Rıfat Ilgaz, yazmanın bedelini ağır ödeyen, 1940 kuşağının toplumcu-gerçekçi yazar ve şairlerindendi. Kitapları yasaklanmış, kovuşturmaya uğramış, tutuklanmış, hapiste yatmış, işkence görmüştü.
Rıfat Ilgaz 1940’lı yıllar için oldukça anlamlı bir sözcüğü Sınıf”ı kitabının adı olarak seçince kendini hâkim karşısında bulur. 1944 yılının Ocak ayında yayımlanan Ilgaz’ın ikinci şiir kitabı Sınıf”ın kapak rengi de kırmızı olunca, yasaklanmaktan kurtulamaz ve yazarı 6 aya mahkûm edilir. Türkçe, edebiyat öğretmenliğinden uzaklaştırılır. İlk mesleği olan öğretmenliğe bir daha dönemeyen şair, fişlenir ve yıllarca adım adım izlenir.
Cumhuriyet tarihine tanıklık etmiş koca bir edebiyat çınarı olan Rıfat Ilgaz, hem güldürdü hem düşündürdü. Çok satan kitapları, hem ödüllendirildi, hem de yasaklandı. Filmleri hem sansüre takıldı, hem de kapalı gişe oynadı. Yazı ve şiirleri nedeniyle toplam beş buçuk yıl hapis yatan Ilgaz, 12 Eylül rejiminin 70 yaşında gözaltına aldığı bir sanatçı olarak tarihe geçti. Sivas katliamının acısına dayanamayan duyarlılığı 7 Temmuz 1993 günü aramızdan ayrılmasına neden oldu. Ilgaz, katliama karşı duyduğu isyanı bu kez ölerek anlatmıştı.
“En büyük ödülü halkımdan, okurlarımdan aldım” diyen Rıfat Ilgaz, Asım Bezirci’ye şunları söylüyordu:
“Yazı yazmak, şair, romancı olmak, yazar olmak… Ben o kadar küçük yaşta düşündüm ki bunları… yazar olmak amacıyla giriştim işe. İleride bir muhasebe yapmayı düşünmedim. Yazmaya başladığımda babam henüz sağdı, yazı yazdığımı görmüştü. Sonradan, bir mektubunda dedi ki: ‘Oğlum, ben senin mühendis, doktor olmanı düşünüyordum. Sen kalktın şair oldun, yazar oldun. Ne istersen ol, karışmam, ama neyi iyi yapacağına aklın yatıyorsa onu yap. İstersen zurnacı ol, ama zurnayı en iyi biçimde çal!’ Gelgelelim, ben o zamanlar en iyisini yapmayı değil, yalnızca yazmayı düşünüyordum. Yazdıklarım dergilerde çıkacak, halk okuyacak, arkadaşlarım okuyacak, hoşlarına gidecek… bu amacıma erken kavuştum, ilk gençliğimi yaşarken tattım bunu. Fakat hâlâ kendime sormadan edemiyorum: Acaba, babamın istediği gibi iyi zurna çalabiliyor muyum, çalabildim mi? Buna karar vermek zor…”
Rıfat Ilgaz, “Tek suçumuz hür insanlar gibi konuşmak, kitaplar suç ortağımız” diyordu. 1943 yılında yazdığı bir şiirin adı “Kitaplar”dı.
Üç odalı bir ev kiraladığım gün,
kurtulacak kitaplarım
merdiven altındaki şeker sandığından.
Belki de gün geçtikçe,
tabanında halı döşeli bir kütüphanem olacak.
Benden bahsedilirken
evvelâ kitaplarımın sayısı söylenecek
sonra Barem’deki derecem…
Bense her şeyden uzak
kitaplarımın ortasında kendimi unutacağım!
Evde bulunmadığım günler
“Meşgul!” diyecek beni soranlara
güler yüzlü hizmetçim.
Başka bir gün masamın başında
en kalın kitabımı okur görünürken
bastıracak misafirlerim…
En yakın dostumun bile
dalgın dalgın bakıp yüzüne
ismini soracağım!
Çıkarırken gözlüğümü
eski mahalle arkadaşıma
“Nerde tanıştıktı,
yabancı gelmiyor yüzünüz,” diyeceğim;
dalgınlığım onları güldürmeyecek.
Sorarlarsa dünyanın gidişini
duvardaki büyük adam resimlerine bakarak
Eflâtun’dan satırlar okuyacağım.
Ardında şiir, öykü, roman, oyun, anı ve fıkra türünde atmışı aşkın yapıt bırakan Rıfat Ilgaz, onurlu sesiyle halkımızın yüreğinde yaşamayı sürdürüyor…
Orhan Tüleylioğlu
YORUMLAR