Hazırlayan:Mehmet Karasu
Haftanın Kitabı
Anadilin Toprağında/Emin Özdemir
21 Şubat, “Uluslararası Anadil Günü” idi.
Uluslararası Anadil Günü, dünyada konuşulan 6700 dilin korunması ve varlıklarını sürdürebilmesi amacıyla, 21 Şubat 2000 tarihinden bu yana UNESCO tarafında kutlanmaktadır.
Bu anlamlı günde Rahmetli Emin Özdemir’in kitapları en güzel kaynak.
“Türkçeyi sevme, onun toprağında gezip dolaşmayı, havasını solumayı, söz değerlerini tanımayı gerektirir. Dildaşlık duygusu, anadil bilinci, anadil duyarlığı kazanma da…
Bu kitap, Emin Özdemir’in anadilin toprağını bir “kirizma”dan geçirmeyi, yabancı öğelerden arındırıp özleştirmeyi amaçlayan çalışmalar hakkında 1960’lı yıllardan günümüze değin yazdığı yazılardan bir seçmeyi içeriyor. Yazıların büyük bölümü, dil devriminin getirdiği yeni söz değerlerini betimlerken, dilimizin varsıllığı ve anlatım gücünün nereden kaynaklandığı, söz varlığımızdaki değişme ve yenileşmeyi besleyen etkenlerin neler olduğu gibi soruların odağında yoğunlaşarak okuru sorgulamaya ve düşünmeye itiyor.
Türkçeyi özleştirme ve varsıllaştırma konusu, ülkenin ana sorunlarından biri olarak varlığını bugün de sürdürmektedir. Dolayısıyla, kitapta yer alan ve yayımlanışlarının üzerinden epey zaman geçen yazıların bile içerdiği ve savunduğu gerçekler açısından güncelliklerinden hiçbir şey yitirmemiş olduğunu söylemek mümkün.
Anadilin Toprağında, dil sorunumuzu pek çok boyutuyla farklı bir açıdan ele alıp değerlendirirken, okuyanları anadilin toprağında bir geziye çıkarıyor.” (Tanıtım yazısı)
Konuk Yazar
Doğan Cüceloğlu/Adnan BİNYAZAR
Hacettepe Üniversitesi Türkçe Bölümü’nde öğretim görevlisi olduğum 1968-1972 yıllarında, uzaktan uzağa kendime yakın bulduğum “Dr.” unvanlı gençlerle tanıştım. En öne çıkanlardan biri Emre Kongar’dı. Parlak tınılı sesiyle çevresine dostluk saçıyordu. İoanna Kuçuradi yaratılıştan güler yüzlüydü. Oya Baydar, geleceği alnında ışıyan öğrenci görünümlü bir genç kız. Ali Gitmez, yerinde duramayan bir delifişek. Aydın Köksal yemeyip içmeyip, bilgisayar terimlerine Türkçe karşılıklar bulan bir hızlı tren. Kullanımda olan birçok bilgisayar terimi onun üretimidir.
Ahmet Taner Kışlalı pek ortalarda görülmezdi. Arada karşılaştığımızda, yüzümüze sevinç gülümsemeleri yayılırdı. Doğan Cüceloğlu durgun görünürdü. Ya da ben öyle algılıyordum. Onlardan biraz yaşlı tez ayaklı Altan Günalp’e “deha” gözüyle bakılıyordu.
Günalp, Kışlalı, şimdi de Cüceloğlu… Varoluş-yok oluş, masallara başlayış sözünde bulur anlamını: “Bir varmış, bir yokmuş…” Dede Korkut ağzıyla da anılmalı o erdemli kişiler: “Nerede dediğim o bey erenler, dünya benim diyenler, ölüm aldı, yer gizledi!”
CÜCELOĞLU
Masalını Yitiren Dev adlı romanımı okuyan Cüceloğlu telefon edip, beni TV’de söyleşiye çağırdı. Görüntüsü belleğimde canlanıveren Cüceloğlu’ndan öneri gelince, onu göreceğim diye nasıl sevinmiştim, nasıl!
