Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Hayata atılıyorlar ama…

Gelecekten umutlu değiller! Doç.

Gelecekten umutlu değiller!

Doç. Dr. Necmettin Çalışkan: “Geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz; fakülteden aldığı eğitim sonucunda herhangi bir işe başlayamayacaksa, uzun yıllar atama bekleyecekse, nice fedakarlıklarla, ümit ve emeklerle tamamladığı eğitimi işine yaramayacaksa, öyleyse niye 5 yıl boşuna dirsek çürütüyor, aileleri servet harcıyor.”

TÜİK’in Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre, Türkiye’de 18 yaş üstü bireylerde 2016’dan beri mutluluk düzeyinde kaydedilen gerileme 2020’de de devam etti. Mutluların oranı, yüzde 48,2’ye düştü. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) verilerine göre ise Türkiye, 35 OECD ülkesi arasında, eğitimde ve istihdamda olmayan gençler sıralamasında birinci. Peki, bu gençler nerede?
Bu ve benzeri sorular noktasında tespitlerini paylaşan isim, Saadet Partisi Genel İdare Kurulu üyesi, Partinin Hatay’daki önemli ismi, Doç. Dr. Necmettin Çalışkan oldu. Pandemi dönemi ile daha çok tartışılan eğitim hayatımızın genç kalabalığı ve gelecekleri üzerine tespitlerde bulunan Çalışkan’ın değerlendirmeleri ara başlıklar halinde şöyle:
-SONUNA GELDİK!-
Pandemi gölgesinde, bir eğitim döneminin daha sonuna geldik. Tabii bu günler, insanı eski günlerine, zihinlerdeki hatıralara götürüyor.
Lise mezunu bir genci gördüğünüzde, lise sıralarındaki öğrencilik yıllarınız, üniversite mezunu birisini gördüğünüzde de üniversite dönemindeki öğrenciliğiniz akla geliyor. Geçmiş yılları hayal ederek, yaşadıklarınız o an hemen aklınızda canlanıveriyor.
Bu sezon da ders dönemi bitti, fakülteler kapandı, son sınıf öğrencileri mezun oldu. Geçmiş zamanla günümüz kıyaslandığında, hakikaten çok değişik ve iç burkan bir durumla karşı karşıya oldukları görülür.
-HEDEFLER Mİ?-
Bizim öğrenciliğimizde, lisans öğrencilerinin mezuniyet sonrası iş olarak birinci tercihi, üniversitede akademisyen olmaktı. “Seneye, falanca alanda yüksek lisans yapacağım” sözü sık duyulurdu. İlahiyat öğrencileri için Öğretmenlik, Diyanet gibi birkaç kamu kurumu peş peşe sıralanırdı. Ayrıca serbest meslek sahibi olmak ve ticaret de meslek seçimlerinin arasında yer alırdı.
2021’in yeni Türkiye’sinde ise İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin yüzde 95’ten fazlası, direkt öğretmen olacağını belirtmekte, kalan yüzde 5’i de muhtemelen -kazanacağından emin olamadığı için- “henüz belirsiz” şeklinde bir fikir beyan etmekteler. Bunu, diğer kurumların yıpratılmasıyla açıklamak saflık olur.
-UMUTSUZLAR!-
Şimdi günümüze gelecek olursak… Öğrenci, uzun yıllar sonra fakülteden mezun olmuş! 4-5 yıllık değil; ilkokul, ortaokul, lise ve üniversiteyle birlikte, neredeyse 20 yıllık bir öğrencilik süreci son noktasını bulmuş!
Mezuniyetle birlikte, yılların hayalinin gerçekleşmesiyle çok sevinilecek bir durum meydana gelmişken, bu sevinci ne var ki bugünkü gençlerde görmek mümkün değil. Gençler, ümitsiz vaka gibi bir görüntü sergilemekteler. Hiçbiri “okuldan mezun olduk, stresten kurtulduk, yeni bir hayata atılıyoruz” diye sevin-e-miyor. Aksine, daha büyük krizin içerisine girdiklerinin farkındalar. Hepsi de KPSS sınavına hazırlanma derdindeler. Atanacak kontenjanlar ile mezun sayısını kıyaslayınca, “bile bile lades” dendiğinin farkındalar. Gelecekten pek umutlarının olmaması da bu durumda gayet normal.
