Yaşayacak başka bir dünya yok
AÇKD Başkanı Selda Asker, kaynakları, doğru, bilinçli, adil, barışçı bir şekilde kullanmanın önemine vurgu yaptı
Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Selda Asker, Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü nedeniyle yaptığı açıklamada, kaynakları, doğru, bilinçli, adil, barışçı bir şekilde kullanmanın önemine dikkat çekti, “Bindiğimiz dalı kesmeyelim, yaşayacak başka bir dünya yok” mesajını iletti.
17 Haziran’ın 1994 yılında, Birleşmiş Milletler’in aldığı kararla çölleşmeye ve kuraklığa dikkat çekmek, önlem almak amacıyla kabul edilen gün olduğunu hatırlatan AÇKD Başkanı Selda Asker, yılda 743 milyon ton toprağımızı erozyonla kaybettiğimizi bildirdi ve “Topraklarımızın dörtte üçü çok şiddetli erozyon tehdidi altında. Tarım alanlarımızın % 59’unda, meralarımızın % 64’ünde ve orman varlığımızın % 54’ünde erozyon yaşanıyor. Bu, sadece toprak değil, 500 bin ton buğday ve 50 milyon ton da su kaybı anlamına geliyor. Sonuç açlık ve susuzluk… Bu hızla devam edilirse, erozyon ve çölleşme tehdidi altındaki toplam 57,6 milyon hektar arazi varlığımızı kurtarmak için yaklaşık 700 yıla ihtiyaç var” dedi
Kişi başına kullanılabilir su miktarımız giderek düşüyor …
Küresel iklim değişikliği sonucu dünyanın birçok bölgesinde artan sıcaklıklar ve azalan yağışların kuraklık olaylarının sıklığını ve ciddiyetini artırdığına değinen AÇKD Başkanı Selda Asker, açıklamasında şunları dile getirdi: “Aşırı su kullanımı, yanlış sulama yöntemleri, orman alanlarının yok edilmesi, meraların amaç dışı kullanımı, yok edilen sulak alanlar, su kaynaklarının hızla kuruması, yanlış tarım politikaları sonucu çölleşme ve kuraklıkla karşı karşıyayız. Bu nedenlerle hidrolojik döngünün tahrip edilmesi, doğal felaketlere karşı teminatımız olan ekolojik dengeyi değiştirmektedir. Topraklarımız iklim değişikliğinin de etkisiyle her geçen gün verimliliğini kaybediyor, bozuluyor. Bugün küresel boyutlarda etkili olan çölleşme ve kuraklık, Türkiye gibi kurak ve yarı kurak iklim kuşağında bulunan ülkelerde aşırı sıcak günlerin sayısında ve orman yangınlarında artış, su kaynaklarında azalma, tarımda verim kaybı, biyolojik çeşitliliğin azalması etkileriyle birlikte görülüyor. Halihazırda artan sıcaklık, yağış miktarındaki azalma, su kaynaklarının tahrip edilmesi ve artan talepler sonucunda kişi başına kullanılabilir su miktarımız giderek düşüyor; erozyon sonucunda verimli topraklarımızı kaybediyoruz.
Ülkemizin de 1998 yılında taraf olduğu Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi çerçevesinde tarafların yerine getirmeleri gereken en önemli yükümlüklerden birisi, Eylem Planı hazırlanmasıdır. Türkiye, Çölleşme ile Mücadele Ulusal Eylem Planı’nı hazırlamış ve yürürlüğe koymuş durumdadır. Plan çerçevesinde, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu uygulamaya girmiştir. Beklentimiz, yapılan yatırımlarda(su kaynaklarının baş düşmanı çimento fabrikası, taş ocakları vb) özellikle ÇED raporları hazırlanırken Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununa uyulması ve gerçekçi çed raporları hazırlanmasıdır.”
Vahşi sulama, hem su israfı yapar hem de toprağın çölleşmesine yol açar …
Çölleşmenin beraberinde getirdiği bir diğer problemin ise toprağın tuzlanarak çoraklaşmasına ve su kıtlığına yol açması olduğunu belirten AÇKD Başkanı Selda Asker, açıklamasının sonunda şı-unlara değindi: “Çölleşmeye dur diyebilmek için öncelikle, yaşadığımız yerlerde iktisatlı su kullanımını temin etmemiz gerekmektedir. Bunun içinse mevcut su kaynaklarımızın büyük bir bölümünün kullanıldığı zirai sulamada tasarruf sağlamalıyız. Çünkü vahşi sulama sadece suyu israf etmekle kalmaz; rastgele salınan su, toprağın en verimli üst tabakasını sürükleyip erozyon ve çölleşmeye yol açar.
Bindiğimiz dalı kesmeyelim, yaşayacak başka bir dünya yok. Kaynakları, doğru, bilinçli, adil, barışçı bir şekilde kullanmak zorundayız.” -Mehmet ÖZGÜN-