-Hayatımız, toprağımız, denizimiz, dağlarımız, çocuklarımız, plastikten daha değerli!
-Erzin Burnaz Plajı’na POLİPROPİLEN PLASTİK TESİSİ kurulmasıyla ilgili ÇED Raporu öncesi, ilçe halkı ayakta: “Erzin’i temsil eden sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, kooperatifler ve Erzin halkı olarak, İskenderun Körfezi’ni zehirli kimyasal üretim merkezi yapacak, bölge tarımını bitirecek, kumsallara ve oradaki endemik türlere zarar verecek, tatlı su kaynaklarını yok edecek süreci başlatacak böyle bir tesisi istemiyoruz!”
İlimiz Erzin ilçesinin 6 km uzunluğundaki kumsallarının yer aldığı Burnaz Plajı’nda yapılması düşünülen, plastiğin hammaddesi Polipropilen Plastik Tesisi ile ilgili olarak, ilçe belediyesi, ilçedeki STK’lar, kooperatifler, meslek odaları ve kitle örgütleri el ele verdi ve bu girişime karşı çıktı. Geçtiğimiz Cuma günü ilçe merkezinde düzenlenen basın toplantısıyla, Erzin halkının, Burnaz Plajı’nda sanayi tesisi kurulması girişimine karşı olduğu ifade edildi.
Erzin Gönüllüleri Derneği Başkanı Hüseyin Ertaç, Erzin halkı adına yaptığı açıklamada, Erzin’de, Burnaz Sahili kumsallarında, plastik hammaddesi olan polipropilen tesisi kurulmasının planlandığını, oysa ki bu tesisi gerek Erzin Belediyesi, gerek Erzin halkı, gerekse Erzin sivil toplum kuruluşları ve tüm bölge halkının istemediğini hatırlattı.
BÖYLE BİR TESİSİ İSTEMİYORUZ
Erzin halkı adına, Gönüllüler Dernek Başkanı Hüseyin Ertaç şunları söyledi:
“Plastik hammaddesi olan polipropilen tesislerinin, gerek üretim, gerekse atık süreçleriyle; tarım arazileri, su kaynakları, insan sağlığı ve doğal yaşam üzerinde büyük bir tehlike oluşturduğu, sayısız bilimsel verilerle ortaya konmuştur.
Narenciye üretim ve ihracat merkezi olan Erzin’de, üstelik bölgenin en önemli tatlı su kaynağı rezervine sahip olan, aynı zamanda endemik türleri barındıran Burnaz mevkiinde zehirli plastik ham madde fabrikası kurulma planı, bölgenin kimyasal bir alana dönüşme sürecini daha da hızlandıracak, narenciye, tarım ve Burnaz tatlı su rezervinin sonunu getirecektir.
Erzin, geçmişte kömürlü termik santrallere karşı onurlu mücadelesini vermiş ve gelişen tarihsel süreç, bu mücadelenin haklılığını ortaya koymuş, dünya fosil yakıt kriziyle başbaşa kalmıştır. Dünyayı iklim ve gıda krizi beklerken, tarım alanlarının, su kaynaklarının yanı başına kimyasal tesis yapmanın açıklaması bulunmamaktadır. İskenderun Körfezi ve Erzin, yeterince kirletici kuruluş tarafından fazlasıyla zaten kirletilmektedir. Erzin’in ve çevre yerleşimlerin, tarım alanlarının, denizden esen hakim rüzgârların da etkisiyle, daha fazla zehirli gaza ve kirleticilere maruz kalması kaçınılmaz hale gelmektedir.
Bizler, Erzin’i temsil eden sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, kooperatifler ve Erzin halkı olarak, İskenderun Körfezi’ni zehirli kimyasal üretim merkezi yapacak, bölge tarımını bitirecek, kumsallara ve oradaki endemik türlere zarar verecek, tatlı su kaynaklarını yok edecek süreci başlatacak böyle bir tesisi istemiyoruz. Tesisin kurulmaması için de her türlü demokratik ve hukuksal mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğimizi kamuoyuna duyuruyoruz.”
-TESİSLERİN KURULMASI HALİNDE BÖLGEMİZDE ETKİLERİ-
Erzin Gönüllüler Dernek Başkanı Hüseyin Tutar, tesisin oluşturulması halinde, bölgede oluşabilecek olumsuzluklarla ilgili de şunları söyledi:
“Birkaç ay önce, ‘Yok, bunu yapamazlar’ diyebileceğimiz türden bir haberle daha karşılaştık. Ancak maalesef yapmaya kalkışıyorlar. Narenciyenin başkenti Erzin, İssos gibi bir antik bölgeye, Burnaz gibi eşi benzeri bulunmaz bir sahile, birinci sınıf tarım toprağına ve iklimine sahip bir bölge. Ülkemizde o kadar yer varken, neden Erzin? Başka yer mi yoktu?
Sahilimizde kurulması planlanan bu tesis, öncelikle hammaddesi olan propan gazını ithal edecek ve gemilerden karayolu ile tankerlerle tesislere taşıyacak. Gazların transferi ve tesislerin işletilmesi sırasında 200 tona yakın partiküler madde, karbon monoksit, azot oksit gibi zehirli gazların salınımı mümkün. Bu gazlar, halk sağlığı ve bitki sağlığı açısından son derece zehirli uçucu maddelerdir. Zarar, sadece Erzin ile kalmıyor, Dörtyol başta olmak üzere, tüm bölgeyi direkt etkiliyor.
İmalat sırasında ayrıca; asetaldehit, aseton, benzen, toluen, trikloroetilen, triklorotoluen, ve ksilen gibi, adını bile telaffuz etmekte zorlandığımız zehirli maddeler havaya karışacaktır. Üretim sırasında bu uçucu gazlar havaya karıştığında, ısı etkisiyle direkt yere inecek, toprağa ve suya karışacak, canlılar tarafından solunacaktır. Bizlere, bu zehirli gazlar için tesislerin bacalarına filtre takacaklarını söyleyeceklerdir! Ancak daha önce de karşılaştığımız gibi, filtrelerin çok pahalı olması nedeniyle, kullanılmayacaktır. Kaldı ki, filtreler de tam olarak bu zehirli gazları engelleyemiyor. Engellese bile, biz bu riski almak istemiyoruz.
Diğer bir konu da su kaynaklarımızın gasp edilmesidir. Tesislerin soğutulması için önemli oranda soğuk suya ihtiyaç vardır. Bunun için de büyük bir olasılıkla, Burnaz tatlı suyu, yetmediği zaman yeraltı artezyen suları, o da yetmediği zaman da deniz suyu kullanılacak ve tekrar denize dökülecektir. Bu da deniz suyunun ısınması ve tüm canlıların ölümü demek.
Bütün bunların olması demek; hormonal dengesizlik, cinsel bozukluklar, solunum sorunları, (Astım, Allerjik bronşit, ve KOAH) cilt hastalıkları, doğum kusurları, (ölü doğumlar, sakat doğumlar) akciğer enfeksiyonları, kurşun zehirlenmesi ve kanser demektir. Bunun yanında, bahçelerin ve tarlaların yok olması, dağlarımızdaki tüm endemik canlının yok olması, denizde canlıların yok olması demektir.
Bizim hayatımız, toprağımız, denizimiz, dağlarımız ve en önemlisi de çocuklarımız, plastikten daha değerlidir.” -Haber/Cemil Yıldız-