Eve kadar geldi, arabasına alıp programı sunduğu yere götürdü beni. Gençleri de çağırmıştı. Ben soruları yanıtladıktan sonra, sözü onlara bıraktı. Kendimi öğrencilerin karşısında bulunca, kırk yılı aşkın öğretmenliğime geri dönmüştüm.
O günden sonra birbirimize gelişlerimiz gidişlerimiz olmuştu. Uzaktan durgun olduğunu sandığım Cüceloğlu’nun, içinde hangi incelikleri yaşattığına tanık oluyordum.
ÖLÜM
Üç gün önce bir yazıyla didişip dururken, her zaman yaptığım gibi Cumhuriyet’e bir göz attım. Kapkara bir başlık:
“Psikolog Doğan Cüceloğlu evinde ölü bulundu!”
Sokrates’ti Cüceloğlu, insanı özüyle yüzleştirmek için elinde yüreğinin aynasını gezdirdi… İşte ayna’dan yansıyanlar:
İnsanlar bencil olmaktan değil, bencil görünmekten utanırlar./ Hepimizin içinde güzel söz ve gülümseme bekleyen bir çocuk var./ “Doğru olanı yapmak” ile “taraftar bulmak” çabası farklıdır. İlki “hakikat”, öbürü “güç” peşindedir./Ne kendini ne de olayları yargıla! Ne alkışlayıp böbürlen ne de kendini kötüle. Nehir akıyor, sen o akışın farkında olmaya devam et.
Cüceloğlu, 1938 yılında Mersin Silifke’de 11 çocuklu bir ailenin 11. çocuğu olarak dünyaya geldi. Ankara ve Kırklareli’nde liseyi okuyup İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun oldu. ABD’de Illinois Üniversitesi’nde Bilişsel Psikoloji doktorasını tamamladı. Türkiye’de Hacettepe Üniversitesi ile Boğaziçi Üniversitesi’nde görev yaptı. Ardında, insanı içyüzüne yönelten kitaplar bıraktı…
ÖZLEM
Covid-19’dan dolayı iki yıla yakındır Türkiye’den uzak kaldım. Dönüşü düşünmeye göreyim, gözümün önünde dostlarımın yüzleri beliriveriyor…
Hemen ardından düş kırıklığı! Dönüp de kimleri görecektim! O erdem anıtı Şerafettin Turan’ı mı?.. Altmış yıllık dostum Emin Özdemir’i mi?.. Beni bir an olsun sevgisinden yoksun bırakmayan Bozkurt Güvenç’i mi?..
İnsan en büyük acıyı, sevdiklerinin yitiminde düştüğü karanlık boşlukta çekiyor. Nice savaşımlarla kendini var eden o Anadolu çocuğu, insanı bilgisiyle donatmak için çırpınıp duran Doğan Cüceloğlu’nu yitirince, yine gün yüzünü bir daha göremeyeceğim çukurlardan birine düştüm.
Onları anımsayınca, özlemlerle yıpranan yüreğim, beynimde zonkladı! Yazıyı sürdüremez oldum…(Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi)
Haftanın Şiiri
Üşür Ölüm Bile/ Ülkü Tamer
Bir ormanda tutup onu
Bağladılar ağaca
Yumdu sanki uyur gibi
Gözlerini usulca
Bir soğuk yel eser
Üşür ölüm bile
Anlatır akan kanı
Beyaz sesiyle
Diz çöktüler karşısına
Sonra ateş ettiler
Parçalanan yüreğine
Yuva kurdu mermiler
Bir soğuk yel eser
Üşür ölüm bile
Anlatır akan kanı
Beyaz sesiyle
Gelip kondu bir güvercin
Ellerine o gece
Kırmızı bir çelenk oldu
Bileğinde kelepçe
Bir soğuk yel eser
Üşür ölüm bile
Anlatır akan kanı
Beyaz sesiyle
Haftanın Sanat Gündemi
Türkçe’nin hakkını verelim
UNESCO Milli Komisyonunun önerisiyle 2021’in Yunus Emre Yılı ilan edilmesi ve bu kararın Cumhurbaşkanlık tarafından desteklenip görev olarak benimsenmesi heyecan verici.
