Ortadoğu kayın kayın kaynıyor. Bir bölgede çıkan yangın söndürülmeye çalışılırken öbür tarafta daha kuvvetli yangın çıkıyor. Böylece Ortadoğu’daki belirsizlik daha da netleşiyor. Görünen o ki dünyanın süper gücü olarak geçinen ülkelerin elleri Ortadoğu bataklığından çekilmediği sürece bu yangın daha da şiddetlenerek devam edecek ve tüm Ortadoğu’yu içine alacak boyuta ulaşacaktır.
İşte geçtiğimiz hafta bunun yeni örneğini, Suudi Arabistan’ın başını çektiği ve on Arap ülkesinin desteklediği Katar’a karşı başlatılan harekette görmek mümkündür.
Bilindiği gibi kısa süre önce ABD başkanı Trump, Suudi Arabistan’ı ziyaret etti. Çekilen kılıçlarla birlikte dans etti, oyun oynadı, bu arada ülkesi ile Suudi Arabistan arasında çok önemli bir miktara ulaşan silah alım-satım antlaşması imzalandı.
İşte bundan sonra da Katar hareketi başlatıldı.
Daha düne kadar Suriye’ye karşı başlatılan Esad’ı devirme harekâtında, ortak bir tutum izleyen Suudi Arabistan ile Katar, ne oldu ne bitti ise birden bire hasım duruma geliverdiler.
Öyle ki Suudi Arabistan’la birlikte aralarında Mısır’ın da bulunduğu on arap ülkesi ültimatom niteliğindeki açıklama ile birlikte neredeyse Katar’a savaş ilan edecek durum sergilediler.
Bu on Arap ülkesinin böylesine sert tedbirlerin uygulanacağını açıkça dile getirdiği Katar küçücük bir ülkedir.
Yerli nüfusu 350-400 bin civarındadır. Büyüklüğü ise neredeyse Kıbrıs adasından daha küçüktür. Ama bu ülke sahip olduğu yer altı zenginlikleri nedeniyle de dünyanın en zengin ülkeleri arasında ilk sırada yer almaktadır.
Katar’a karşı Suudi Arabistan’ın başlattığı bu hasmane tavır üzerine, taraf olmayan ülkeler sağduyu ile hareket edilmesi ve tarafların arasının bulunması, yükselen tansiyonun düşürülmesi, Suudi Arabistan ile Katar’ın yeniden eskisi gibi koalisyon ortağı olması için ya çaba sarf etmeye yada beklemeye başladılar.
Ama Türkiye bu Katar krizi üzerine beklemeyi uygun görmeden, önce arabulucu olabileceğini ihsas ettirdi. Bunun gerçekleşmeyeceği anlaşılınca da Katar’ın yanında olduğunu, ona her konuda destek vereceğini net bir biçimde ortaya koydu.
Nedir Türkiye’yi bu şekilde alelacele Katar’ın yanında tavır takınmaya ve bunu yaşama geçirecek kararlar almaya iten gerekçeler?…
Bilindiği gibi Katar bir süredir Türkiye’ye yatırımlar yapan, parasal ve ekonomik yönden Türkiye’yi destekleyen bir ülke konumunda kabul edilmektedir.
Elbette ki Katar, kara kaşımız, kara gözümüz için bu ekonomik desteği sağlamamaktadır. Kendi menfaatleri, kendi ekonomik çıkarları için bunları yapmaktadır. Ama buna rağmen son krizde ülkemiz Katar’ın yanında olduğunu vakit geçirmeden açıklama gereğini duymuştur. Bunun en çarpıcı örneği de Katar’da askeri üs kurulması ve Jandarma eğitiminin sağlanması yolunda Katar’a asker gönderilmesi olanağına yol açacak antlaşmaların meclisten geçirilen yasalarla alelacele yürürlüğe konacağının tüm dünyaya duyurulmasıdır.
Yasalaşan anlaşmalara göre Türkiye Katar’da askeri üs, gereken askeri eğitimi verebilecektir.
Özellikle Suudi Arabistan ile Katar’ı neredeyse savaşın eşiğine getirecek gerginlik söz konusu iken, Türk askerinin Katar’a gönderilebilmesi yolundaki kararın yasalaşmasının ne dereceye kadar doğru olduğunu zaman gösterecektir.
Her konuda olduğu gibi Katar konusunda da aceleci davranılmasını, ortamın sakinleşmesini ve taraflar arasındaki gerginliğin sona erdirilmesi yolundaki girişimlerin sonucunun beklenmesi gibi bir yola gidilmeden alınan ani kararların ülkeye zarar verebileceği hususunda iyice düşünmek ve buna göre hareket etmek gerekir.
Nüfusu bir ilçemiz kadar, büyüklüğü bir ilimiz kadar bile olmayan ama para zengini olan Katar ile ABD’nin gizli destekçisi Suudi Arabistan arasındaki ihtilafta sağduyu ile hareket ederek ülkenin zararına olacak adımlar atılmaması gerekliliğini hatırlatmak istiyoruz.
Zira ihtilafın çıktığı bölge Arap devletlerinin bulunduğu bir yöredir. Bu ülkelerdeki ihtilaflarda taraf olma yerine dostane tavır takınmanın gerekliliği devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bize yapmış olduğu en önemli bir öğüttür. Bu öğüdü unutmamak gerekir….
[email protected]
YORUMLAR