadır.
Şuana kadar 18 civarındaki adada Yunanistan bu yola başvurmuş ve tahrik edici tutumunu giderek arttırmıştır.
Son günlerdeki Meis adasına yaptığı asker çıkartması bunun son adımı olarak gösterilebilir.
Daha bir hafta önce kutladığımız başkumandanlık meydan muharebesi ve onun sonucu olan 30 Ağustos Zafer bayramında, Yunanlıların aldıkları büyük yenilgiyi unutmuş gibi bir tutum içinde oldukları izlenmektedir.
Oysaki 30 Ağustos 1922 de Yunanlılar, gereken en büyük dersi almışlardı. Bunun unutulması mümkün olmasa gerek.
Ama ne yazık ki; Yunanlılar 30 Ağustos’tan yeterince ders almamış görünüyorlar. Bu nedenledir ki; Yunanistan’a ve onları destekleyen devletlere diplomatik yoldan gereken hatırlatmalar yapılmalı ve hiçbir zaman haklarımızdan vazgeçmeyeceğimiz bildirilmeli, aksi halde oluşabilecek vahim tabloda zarar görecekleri hatırlatılmalıdır.
Bunlar diplomasi aracılığıyla yapılmalı ve dışişlerinin devrede olmasının yolları hiçbir zaman kapatılmamalıdır.
Bu gerçek görülüp anlaşılmak suretiyle diplomasinin en ince tezgâhında dokunacak olan görüşmeler yoluyla dostlar kazanılmalı, işbirliği arttırılmalı ve haklarımızın korunması yolunda kararlılığımız tüm dünyaya duyurulmalıdır.
Bunun içinde sadece kuvvete dayalı bir politika izlemenin yeterli olmayacağı anlayışı ile hareket edilmeli ve dışişlerinin devamlı olarak devrede kalmasının yol ve yöntemleri aranıp bulunarak yaşama geçirilmelidir.
Öfkeyle kalkanın zararla oturacağı özdeyişi hatırlanmalı ve usulüne uygun bir biçimde hatırlatılmalıdır…
YORUMLAR