Çağları aşıp bugüne ulaşan “Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım / Sevelim sevilelim / Dünya kimseye kalmaz” felsefi anlayışını yaşam ilkesi edinerek milletlerin vicdanının oluşmasına hoşgörü, barış, kardeşlik ve bencillikten arındırılmış yaşamsal mutluluk duygularını katan Yunus Emre’nin evrensel kişiliğine bugün de büyük ihtiyaç var. UNESCO’nun “2021 Yunus Emre Yılı” ilanı, bize bu ihtiyacı giderme fırsatı sunmaktadır.
“Yetmiş iki millete aynı gözle bakmayı” öğütleyen Yunus Emre’nin insansever kişiliğine, tarihi süreçte oynadığı role, ortaya koyduğu öğretiye bütün kurumlarımızın sahip çıkması gerekiyor. “Dünya dili Türkçe” Türk dilinin Asya’yı doldurup dünyaya taşan yayılma alanı ve dillerin kökeninde taşıdığı değer göz önüne alındığında doğru bir yaklaşımdır. Hakkını vermemiz gerekir.
Uluslararası Kuşak Yol Dergisi (BRIQ) de bu yıl Sonbahar sayısını “Yunus Emre” yılına ayırdı. Hazırlanan dosyada, yükselen Asya Çağında, Türk ve İslam karakterli ülkeler başta olmak üzere Rus, Fars, Arap, Çin, Hint halkları arasında, küreselci emperyalizmin kültürel saldırılarına karşı Yunus Emre’nin yeri ve önemi, evrensel boyutlarıyla ele alınacak. Yunus Emre yılı Türk Dünyasına ve insanlığa kutlu olsun (Hüseyin Haydar- Aydınlık)
344 yazar, şair, sanatçı ve gazeteciden Boğaziçi öğrencilerine destek
Türkiye Yazarlar Sendikasının çağrısıyla yayımlanan birdiride 344 yazar, şair, sanatçı ve gazeteci, Boğaziçi öğrencilerine desteklerini ilan etti.
Üniversite öğrencilerinin kayyum rektörlere karşı Kadıköy’de düzenlediği eylem
Türkiye Yazarlar Sendikasının (TYS) çağrısıyla 344 yazar, şair, sanatçı ve gazeteci, ortak bir bildiri yayımlayarak Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine desteklerini ilan etti.
“Tutuklanan ve ev hapsi verilen öğrenciler derhal serbest bırakılmalı, kendilerinden ve ailelerinden özür dilenmeli ve mağduriyetleri giderilmelidir. Boğaziçi Üniversitesi’nin rektörünü seçim yoluyla belirlemesine izin verilmeli, siyasi katılım, düşünce ve ifade özgürlüğü, bilim ve sanat üzerindeki baskı son bulmalıdır” çağrısı yapılan bildiri şöyle:
“BİLİM VE SANAT ÜZERİNDEKİ BASKILAR SON BULMALIDIR”
“Türkiye’de toplumun bütün kesimlerinin baskı altına alındığı, hak arayışının engellendiği, salgın gerekçe gösterilerek toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin, basın açıklamalarının yasaklandığı, grevlerin ertelendiği bir dönemde seçimi mutlak gören iktidar 2 Ocak 2021’de Resmi Gazete’de yer verilen kararla Melih Bulu’yu Boğaziçi Üniversitesi’ne rektör olarak atadı. Buna tepki gösteren öğrencilerin yanında olduğumuzu, üniversitelerin kendi rektörlerini seçme hakkını savunan, öğrenci ve akademisyenlerin direnişini destekleyen bir basın bülteni yayımladık. Atanmış rektör istifa etmediği gibi ‘Kimse devletin gücünü sınamasın’ denilerek bir güç gösterisi yapıldı, öğrenciler şiddet, gözaltı ve tutuklamalarla karşı karşıya kaldı. Üniversiteye polisin girmesi, okul çevresindeki binalara keskin nişancılar yerleştirilmesi, direnenlerin ‘terörist’, LGBTİ+ öğrencilerin ‘sapkın’ ve Ayşe Buğra gibi bir akademisyenin ‘provokatör’ ilan edilmesi kabul edilemez.