-TUTARSIZLIK!-
Keşke, kamu yöneticileri bu kontenjanları belirlerken, öğrenci sayıları ile KPSS atamalarında ülkenin içinde bulunduğu durumu göz önünde bulundursalar, daha mantıklı olacak. Planlama yapmak gibi bir dert olmadığı için, işsizler ordusuna yeni üniversite mezunları katılıyor.
Keşke, gençlere boş, ham hayal dağıtılmasa ve makul çözüm önerileri getirilerek denge gözetilse. Öğrenci, 20 yıl çabalıyor. Liseden sonraki en az 5 yılı üniversiteye ve KPSS’ye hazırlık gibi, altı-yedi yıllık süreci büyük umutlarla çalışıyor, çabalıyor ve… Sonuçta bir yere atanamıyor.
Halbuki bir öğrencinin beş yıllık süreçte harcadığı masraf ve kamunun öğrenci başı birim maliyeti hesap edildiğinde, bu rakam, istihdam teşviki olarak öğrencide kalsa, devlet de millet de daha karlı olacak. İddia ediyorum, bir öğrencinin; Ziraat, Eğitim, Fen-Edebiyat Fakültesini veya İktisat-İşletme gibi bir bölümü bitirip işsiz kalmaktansa lise mezunu olarak kalması, belki daha rahat iş bulmasını sağlayacaktır.
-MESLEK SEÇİMİ-
Burada es geçilen diğer hususlardan biri şu… 25 yaşına geldikten sonra iş arayan bir insanla, 18 yaşında iş arayan insan, işveren açısından aynı değerde değildir. 18-20 yaşlarındaki genç, her türlü eğitime açık, meslek öğrenmeye elverişlidir ve hayattan fazla beklentisi olmadığından, işini severek yapabilir. Teknik açıdan el becerisi kazanmaya yatkındır. Eğitime eğilimli, işletme açısından da işletme kültürüne uygun personel olması sağlanır.
Üniversite mezunlarıysa, “ben her şeyi biliyorum” havasındadır, yeni bir şey öğrenmez, çalışmaya alışık olmadığından öğrenemez de, ki bu yönüyle yeniliklere kapalıdır. Belli bir yaştan sonra yeni bilgi öğrenmeyen, kurum kültürüne uyum sağlayamayan pasif bireyler olarak arada kalır.
Bu nedenle, pek çok ülkede olduğu gibi, öğrencilerin erken yaşlarda bir mesleğe yerleşecek şekilde eğitim alması esas olmalıdır. İstihdamın sağlanması açısından, eğitimini tamamlayan öğrencilerin özel sektöre yönlendirilmesi elzemdir.
Pek çok işletme, aradığı evsafta personel bulamadığından yakınırken, milyonlarca insan da işsizlikten kıvranıyor. Bunun nedeni, işveren açısından yetkin, donanımlı, vasıflı eleman bulunmayışı, iş arayan üniversite mezunları açısından da yıllarca hayalini kurduğu beklentilerine uygun iş bulamadığındandır.
Bu durum, ülkenin ekonomik olarak büyük bir engeli olarak karşımızda durmaktadır. Üniversite mezunu bir gencin hayattan beklentisi, refah seviyesi yüksek-konforlu bir yaşamken, lise mezununun beklentisi daha başkadır.
Bunun için de üniversite mezunu, iş bulsa da bulduğu işi beğenmiyor, bir süre sonra da o iş bile eline geçmiyor.
-BOŞUNA!-
Özetle… Geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz; Fakülteden aldığı eğitim sonucunda herhangi bir işe başlayamayacaksa, uzun yıllar atama bekleyecekse, nice fedakarlıklarla, ümit ve emeklerle tamamladığı eğitimi işine yaramayacaksa, öyleyse niye beş yıl boşuna dirsek çürütüyor, aileleri servet harcıyor?
Her şeye rağmen, “Yeni mezun öğrencilerin bahtı açık olsun, dünya ve ahiret iyilikleri ile karşılaşsınlar, istedikleri meslek sahibi olsunlar” diye dua etmekten başka bir çaremiz görünmüyor! -Tamer Yazar-