Karadeniz’de sular giderek ısınıyor.
Bir tarafta Rusya, öbür tarafta Ukrayna.
Sadece bu iki devlet karşı karşıya gelmiş olsa, suların bu kadar ısınması mümkün olamaz. Ama Ukrayna’yı destekleyen ülkeler içinde başta ABD olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri de bulunduğu için, Karadeniz’de suların daha da ısınacağı ve gerginliğin belli bir noktaya kadar tırmanacağı gelişmelerden anlaşılıyor.
Bu ortam içerisinde ülkemizin de dış politikasını buna göre ayarlaması ve çok dikkatli bir diplomasi trafiği içine girmesi gerekiyor.
Diplomasi ne kadar çok devreye sokulur ve ne kadar çok etkin olabilme yolunda adımlar atılması sağlanırsa, Karadeniz’deki bu gerginlikten de ülkemiz zararsız çıkar ve belki de avantajlı bir duruma geçer.
Bir kez daha hatırlatmak istiyoruz: Diplomasi tüm kurum ve kuralları ile devreye sokulmalı, Karadeniz’deki gerginlikten, bu gerginlik nedeniyle de Karadeniz’deki suların ısınmasından zararsız olarak çıkabilmenin yol ve yöntemleri aranıp devreye sokulmalı ve gereken olumlu adımlar atılmalıdır.
Bu gerginliğin daha da tırmanmasını engelleyecek olan olanaklar daha çok ülkemizin elinde bulunmaktadır.
Karadeniz’e açılan boğazların denetimi ve bu boğazlardan geçme koşulları ülkemize tanınmış olan hak sayesinde bize aittir.
Eğer bu hakkı doğru bir şekilde kullanırsak, bundan sadece ülkemiz değil, başta komşu ülkeler olmak üzere, tüm dünya ülkeleri yarar görecektir.
Gelişmelerin bu doğrultuda olacağını ve ülkemizin bir supap görevi görebileceğini yıllar önce gören, düşünen ve bu yolda adımlar atılmasını sağlayan Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 1936 yılında Montrö sözleşmesinin imzalanmasını sağlayacak ortamı oluşturmuş ve bu ortam doğrultusunda da o sözleşme yaşama geçirilmiştir.
Aradan 85 yıl geçmesine rağmen halen yürürlükte olan ve dimdik ayakta kalabilen bu antlaşma sayesinde, Karadeniz bir barış denizi olabilmiştir.
İşte boğazların denetiminin, güvenliğinin ve öneminin nedeni bu gelişmeler ışığında bir kez daha gün ışığına çıkmış bulunmaktadır.
Rusya ile Ukrayna arasındaki bu gerginliğin kısa sürede sonlanacağı en büyük beklentidir.
Bunun içinde başta ülkemiz olmak üzere, ilgili tüm ülkelerin, diplomasinin gereklerini yerine getirerek bu krizin atlatılabilmesi ve yeniden sulh ortamının oluşabilmesi için gerekenleri yapacağı inancındayız.
Bu konuda herkesin, bu bilinç ile hareket etmesi ve krizin atlatılabilmesi, Karadeniz’in yeniden bir barış denizine dönüşebilmesi için kendine düşeni yapması gerekliliğini bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.
Karadeniz’de suların ısınmasının, hem Karadeniz’deki ülkelere, hem de dünya ülkelerine yarar getirmeyeceği, aksine bazı zararların oluşmasına neden olacağı hatırdan uzak tutulmamalıdır.
Eğer her ülke bu durumu görür, bilir ve anlamak suretiyle de gereken olumlu adımları atarsa, Karadeniz’deki gergin hava yerini olumlu ve ılıman bir havaya kısa sürede bırakır.
Diliyoruz ki; bu beklenti gerçekleşir ve barış denizi olmaya devam eder ….
YORUMLAR