Şehirlerin hafızalarında, nesilden nesile devam eden yemekleri kadar, sokak lezzetleri de önemli bir yer tutar ve Antakya Simidi, o hafızanın en derininden bugüne uzanan yolculuğunda ‘sofraların damak lezzeti’ denen noktasında.
Şu ana dek anlatılamadı…
Bir kitapta şöyle der… “Ekmek ve Tuz, Araplarda, ittifakın ve korumanın simgesidir. Bir Arap, size ekmek ve tuz sunarsa ya da sizinle birlikte ekmek ve tuz yerse, ‘onun yanında güvendesiniz’ demektir. Hatta sizin yaşamınızı kurtarmak için kendi yaşamını tehlikeye atacağından bile emin olabilirsiniz.”
Bugünün ikilisinde, benzer bir dostluğun damaklarda tat bırakmış hikâyesi var. Antakya’nın geleneksel simidinin, tuz ve kimyon ile oluşan beraberliği var.
Konu, bir dönem, Antakya Kültürel Mirası Koruma Derneği’nin de gündemine girmiş ve bu ikili için “aşk” değerlendirmesinde bulunulmuştu. Bugün artık tescili için adımlar atılan Antakya Simidi’ni Hatay Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği’ne (HESOB) taşıyan Derneğin Başkanı Kenan Yurttagül, “Yaş ve ekonomik fark gözetmeksizin, Antakyalıların sabah kahvaltısı konumunda. Kimi çay, kimi de ayranla tüketiyor ve üstelik keyifle de tüketiliyor. Ama mutlaka, tuz ve kimyon karışımına bandırılarak tüketilen bir lezzetten bahsediyoruz burada. Hatta konuştuğumuz konuya bir başlık bulmak istersek de, ‘tuz ve kimyonun aşkı’ Antakya Simidi, diyebiliriz” demişti.
-ANLATMAK GEREK!-
Tescili için atılan adımlar adına olumlu konuşanların ortak beklentisi ise net:
“Antakya Carra Peyniri, Antakya Kâğıt Kebabı, Antakya Küflü Sürkü (Çökeleği), Antakya Künefesi, Antakya Sürkü (Antakya Çökeleği), Antakya Tuzlu Yoğurdu, Dörtyol Mandarini, Hatay Defne Sabunu, Samandağ Ney-i ve Hatay İpeği… Sıradakinin coğrafi işaretli yöreselin simidimiz olmasını istiyoruz, ama yetmiyor. Eldekinin anlatılması da gerekiyor. Bunun için de paylaşılması gerekiyor. Anlayacağınız, size ait hikâyelerin çokluğu işe yaramıyor, diğerleri bilmiyorsa eğer!” -Tamer Yazar-