Mafya babasından ilahiyat fakültesi dekanına, içişleri bakanından karakol polisine kadar elinde bir güç olduğunu düşünen herkes öğrencileri ve muhalif kesimi fütursuzca tehdit etti. Devletin bilimi, sanatı, muhalif ve entelektüel refleksleri düşmanlaştırması, her türlü muhalif düşünceye karşı âdeta düşük yoğunluklu bir savaş sürdürmesi Türkiye’nin itibarı, demokratik değerleri ve geleceği adına kaygı vericidir.
Tutuklanan ve ev hapsi verilen öğrenciler derhal serbest bırakılmalı, kendilerinden ve ailelerinden özür dilenmeli ve mağduriyetleri giderilmelidir. Boğaziçi Üniversitesi’nin rektörünü seçim yoluyla belirlemesine izin verilmeli, siyasi katılım, düşünce ve ifade özgürlüğü, bilim ve sanat üzerindeki baskı son bulmalıdır.
Bu talepler toplamında, Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi olan ya da olmayan 344 yazar, şair, gazeteci ve sanatçı üniversitelerin özerkliğini, bilim ve sanatın özgürlüğünü ve insan haklarını savunmak üzere imza verdiğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız.” (Evrensel)
‘Kervan’ın yolu…
Konusunu tarihten alan romanlarıyla edebiyatımızda kendine has bir çizgi meydana getiren İskender Pala, yeni romanı ‘Kervan’da, Osmanlı-Vehhabi ilişkisini gerçek ile kurgunun iç içe geçtiği bir dünyada ele alıyor.
Vehhabilik, ortaya çıkışından bugüne kadar İslam dünyasında çok yönlü ve geniş etki alanına sahip olmuş dini ve siyasi bir hareketin adı. İslam tarihi boyunca, bu hareketten doğan fikirler ve bu fikirler ekseninde yapılanlar ise hep tartışma konusu oldu. Bu durum bugün de devam ediyor. Özellikle Suudi Arabistan politikaları arkasında yer eden anlayışı, ülkenin pek çok yönden tartışmaya açık uygulamalarının altında yatan temeli meydana getiriyor.
18’inci yüzyılda doğup kök salmaya başlayan bu akımın Osmanlı devleti ile de çatışmalı bir ilişkisi oldu. Dolayısıyla Vehhabilik’le bu toprakların tanışıklığı, kötü hatıraları epey eskiye dayanıyor. Bu bağlamda pek çok önemli isimden, yine önemli kaynaklar var. Fakat meselenin edebiyata uzanmış bir yansımasını bugüne dek görmemiştik. İskender Pala, yeni romanı ‘Kervan’la bu eşiği aşıyor ve edebiyatın içinden bir bakışla güncelliğini de sürdürüyor diyebileceğimiz tartışmaları hikâyesinin akışına karıştırıyor.
Doğan Cüceloğlu son yolculuğuna uğurlandı
Salı günü hayatını kaybeden ünlü psikolog ve yazar Doğan Cüceloğlu, son yolculuğuna uğurlandı. Cenazede konuşan abisi Şahin Cüceloğlu usta yazarın doktorların “sakin bir yaşam sür” tavsiyesine rağmen “Türk halkına hizmet etmeye devam edeceğim. Uzun mutsuz bir yaşam değil, kısa yararlı bir yaşam tercih ediyorum” diyerek çalışmalarına devam ettiğini anlattı.
Beşiktaş’taki evinde düşerek hayatını kaybeden 83 yaşındaki Cüceloğlu için Levent Afet Yolal Camii’nde cenaze töreni düzenlendi. Cenazeye Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş ve çok sayıda seveni katıldı. Cenazede Cüceloğlu’nun eşi Yıldız Cüceloğlu abisi Şahin Cüceloğlu taziyeleri kabul etti. Yıldız Cüceloğlu’nun eşinin tabutu başında gözyaşı döktüğü görüldü. Cüceloğlu’nun ilk eşinden olan çocukları Ayşen, Elif ve Timur Cüceloğlu’nun cenazeye katılamadıkları öğrenildi.
