Türkiye’de evlenen ve hayatının bundan sonraki kısmı için de planlamalar yapan Ali Rennan gibi niceleri, Hatay ve diğer kentlerde hayallerini arıyor, düşlerinin peşinden koşuyor, umutlarından ise asla vazgeçmek istemiyor.
Suriye’de çatışmaların başlamasının ardındani ilk kez 29 Nisan 2011 tarihinde 252 kişilik bir grup, Hatay üzerinden Türkiye’ye sığındı. Bugün itibariyle, Suriye savaşı nedeniyle Türkiye’ye başlayan göç, 10 yılı geride bıraktı. Bu süre içinde Türkiye’de doğan Suriyeli bebekler olduğu gibi, ülkelerini terk etmek zorunda kalan kimi Suriyeli çocuklar da Türkiye’de büyüdü. Ali Rennan, o çocuklardan biri.
-BİR HİKAYE!-
Ailesiyle Türkiye’ye geldiğinde 13 yaşında olan Ali, şu an 21 yaşında. Çocukluğu, iki ülke arasında bölündü. Ailesini geçindirmek için çocuk yaşta okulundan ayrı düştü. Çobanlıktan garsonluğa çeşitli işlerde çalıştı. Ali Rennan, bugün, Mülteciler Derneği’nde tercümanlık yapıyor. Açık Öğretim ile liseyi dışarıdan bitiren Ali, üniversite okumanın hayalini kuruyor ve aradan geçen yılların ardından da Türkiye’yi memleketi gibi görüyor.
Rennan’ın anlattıkları mı?
“Ben, çocukluğumu Türkiye’de yaşadım. Ergenliğimi de Türkiye’de yaşadım. Burası cennet gibi bir yer ama… Bir gün buraya gelmeyi hiç düşünmemiştik! Yine de, kendimi Türkiye doğumlu gibi hissediyorum. Çünkü Türkiye’de büyüdüm. Şu an 21 yaşındayım. Halep doğumluyum. İki katlı bir evimiz, bir de bakkalımız vardı. Türkiye’yi oradayken de biliyorduk ama… Televizyondan biliyorduk. Arapçaya çevrilmiş Türk Dizilerini izlerdik. İstanbul’un köprüsünü görürdük mesela. Ama bir gün buraya gelebileceğimizi asla düşünmedik. Ancak çatışmalardan sonra, 2013’te Türkiye’ye gelmeye karar verdik.”
-DÜŞ ÇOCUKLARI-
Türkiye’de evlenen ve hayatının bundan sonraki kısmı için de planlamalar yapan Ali Rennan gibi niceleri, Hatay ve diğer kentlerde hayallerini arıyor, düşlerinin peşinden koşuyor, umutlarından ise asla vazgeçmek istemiyor. Onlar, Türkiye’de büyüyen Suriye… Onlar, içimizdeki çocuklar…
Buna dair konuşan Antakya’daki bir Suriyeli; ülkelerinden uzakta doğan, büyüyen, genç olan, hayatla tanışan ve çokça da ötekileştirilen bu kesime dair şunları söyledi:
“Bence onlar, düş çocukları… Düşleri var, erteleyemedikleri. Şartları ne olursa olsun, onlardan vazgeçmiyorlar. Onlar için Türkiye, kendi vatanları gibi oldu aslında. Çünkü birçoğu Suriye’yi bilmiyor. Hatırlamıyor. Mesleklerini eline almak ve… Kimisi öğretmen olmak istiyor, kimisi doktor, kimisi avukat. Ama gerçeğimizde farklı şeyler var tabi.
Onların içinde, çocuk bedenlerine rağmen çalışmak ve ailesine ekmek getirmek zorunda olanlarımız da var, çöplerden kâğıt toplayanlarımız da. Ben, onlara, bazıları gibi ‘kayıp nesil’ demek istemiyorum. Kaybolmasınlar istiyorum. Kendilerini bulsunlar istiyorum. Kendilerini sizlere, içinde yaşadıkları topluma özgürce anlatabilsinler istiyorum.
Onlar, bu dünyaya gelirken, ne coğrafyalarını seçme şansı oldu, ne de bu şartları onlar istedi. İstiyorum ki, bu kenti yönetenler de, onları ve düşlerini anlasınlar. Zaten var olan o öfke tohumlarını sulamasınlar, gübrelemesinler.”
Tamer Yazar