Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle, Türk ürünlerine “yarı resmi boykot” uygulanan Suudi Arabistan’da ticaretin siyasete alet edildiğini ifade ederken, konuyu daha geniş bir çerçevede ele alan isim, Antakyalı Emekli Büyükelçi Mithat Rende oldu ve bir şeyin altını özenle çizdi…
Pandemi sürecinin yarattığı ekonomik sıkıntıların üstesinden gelmeye çalışan ihracatçı firmaların son dönem gündemi, Suudi Arabistan’ın Türkiye menşeli ürünlere uyguladığı ifade edilen boykot oldu. Hatay ekonomisini de yakından ilgilendiren başlıkta düşüncelerini paylaşan ve konuyu ‘politik’ bir çerçevede alan isim, Antakyalı Emekli Büyükelçi Mithat Rende oldu.
-NE YAPILMALI?-
Emekli Büyükelçi Mithat Rende, Türkiye’nin, Ortadoğu ve Arap dünyasına yönelik politikası ile Suudi Arabistan’da başlayıp Mısır ve Fas gibi diğer bazı Arap ülkelerine yayılan Türk mallarına karşı boykotu DÜNYA’ya değerlendirdi.
Rende, Türkiye’nin; Suriye, Irak ve Libya’da izlediği politikalar yanı sıra Katar’la geliştirdiği yakın siyasi askeri ve ekonomik ilişkilerin, kendilerini Arap dünyasının ağabeyleri olarak gören bazı Arap ülkelerinde ciddi rahatsızlıklara yol açtığını belirtti. Tecrübeli diplomatın tavsiyesi, anılan ülkelerle diplomasi kapılarının açık tutulması, Türkiye’nin Ortadoğu’da her ülkeyle konuşabilecek, diyalog ve işbirliği kanallarını açık tutacak bir noktaya gelmesi ve hasar kontrolü yapması.
-BOYKOT NEDENİ!-
Hatay ekonomisini de yakından ilgilendiren Suudi Arabistan boykotunun başlama nedenine dair konuşan Rende, şunları söyledi:
“Suudi Arabistan ile ilişkilerimiz, esasen bir süredir aşağı yönlü bir trend izliyordu. Katar’la 2014 yılında imzaladığımız askeri işbirliği anlaşması, Suudi makamlarında rahatsızlığa yol açmıştı. Anılan anlaşmanın 2017 yılında TBMM’nin onayından geçmesi, ardından Katar’a ek kuvvet konuşlandırılması, önemli bir kırılma noktası oluşturdu.
Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile ilişkileri olumsuz yönde etkileyen bir diğer husus, Katar ve müttefiki Türkiye’nin, bölgede aleyhlerinde faaliyet gösteren bazı siyasi İslamcı akımları desteklediği yönünde oluşan kanaat. Örneğin Müslüman Kardeşler, yapı itibariyle, Körfez’deki kraliyet ve emirliklerin meşruiyetini sorguluyor. Veliaht Muhammed Bin Salman’ın yönetime geçtiği yeni dönemle birlikte ilişkiler daha da bozuldu. Cemal Kaşıkçı cinayeti ise gerilen ilişkilerde tuz biber oldu.”
-DEĞİŞMELİ!-
Ortadoğu tespitinde, “Bir tek Katar’la konuşabiliyoruz, bu değişmeli” diyen Mithat Rende, şöyle devam etti:
“Ortadoğu ve Körfez ülkelerine yönelik politikamızda, bir iki ülkeye bağlılık, sağlıklı ve sürdürülebilir bir durum değil. Siyasi ve ekonomik çıkarlarımız için ilişkilerin tüm bölge ülkeleriyle normalleştirilmesi için ciddi çaba harcamak lazım. Bu amaçla özel sektör, sivil toplum kuruluşları, düşünce kuruluşları devreye sokulabilir, istihbarat birimleri, hatta gerekirse diğer dost ülkeler devreye girebilir. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Ürdün, İsrail, Suriye, Bahreyn ve Irak’la karşılıklı güven ve itimadın geliştirilmesi, Türkiye’nin gündeminde ön sıralarda olmalı.
Dış politikanın belirlenmesi ve uygulanmasından sorumlu olması gereken Dışişleri Bakanlığı’nda gelenek, diplomasi kanallarının her durumda açık tutulmasıdır. Rusya’nın Orta Doğu’da izlediği politikayı dikkatle izlemekte yarar var. Bakın, Rusya herkesle konuşabiliyor.
Mısır’la derin tarihi ve kültürel bağlarımız var. Yöneticilerin kimliğine odaklanmadan, daha fazla vakit geçirmeden, her iki tarafın yararına açılımlar, hatta gerekirse bazı fedakarlıklar yapılmalı. Türkiye’nin son 7 yıldır Kahire’de Büyükelçi bulundurmama lüksü olmamalı. Aynı durum Mısır için de geçerli. İki ülkenin, Doğu Akdeniz’de, gerek deniz yetki alanları ve gerek doğal gaz gibi önemli enerji kaynaklarının ekonomiye kazandırılması konularında harcadığı, heder ettiği ciddi fırsatlar çıktı. Özetlemek gerekirse, Türkiye’nin, Ortadoğu’da birçok ülkeye ilişkin dış politikasını yeniden gözden geçirip hasar kontrolü yapma zamanı geldi, hatta geçti.” Tamer Yazar