“UZUN MUTSUZ BİR YAŞAM DEĞİL, KISA YARARLI BİR YAŞAM TERCİH EDİYORUM”
Cenazede konuşan usta yazarın abisi Şahin Cüceloğlu, “Doğan bey 6 ay önce kalp rahatsızlığı geçirdi. Kalp damarının biri yüzde 90 tıkalı, diğerleri yüzde 60-70 tıkalıydı. Stent takıldı. Doktorlar şunu tavsiye etti; ’Sen artık bu faal yaşamını bırak bir köşeye çekil. Sakin bir hayat yaşa.’ O bana dedi ki ’abi ben Türk halkına hizmet etmeyi seviyorum ve bunu yaparken mutluluk duyuyorum, içimde bir huzur oluyor. Varsın ömrüm kısa olsun ama Türk halkına hizmet etmeye devam edeceğim. Uzun mutsuz bir yaşam değil, kısa yararlı bir yaşam tercih ediyorum’ dedi. Gerçekten bu cesur kararını uyguladı. Mutlu yaşadı, mutlu şekilde öldü. Kitap yazmaya konferanslara devam etti. Televizyon programlarına çıktı. Okullarda sohbet etmeye devam etti. İnternette 2.5 milyon takipçisi var. Onlarla iletişime devam etti. Bu nedenle acım biraz daha hafifledi” ifadelerini kullandı.
Cüceloğlu’nun yengesi Şenol Cüceloğlu ise, “Çok güçlü bir sevgi bağımız vardı. Oğlumuza da onun adını verdik. Oğlum da Doğan Cüceloğlu. Ben onu 56 senedir tanıyorum. Bir gün kırmadık birbirimizi. Bütün insanlığa sevgisini verdi. Ona hep destek oldum. Bir hafta önce doğum günüydü. Konuştuk. Kendini dinç hissediyordu. Bazı hastalıklar atlattı ama bir hafta önce çok sağlıklı mutlu olduğunu söyledi” şeklinde konuştu.
Bir Portre
Doğan Cüceloğlu Kimdir?
Cüceloğlu, 1938 yılında Mersin Silifke’de 11 çocuklu bir ailenin 11. çocuğu olarak dünyaya geldi. Ankara ve Kırklareli’nde liseyi bitirip İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun oldu.
ABD’de Illinois Üniversitesi’nde Bilişsel Psikoloji doktorasını tamamladı. Türkiye’de Hacettepe Üniversitesi ile Boğaziçi Üniversitesi’nde görev yaptı, Fulbright bursu ile Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’nde ziyaretçi öğretim üyesi olarak bir sene çalıştı.
Kırktan fazla bilimsel makalesi yayımlanan bir psikolog ve çeşitli topluluklara bilimsel psikoloji çerçevesinde gelişim seminerleri sunan bir iletişim psikolojisi uzmanı olan Cüceloğlu, 1980-1996 yılları arasında ABD’deki Fullerton şehrinde California Eyalet Üniversitesi’nde görev aldı.
1996’dan bu yana Türkiye’de üniversite öğrencilerine, öğretmenlere, ana-babalara ve iş adamlarına yönelik seminerler, konferanslar ve atölye çalışmaları düzenledi. 1990’dan bu yana kitaplarını Türkçe olarak yayınlayan Cüceloğlu, Türk insanının düşünce, duygu ve davranışlarını bilimsel psikoloji kavramları içinde inceleyen kitaplar kaleme adı. Yıldız Cüceloğlu ile evli olan uzman psikolog Doğan Cüceloğlu’nun Timur adında da bir oğlu bulunuyor. (Cumhuriyet)
2020’nin en çok okunan kitapları:
1.Camdaki Kız – Gülseren Budayıcıoğlu. …
2. İçimizdeki Şeytan – Sabahattin Ali. …
3. Olağanüstü Bir Gece – Stefan Zweig. …
4. Körlük – Jose Saramago. …
5. Simyacı – Paulo Coelho. …
6. Beyaz Zambaklar Ülkesinde – Grigoriy Petrov. …
7. Sarmal – Murat Ağırel. …
8. Ben, Kirke – Madeline Miller.
9. Metsataz/ Barış Pehlivan- Barış Terkoğlu
10. Bir Ömür Nasıl Yaşanır? – İlber Ortaylı